YAZARLAR

İşte seçemediklerimiz tam da bunlar!

Kirlenmiş siyasetin yerel yönetimleri de kirlettiğini hepimiz biliyoruz. Öyleyse, gerçekten bir temizlik için yeniden yapılanma ve bir plan olmazsa olmaz... Stratejik plan katılımcı, istihdam politikası halka hizmete odaklı, bütçesi şeffaf... Bunlar bile var olan yerel yönetim anlayışının ötesine geçmek için çok önemli adımlar, ama daha yolun başındayız.

Her yerel seçimde oy veriyoruz ve belediye başkanı, belediye meclisi, muhtar ve azalarını seçiyoruz. Seçtiğimiz ne peki? Farklı ideolojilere ve politik hedeflere sahip partilerin adaylarıyla bir elin parmaklarını geçmeyen bağımsız adaylar... Bu arada bir ideolojileri, özgün bir fikirleri ve kenti dönüştürecek özgün projeleri var mı? Onlar da pek yok! Hemen belirteyim, bağımsız adayların belediye meclisine kendi ekiplerinden birilerini sokması neredeyse imkansız, zira belediye meclisine girebilmek için yüzde 10 barajı var ve bunu aşmaları da çok mümkün olamıyor. Sonuçta işte bu adaylara oy veriyoruz ve hemen hepsinin de hamasetle yüklü seçim kampanyalarını ve kendilerinin bile ne olduğunu bilmedikleri projelerini dinliyoruz. Çoğumuz bunları bile dinlemiyor, tuttuğu partiye oyunu basıyor geçiyor. Sonuçta temel hizmetlerden tutun halk yararına belediyeciliğe bir arpa boyu yol kat edemiyoruz. Zira Türkiye’de belediye başkanlığı kârlı ve rantlı bir meslek, belediye meclisi üyelikleri iş takibi yapmak, meclis toplantılarında elini kaldırıp indirmek demek...

İşte biz oyumuzu bu karadeliklere atıyoruz, üç-beş istisna hariç! 

Oysaki, yerel yönetimler demek demokrasinin filizlendiği, katmanlandığı, özümsendiği yönetim kademeleri. Katılımcılığın, yerindenliğin, ortaklaşmanın laboratuvarları... Yani hesapta böyle! Seçim öncesinde bu konulara dem vuran belediye başkan adayları bile koltuğa oturduktan sonra ‘padişah’ oluveriyor. Belediye meclisi üyeleri ise ‘padişahın goygoycusu’…

TEMİZLİK OLMADAN ASLA!

Peki ya ne olmalı? Ya da ne olursa beldemizde, ilçemizde, ilimizde, büyükşehirimizde daha kaliteli bir hayat sürebilir, yerel yönetimlerde kendi sözümüzü söyleme hakkına sahip olabiliriz? Aslına bakarsanız hiç de zor değil, yeter ki yerel yönetimlere siyasi ve ahlaki seviyesi yüksek insanlar seçebilelim. Onların hamaset yüklü içi boş sloganlarına, 'kes-yapışır' ve finansmanı bilinemez projelerine yüz vermeyelim. 

Öncelikle bir bataklığa dönüşmüş belediyeleri, ‘temiz belediyecilik’le baştan sona dezenfekte etmek gerek. Bugüne kadar bunu kampanya sloganı yapmış pek çok adayın belediye başkanı olduktan sonra, ne yazık ki bu sloganı unuttuğunu gözlemledik. ‘Temiz belediyecilik’ demek yetmiyor, ‘şeffaf, denetlenebilir ve hesap verebilir’ bir yerel yönetim için baştan sona yerel yönetime yerleşmiş olan statükoya son verecek bir etik ve siyasi netlik gerekiyor.

MASA BAŞINDA HAZIRLANAN EZBERE STRATEJİK PLANLAR

Kirlenmiş siyasetin yerel yönetimleri de kirlettiğini hepimiz biliyoruz. Öyleyse, gerçekten bir temizlik için yeniden yapılanma ve bir plan olmazsa olmaz...

Söz gelimi hangi aday, göreve geldikten sonra stratejik planı halkına danışarak hazırlamayı düşünüyor. Önce doğrudan halkına, sonra sivil toplum kuruluşlarına ve tabii ki kent konseylerine danışarak, ortak aklı önceleyerek…

İlk adım bu olmadan, nasıl şeffaf, denetlenebilir ve hesap verebilir olunabilir ki? Devam edeyim. Diyelim ki, stratejik planı katılımcı yöntemlerle yurttaşların görüş ve önerilerini alarak hazırladılar. Yani beş yıllık yatırım ve faaliyet hedeflerini, katılımcı yöntemleri sonuna kadar kullanarak belirlediler. Bunları hayata geçirebilmek için hedefe odaklı bir bütçe hazırlamaları gerek.

BU LİYAKATSIZ İNSAN KAYNAKLARIYLA NEREYE KADAR?

Bu faaliyet planını uygulayabilmek için liyakatli kardolarınız olmalı... Diyelim, gerek parti vesayetine gerek merkezi otorite vesayetine direndiler ve halka hizmeti öne alan bir personel politikası belirlediler. Yani “Başkanım, başkanım..” diye ortada gezinen akıl, beceri ve çalışma ahlakından nasibini almamış, liyakatsiz ve torpilli personeli temizlediler. Böylece personel maaşlarının bütçedeki payı azaldı ve artık halka hizmet edecek bir kaynak ortaya çıktı diyelim. Şimdi sırada bütçenin herkes tarafından okunabilir ve anlaşılabilir olması var. Böyle bir bütçe hazırlamaya ve her üç ayda bir tüm bütçe kalemlerini makyajlanmamış şekilde halkla paylaşmaya ve tartışmaya hazırlar mı?

Stratejik plan katılımcı, istihdam politikası halka hizmete odaklı, bütçesi şeffaf... Bunlar bile var olan yerel yönetim anlayışının ötesine geçmek için çok önemli adımlar, ama daha yolun başındayız.

Yerindenlik ilkesiyle, kent hakkına halkının katılımı ve desteğiyle sahip çıkabilecekler mi? Çağdaş, insan ve çevre odaklı şehir planlamasına aykırı, baştan aşağı rant odaklı kent yağmasına direnebilecekler mi? Gerek büyükşehir belediyesinin ya da il belediyesinin gerek merkezi otoritenin baskılarına göğüs gerip kent savunmasında aktif bir tavır takınabilecekler mi? Kent hakkını yurttaşlarla birlikte savunabilecekler mi?

KATILIMCI MEKANİZMALAR KURACAKLAR MI?

Katılımcılık, artık tüm dünyada benimsenen, yerel yönetimleri güçlendiren bir uygulama. Peki bu konuda, “Ben en iyisini bilirim, benim dediğim olur” diyen bir başkan mı olacaklar, yoksa lafta değil gerçekte tüm halkı ilgilendiren konularda mahalle toplantılarından dijital demokrasi uygulamalarına katılımı destekleyecek, sorumlu ve aktif yurttaşların ortak aklıyla hareket mi edecekler? Mahalle meclislerinin kuruluşunda ve katılımcı bütçe gibi uygulamalarda kolaylaştırıcı bir rol üstlenecekler mi? Belediye bürokratlarının katılımı engelleyen tavır ve tutumlarına karşı halkın yanında durabilecekler mi?

Temel hizmetler başta olmak üzere, belediyenin tüm hizmetlerine ilişkin yurttaşların öneri ve şikayetlerini dikkate alacak, bu öneriler ve şikayetler ışığında müdürlüklerde performans kriterlerini uygulayıp, gerektiğinde görev değişiklikleri yaparak belediye hizmetlerinin, etkin ve verimli olmasını sağlayacaklar mı?

İŞ TAKİBİ İÇİN BELEDİYE MECLİSİNE GİRENLER

Bir sözüm de belediye meclisi adaylarına olsun! Belediye meclisinde el kaldırıp, el indirmek ve iş takibi yapmak, birilerini belediyede işe sokmak için mi adaylar, yoksa ilçenin, ilin ya da büyükşehirin geleceği için projeler üretmek, yanlışlara ve usulsüzlüklere karşı durmak için mi? Zira belediye meclisi, bir kent parlamentosudur, onlar da yereldeki vekiller. Bu sorumluluğu içten bir şekilde onlara hatırlatmayı da bir yurttaşlık görevi sayayım!

Son olarak, belediye başkanları ve belediye meclisi üyeleri sürdürülebilir bir yerel yönetim anlayışıyla, görev süresini iki dönemle sınırlayıp yeni ve ehil kişilere devredecek vizyoner ve mütevazı bir yaklaşım geliştirebilecekler mi? İki dönem, bir yerel yönetimde hedeflerinizi hayata geçirebilecek ve kalıcı kılabilecek bir süreç. Ve yönetim kadroları değişebilmeli ki, değişim gerçekleşebilsin.

HER ŞEKİLDE KATILIMI ZORLAMAK GEREK

Son olarak geleyim kent konseylerine... Hiçbir şekilde belediyenin ‘arka bahçesi’ olmadan sorumluluklarını yerine getiren yarı sivil bir kurum olabilecekler mi? Kent hakkına, şeffalığa, denetlenebilirliğe, hesap verebilirliğe yönelik çaba içinde olacaklar mı, yoksa belediyede akrabasına, çoluğuna çocuğuna iş ayarlamak için mi uğraşacaklar? Üç-beş kişilik çıkar odaklı grupları sivil toplum kuruluşu diye konseye mi doluşturacaklar? Parti merkezli olmaktan halkın çıkarını savunan temsilcilere, sorumlu ve aktif yurttaşlara dönüşebilecekler mi?
“Başka bir yerel yönetim mümkün” diyebilmek için bu sorulara olumlu yanıtlar verebilmek gerek. Ne yazık ki, başkan ve belediye meclisi adaylarına baktığımızda, bu sorulara olumlu bir yanıt vermek bu kez de mümkün olmayacak. Bunun tek bir yolu var, aktif ve sorumlu bir yurttaş olarak yerel yönetimlere katılımı zorlamak. Sivil örgütlenmeler bunun için var, yeter ki zaman ayırın, yeter ki kentinize sahip çıkın!