YAZARLAR

Herkes her şeyin farkında mıydı!

İki vakfın, hangi niyetle olursa olsun, yurtdışına milyon dolarlar aktarması hakkında; iktidarın, devletin, cumhuriyetin bakanları, sözcüleri nasıl bu kadar ayrıntılı bilgi sahibiydi? Nasıl oluyordu da birden kendi inisiyatifleriyle çıkıp hemen, birbiriyle tutarsız olabilse de, hızla cevaplar verebiliyorlardı? Bu kadar mı demokratikleşmiştik biz? Herkes her şeyin farkında mıydı?

Ben her zamanki gibi sadece ATV izliyordum!
Birden bi şey oldu.
Ömer Çelik çıktı sahneye, yani ekrana. Bir sürü şey söyledi. Sık sık Fetö dedi. Cumhurbaşkanı dedi. Aile dedi.
Sonra başka sayın yetkililer de çıktı, onlar da bir dolu şey söyledi.

O ana kadar ATV’nin vermediği bir haber üzerine konuşuyorlardı. İftira diyorlardı. Ama kimi yalan diyordu, kimi zaten biliniyor diyordu. Kimi belge yok diyordu, kimi belgeler herkese açık diyordu.

Anladığım, yine bir “kumpas” olmuştu!
Para filan vardı işin içinde. ABD vardı. Dövizle ilgili şeyler vardı.
Yalan mıydı? İftira mıydı?
Neden oluyordu böyle şeyler?

Kimilerinin oğulları “şehit” oluyordu yine; sıvasız hanelere bayraklar asılıyordu ki yoksulluğun “şehit” evlatla ilişkisi tam görülmesin diye de.
Sonra “kumpasçı muhalefet” de aile kavramına saldırıyordu!
Ve Ömer Çelik’in dediğine göre, ailesi olan herkes buna tepki göstermeliydi!
Hangisine?

Ertesi sabah bu yazıyı yazmaya oturdum. Fakat yanlışlık yapmayayım, bir hatam, bağışlanamaz bir kusurum olmasın diye, Google’a “Ömer Çelik ATV” yazıp “ara bakiim” dedim.
Sayın AKP kıdemli sözcüsü Ömer Çelik gücenmesin ama, kendisi de eski Sabah yazarı olduğu halde, “Ömer Çelik ATV” aramasında ilk sırada “ATV Teknisyeni Ömer Çelik” çıktı.
Bu vesileyle onu da, yani medya emekçisi olanı selamlıyorum!

Bu ülkede neden böyle bir para sorunu var?
Biliyorum, birçoğunuzun da “para sorunu” var ama sorudaki sorunun sorusu başka.
Neden ikide bir, bu ülkenin siyaset-devlet insanı olarak yıllardır onurlandıranların böyle şeyleri de gündeme geliveriyor.
İftira ise birinin dediği gibi, diğeri niye doğru gibi savunuyor.
Biri yalan diyorsa aynı gece, diğeri tam senkronize olamadan, zaten bilinen şeyler olduğunu söylüyor.

Para gitti mi gitmedi mi?
Kaynağı ne?
Neden ABD’ye transfer?

Böyle soruların mantıklı açıklamaları olur.
Vardır muhtemelen.
Ama herkesin mantığını herkesin mantığı alamayabilir.

Neden memleket zaten döviz krizindeyken, yurtdışından dolar molar ve moral gelsin diye vatandaşlık bile satılırken, yardımseverlik, iyilik, merhamet paramız yurtdışına gitsin ki?
ABD çok mu iyi bir yer? Ülkemize “kumpaslar” hep oradan da gelmiyor mu?
Dün bunlar konuşulurken, 18 çocuk öldürülmedi mi orada da?
Bizde kaç çocuk, böyle mayınla, mermiyle, kazayla, dayakla, yetersiz beslenme veya tedavisizlik yüzünden ölüyor acaba?

Bu arada Ömer Çelikler’in ATV’sini kutlarım.
Çünkü teknisyen olmayan Ömer Çelik’in acele cevabının altına Ana Muhalefet liderinin dediklerinin bir kısmını da almışlardı, “iftira ve kaos ve kumpas ve Fetö” kadrosundan.
Bu kompozisyondan anladığım, muhalefet lideri “Kaçacaklar” iddiasında veya iftirasında bulunuyor, iktidar sözcüleri ise bunu şiddetle reddedip “Sadece para kaçtı ama iftira, normal, belgeli, yalan, herkesin bildiği şey” iddiasında veya itirafında konuşlanıyorlardı.

Şunu anlamadım:
İki vakfın, hangi niyetle olursa olsun, yurtdışına milyon dolarlar aktarması hakkında; iktidarın, devletin, cumhuriyetin bakanları, sözcüleri nasıl bu kadar ayrıntılı bilgi sahibiydi?
Nasıl oluyordu da birden kendi inisiyatifleriyle çıkıp hemen, birbiriyle tutarsız olabilse de, hızla cevaplar verebiliyorlardı?

Bu kadar mı demokratikleşmiştik biz?
Herkes her şeyin farkında mıydı?

Sonra tekrar şehit çocukların sıvasız hanelerine, sıvasız hanelerin kuşak kuşak ölü çocuklarına, kendimize, size filan baktım.
Herkesin ortak sanılan ülkesi, herkesin ortak denen kaderi ve kederi, herkesin ortak havası, suyu, toprağı nasıl böyle ayırarak, yararak, yaralayarak var olabilir diye!

Ortak bir utancımız da olması gerekmez mi?
Şişinmelerimizin kıyısında da olsa, Ömer Bey!
Size sormuştum, ATV’de emekçi olan, Sevgili Ömer Çelik!


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.