Feminist tarihyazımında dalgaları aşmak

1930-1950 arasındaki feminist faillikleri ortaya çıkarmak, otoriter rejimlere karşı mücadelelerin görünür olması ve haklarının teslim edilmesi açısından Cumhuriyet’in 100. yılında büyük önem taşıyor.

Google Haberlere Abone ol

Başak Tuğ*

Türkiye’deki feminist mücadelenin tarihini 100 yıla sığdırmak imkansız. Epey geç de olsa Cumhuriyet tarihindeki feminist mücadelenin Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde farklı etnik ve dini kimliklere ait kadınlar tarafından atılan tohumlarla yeşerdiğini artık öğrenmiş bulunuyoruz. 1980 Darbesi sonrasında bastırılan sol hareketlerden ve diğer politik aidiyetlerinden ayrışarak feminist kimliklerinin ayırdına varan ve seslerine sahip çıkan kadınlar, cumhuriyet rejimiyle özdeşleşmiş Kemalist anneleriyle hesaplaşırken bir yandan da Osmanlı kadın hareketini keşfettiler. Bu keşifte Aynur Demirdirek’in Osmanlı Kadınlarının Hayat Hakkı Mücadelesi (1993) ve Serpil Çakır’ın Osmanlı Kadın Hareketi (1994) çalışmalarının payı büyüktür. Bu çalışmalar sayesinde, Türkiye feminizmi Cumhuriyet öncesinde kendi söylemlerine benzer söylemlerle bir mücadele alanı kurmuş, kendi bilinç yükseltme gruplarına benzer “beyaz konferanslar” düzenlemiş olan Müslüman kadın hareketiyle tanışmış oldu. Bu tanışmanın, Osmanlı İmparatorluğu ile Cumhuriyet arasında görülen linguistik ve epistemolojik kopuşa vurulmuş önemli bir darbe olduğunu ve hatta Cumhuriyet kuşağının Osmanlı dönemine dair “Orta çağ” algısına karşı bir başkaldırıyı temsil ettiğini pekala söyleyebiliriz. Böylece, Kemalist annelerini reddeden 1980 sonrası feminist hareket, büyükannelerinin feminizmini keşfetti. 

ÖZEL OLAN POLİTİKTİR

Ancak, 1980’ler sonu ve 90’lar boyunca kendine politik bir alan açarak bağımsız bir hareket olma konusunda oldukça başarılı olan bu feminist kuşak, uzak geçmişten daha çok yakın geçmişle ve “bugün”le ilgiliydi. “Özel olan politiktir” şiarıyla ortaya çıkan bu kadınlar kendilerini hem Cumhuriyet kazanımlarından memnun Kemalist annelerinden hem de 60’lar ve 70’lerde başlayan sol-sosyalist hareketlerden ayrıştıran müstakil bir feminist kuşaktı. “Kurtarılmış ama özgürleşmemiş” (Kandiyoti, 1987); siyasi haklarını kazandıktan sonra iffetli, ölçülü bir biçimde tayyörleriyle erkekleşerek kamusal hayatın bir parçası haline gelmiş olan Cumhuriyet kadınına yani kendi Kemalist annelerine başkaldırıyorlardı. Annelerinden farklı olarak özel olanı, aile içi namus söylemlerini, cinsel istismarı ve tacizi politikleştiriyor, bilinç yükseltme grupları ve politik eylemlilikleriyle eril devlet, solcu erkekler ve aile çemberindeki sömürüye, istismara ve ahlaki çifte standarda karşı çıkıyorlardı.

TÜRKİYE'DE 'BİRİNCİ VE İKİNCİ DALGA' FEMİNİZM

İşte bu bilinç ve özgüven içinde, Cumhuriyet'in 75. yıldönümünü olan 1998 yılında Tarih Vakfı’nın yayınladığı "75 Yılda Kadınlar ve Erkekler" cildinde Şirin Tekeli (1998), o zamana kadar feminist literatürde yapılan tartışmaları özetleyen “Birinci ve İkinci Dalga Kadın Hareketlerinin Karşılaştırmalı İncelemesi Üzerine Bir Deneme” başlıklı bir makale yayınladı. Böylece, 75. yıla Cumhuriyet tarihinin kadın hareketi ve feminizmi iki dalga olarak tanımlanarak girmiş oldu. Bu makale geçmişini daha önce bahsettiğimiz Osmanlı kadın hareketine dayandırmakla birlikte Türkiye’deki kadın hareketini 1910-1920’lere tekabül eden erken Cumhuriyet dönemindeki birinci dalga kadın hareketi ve 1980’lerde ortaya çıkan ikinci dalga kadın hareketi olarak ikiye ayırmaktaydı. Tekeli Türkiye’deki bu iki dönemin, Batılı feminist hareketin I. Dünya Savaşı öncesi birinci dalgası ile 1970’lerde yükselen ikinci dalgası ile 5-10 yıl gecikmeyle de olsa örtüştüğünü iddia etmektedir. Üstelik, Batı’daki feminist hareketlerin iki dünya savaşı arası dönemde gerilemesine benzer bir biçimde, Türkiye’deki feminist hareketin de 1930-1980 yılları arasında bir “duraklama dönemi” yaşadığını söyleyerek bu yılları “çorak yıllar” olarak adlandırmıştır. 

Aksu Bora’nın tabiriyle bir tür müfredata dönüşmüş olan bu anlatının uzun süre değişmemesinde (Bora, 2020, s. 507), Türkiye’de feminizmin tarihle olan ilişkisinin pamuk ipliğine bağlı olmasının da payı büyüktür. Başka bir deyişle, bazı istisnalar dışında feminist araştırma alanının güncel toplumsal sorunlar odaklı bakış açısı sebebiyle “tarih”le olan araçsallık dışına pek çıkamayan ilişkisi ve tarihçiliğin “doğası gereği” (Berktay, 2003; Tuğ, 2016) eril söyleminin kadınlara ve kadın tarihine ilgisizliğinin, Tekeli’nin esasen “tarihi bir an”a tanıklık eden tespitinin feminizmin müfredatı haline gelmesinde oynadığı rolü yadsımamak gerekir. Maalesef, 1980 sonrası feminist hareketin kendilerini Kemalist annelerinden ayrıştırırken 1930-1980 arasındaki örgütlü ya da örgütsüz kadın hakları mücadelelerini feminist tarihe içkin addetmemesi sonucunda ortaya çıkan bu monolitik anlatı, farkında olmadan Cumhuriyet’in eril totaliter söylemini ve Cumhuriyet tahayyülünü de beslemiştir. 

'İKİ DALGALI' FEMİNİZMİN GÖRMEDİKLERİ 

Ancak 2000’lerden itibaren bu kopuk ve iki dalgalı feminist tarih anlatısına eleştirel müdahaleler yapılmaya başlandı. Örneğin, birinci dalga feminizmi olarak adlandırılan geç Osmanlı-erken Cumhuriyet dönemi kadın hareketinin ne dini-etnik aidiyet ne de inandıkları “kadın davası” açısından yekvücut bir bütün olmadığını gösteren önemli çalışmalar yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Bunlardan birincisi, yaşam öyküleri geç Osmanlı döneminden Cumhuriyet Türkiyesi'ne kadar uzanan beş adet Ermeni feminist yazar ve aktivist üzerine Ekmekçioğlu ve Bilal’in (2006) yapmış olduğu Bir Adalet Feryadı adlı çalışmadır. Bu çalışma, Türkiye’de feminist tarih yazımının “Osmanlı kadın hareketi”ni ve birinci dalga feminizmini nasıl milliyetçi bir bakış açısıyla “Türk-Müslüman” olarak tanımladığına dikkat çeken ilk çalışmadır. Böylece, İmparatorluğu ve genç Cumhuriyet arasındaki ilişkiyi ulusalcı bir devamlılık üzerine inşa etmediğimiz takdirde birinci dalga olarak adlandırılan ilk dönem feminist hareket içindeki çeşitliliği görebilme imkânlarının yolunu açmıştır. Birinci dalga feminizmine dair ikinci eleştirel yaklaşım ise Yaprak Zihnioğlu’nun Nezihe Muhiddin, Kadınlar Halk Fırkası ve Kadın Birliği üzerine olan Kadınsız İnkılap çalışmasıdır (2003).  Zihnioğlu, tek-parti dönemi Cumhuriyet projesinin kadınları tek tipleştirme planına tüm kadınların boyun eğmediklerini ve Türk Kadın Birliği’nin kurucularından Nezihe Muhiddin gibi siyasi hakları için kıyasıya, belki de sesini fazlaca yükselterek mücadele eden kadınların bu Cumhuriyet projesinin dışında bırakıldıklarını göstermiş oldu. 

NEZİHE MUHİDDİN, HALİDE EDİP, SABİHA SERTEL

Birinci dalga feminizmi olarak tanımlanan Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk 10-15 yılına tekabül eden kadın mücadelesinin ulusal kalıplara ve tek tip bir mücadele zeminine indirgenemeyecek kadar çeşitlilik barındırdığını fark etmiş olduğumuz gibi, “çorak yıllar” damgasını yemiş olan 1930 ve 1980 arası dönem için de Cumhuriyet’in 100. yılında benzer bir sorgulamayı yapmaya ihtiyacımız var. Çeşitli siyasi ve toplumsal sebeplerle “feminist hareket” olarak adlandıramayacak olsa dahi tıpkı 30lar öncesi ve 80 sonrasında olduğu gibi bu dönemde de yayın faaliyetleri yürüterek ya da farklı toplumsal ve siyasi projeler içinde kadın haklarını savunan ve bu uğurda mücadele eden kadınlar vardı. Aslında Tekeli de makalesinde, Nezihe Muhiddin’e benzer bir biçimde, tek parti döneminde Halide Edip ve Sabiha Sertel’in ya da 70’lerde İlerici Kadınlar Derneği üyesi kadınların baskıyla susturulmaya çalışıldıklarına ya da sürgüne gönderildiklerine işaret etmiş fakat bu kadınların verdiği kadın hakları mücadelesini Cumhuriyet tarihinin belirleyicilerinden saymayarak feminist dalgalara dahil etmemiştir. 

Esasında, bu “çorak yıllar” müfredatında da 2000’lerden itibaren özellikle feminist edebiyatçıların, tarihçilerin ve siyaset bilimcilerin farklı açılardan yapmış olduğu çalışmalarla gedikler açılmaya başladı. Yayıncılık faaliyetlerinin önemli bir kısmına Cumhuriyet’in kurulmasından sonra devam eden Halide Edip (1884-1964), Sabiha Sertel (1895-1968), Suat Derviş (1901?-1972), Hayganuş Mark (1885-1966) gibi öncü kadınlar üzerine yapılan monografik çalışmaların yanı sıra (Aksoy, 2009; Durakbaşa, 2000; Ekmekçioğlu, 2016), bu yazarların eserlerinin tıpkıbasımları** ile bugünün okurlarına tanıtılması bu yolda atılmış çok önemli adımlardandır. Ayrıca, sosyalist ideallerinden ayrılmadan hak ve kadınlık mücadelesi veren Yaşar Nezihe (1882-1971), Zehra Kosova (1910-2001), Suat Derviş ve Sabiha Sertel gibi öncü kadınların yaşam hikayeleri ve mücadele tarihleri dışında (Saygılıgil, 2017; Tuğ 2020), İlerici Kadınlar Birliği ya da Devrimci Kadın Dernekleri Federasyonu gibi örgütlü emek ve işçi hareketleri içinde kadın hakları mücadelesi veren kadınların anonim kalmış hikâyeleri de duyulmaya başladı (Akal, 2003; Adak, 2020; Adak & Çağatay, 2023). Son olarak da, 50’ler, 60’lar ve 70’lerde devlet sekülerizmi ve Kemalist devrimlerle özdeşleştikleri için 1980 sonrası feminist hareket tarafından uzun süre reddedilmiş olan Türk Anneler Derneği, Kadın Haklarını Koruma Derneği ya da CHP kadın kolları gibi oluşumlar içinde kadının siyasete ve iş hayatına katılımı için çalışan “Kemalist feministler”in mücadeleleri feminist tarihyazımında görünür olmaya başladı (Çağatay, 2020; Sarıtaş & Şahin, 2015; Adak & Çağatay, 2023). Nitekim, çok yakın bir tarihte Sevgi Adak ve Selin Çağatay (2023) bu çeşitli çalışmaların sağladığı veriler ışığında 1950-1980 arasındaki kadın hakları savunusunu gözden geçirdikleri ve “Türkiye’de kadın hakları aktivizmi üzerine feminist tarihyazımını dalgalar üstanlatısının (grand narrative) ötesinde yeniden düşünmek” başlığı altında feminizm tarihinin ikili dalga metaforu ile açıklanmasına önemli eleştiriler getirdikleri bir makale yayınladılar. 

FEMİNİST TARİHYAZIMI 

Dolayısıyla, 20. yüzyılda Cumhuriyet’in kadın tarihi üzerine önemli bir külliyat oluşmuş durumda. Fakat yine de 1930-80 arasındaki kadınların mücadelelerinin parçalı anlatıları, iki dalgalı feminist hareket anlatısının ötesinde bütüncül bir feminist tarihyazımına henüz dönüşmüş durumda değil. Üstelik, özellikle de 1930-1950 arasında yürütülen kadın hakları mücadelesinin hakkı hala yeterince teslim edilmemiş durumda. Bora’nın 1935’te Türk Kadın Birliği’nin milliyetçi saiklerle kendini feshetmesiyle “kadınlık davası”nın sona ermediği ve bu kadınların “zamanın ruhuna uygun başka terimlerle” mücadeleyi sürdürdüğü iddiasının yanında (Bora, 2020, s. 510), Kemalist tek-parti rejimi ve Cumhuriyet’in siyasal ve toplumsal politikalarıyla uzlaşmayan veyahut rejim tarafından kabul görmeyen muhalif kadınların yürüttüğü kadın mücadelesinin de feminist tarihyazımına dahil edilmesi gerektiği aşikâr. Eril Kemalist Cumhuriyet projesinin kalıplarına uymadıkları için farklı stratejilerle kadınlık mücadelesi veren ya da sosyalizm gibi bir toplumsal proje içinde kadın hakları savunusunu sürdüren muhalif kadınların bazen sessiz bir yaşam ve ölümle bazen de sürgünle sonuçlanan ve Cumhuriyet’in ilk 50 yılına tekabül eden hayat hikâyelerinin ve kadın hakları mücadelelerinin feminist tarihyazımı içinde yer almayı fazlasıyla hak ettiklerini düşünüyorum. 

Üstelik hikayelerini takip ettiğimizde bu kadınların, çoğunlukla Osmanlı kadın hareketinin içinde yer almış ve Cumhuriyet döneminde ya Hayganuş Mark ve Suat Derviş gibi Türkiye’de kalarak ya da Zabel Yesayan (1878-1943) ve Sabiha Sertel gibi sosyalist oldukları için hayatlarının son yıllarını sürgünde geçirmelerine rağmen kadınlık davasını savunmaya devam ettiklerini görüyoruz. Dinî-etnik ve siyasi aidiyetleri sebebiyle yeterince “yerli ve milli” bulunmayan bu kadınların mücadeleleri hem feminizm müfredatından hem de eril-milliyetçi tarih anlatısından uzun yıllar dışlanmıştır. Bu şekilde bakıldığında “çorak yıllar” olarak tanımlanan 1930-1980 arası dönemi, farklı toplumsal ve siyasi tahayyüllerden beslenen ve Cumhuriyet’in tek tip “milliyetçi” tanımına sığmayan feminizmlerinden ve bu feminizmlerin eril-milliyetçi tarih anlatısı içinde unutulmak istenen güçlü faillerinden bahsederek canlandırmak mümkün. Özellikle 1930-1950 arasındaki dönemdeki feminist faillikleri ortaya çıkarmak, otoriter rejimler altında verilen mücadelelerin görünür olması ve haklarının teslim edilmesi açısından da Cumhuriyet’in 100. yılında bugün bulunduğumuz noktadan bakıldığında büyük bir önem taşıyor. 

*Doç. Dr.

** Bunlara Burak Albayrak editörlüğünde İthaki Yayınları’ndan basılan Suat Derviş ile Can Yayınları’ndan basılan Halide Edib Adıvar külliyatını örnek verebiliriz.  


KAYNAKLAR:
Adak, S. (2020). Yetmişli Yıllarda Kadın Hareketi: Yeni Bir Feminizmin Ayak Sesleri. M. K. Kaynar (der.), Türkiye'nin 1970’li Yılları (s. 609-629). İletişim. 

Adak, S., & Çağatay, S. (2023). Revisiting Feminist Historiography on Women's Activism in Turkey: Beyond the Grand Narrative of Waves. Women’s History Review.

Akal, E. (2003). Kızıl Feministler: Bir Sözlü Tarih Çalışması. Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı.

Aksoy, N. (2009). Kurgulanmış Benlikler: Otobiyografi, Kadın, Cumhuriyet. İletişim. 

Berktay, F. (2003). Tarihin Cinsiyeti. Metis. 

Bora, A. (2020). Feminizmin ‘Dalgalar’ı. F. Saygılıgil & N. Berber (der.), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt 10: Feminizm (ss. 506-511). İletişim Yayınları.

Çağatay, S. (2020). Kemalist Feminizm. Kadın Hareketi Tarihinin Göz Ardı Edilmiş ‘Bariz Gerçeği’. F. Saygılıgil & N. Berber (der.), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt 10: Feminizm (ss. 313-330). İletişim Yayınları. 

Çakır, S. (1994). Osmanlı Kadın Hareketi. Metis.

Demirdirek, A. (1993). Osmanlı Kadınlarının Hayat Hakkı Arayışının Bir Hikayesi. İmge Kitabevi. 

Durakbaşa, A. (2000). Halide Edib: Türk Modernleşmesi ve Feminizm. İletişim.

Ekmekçioğlu, L. (2016). Recovering Armenia: The Limits of Belonging in Post-Genocide Turkey. Stanford University Press. 

Ekmekçioğlu, L., & Bilal, M. (2006). Bir Adalet Feryadı: Osmanlı'dan Türkiye’ye Beş Ermeni Feminist Yazar, 1862-1933. Aras Yayıncılık.

Kandiyoti, D. (1987). Emancipated but Unliberated? Reflections on the Turkish Case. Feminist Studies, 13(2), 317-338.

Sarıtaş, E., & Şahin, Y. (2015). Ellili Yıllarda Kadın Hareketi. M. K. Kaynar (der.), Türkiye’nin 1950’li Yılları (ss. 627–666). İletişim.

Saygılıgil, F. (2017). Kadınlar Hep Vardı: Türkiye Solundan Kadın Portreleri. Dipnot Yayınları.

Tuğ, B. (2016). Tarih ve Toplumsal Cinsiyet. F. Saygılıgil (der.), Toplumsal Cinsiyet Tartışmaları (s. 33-49). Dipnot Yayınları. 

Tuğ, B. (2020). Sabiha Sertel. F. Saygılıgil & N. Berber (der.), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt 10: Feminizm (ss. 356-361). İletişim Yayınları.

Zihnioğlu, Y. (2003). Kadınsız İnkılap: Nezihe Muhiddin, Kadınlar Halk Fırkası, Kadın Birliği. Metis.