YAZARLAR

Felsefeye bulaşanın burnu b.ktan kurtulmaz

Felsefeye bulaşanın burnu necasetten –b.ktan- kurtulmuyor. Uzak duralım. Ezik olmayalım. Pısırık hiç olmayalım! Hocanın da dediği gibi TBMM’deki bir sayın milletvekilini örnek alıp muştalı yumrukla ecdat geleneğini icra edelim, anlayana anladığı dilden konuşalım, adamın dibi olalım.

Uyku–uyanıklık arası görünüp fısır fısır, arada azarlarcasına bir şeyler söyleyip sırra kadem basan ak yüzlü ihtiyarlar meğer alimlerin alimi Sofuoğlu Hoca’yı izlemem için uyarmaktaymış beni.

Bir haftadır onun ilim, irfan deryasından kana kana içiyorum. Her damlada içimin ferahladığını, gözümün açıldığını, zihnimin aydınlandığını hissediyorum. Aynı zamanda her damlada susuzluğum artıyor. Çünkü ne kadar cahil olduğumu anlıyorum. Memleket, millet ve din düşmanlarının yüzyıllardır ne hileler, ne tuzaklarla başımıza ne çoraplar ördüklerini, bizleri nasıl zehirlediklerini öğreniyor kahroluyor ve diriliyorum. İşten güçten yakamı kurtardığım ilk anda Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu’nun konferanslarını, televizyon programlarını, kendisinin Youtube kanalındaki videolarını izliyorum. Rüyamda Lalegül, … müdafaa laflarını kulağıma fısıldayan ak yüzlü iki ihtiyara ne kadar dua etsem, minnet borcumu ödeyemem. Mürşidimi, alimler alimini keşfettim.

Sayelerinde idrak ettiğim hakikatleri herkesle paylaşmak boynumun borcu.

İlim irfan sahibinin, alimin kılavuza ihtiyacı yoktur, çünkü kendisi kılavuzdur. Sofuoğlu Hocanın her sözü, her yaptığı bunun canlı ispatı. Misal, Google’da bu sene en çok arananlar listesi daha yeni yayınlandı. Milletin ne kadar ezik olduğu apaçık göründü. Sorulara bakın: Neden sevilmiyorum, neden doğdum, neden yalnızım, neden böyleyim, neden dışlanıyorum. Bunların yanı sıra alenen neden eziğim diye sorulmuş Google’a.

Gidin, Ebubekir Sofuoğlu Hocanın televizyonlarda, konferanslarda, kendi videolarında söylediklerini dinleyin. Beş, altı yıldır her vesileyle sürekli olarak eziklik meselesine dikkat çektiğini göreceksiniz. Google’a gerek var mı? Hoca bunu çoktan görmüş, mücadele bayrağını açmış. Felsefe, ilahiyat, üniversite kisvesi altında kendi eziklikleriyle ümmeti zehirleyenleri nasıl teşhir ettiğini dinleyin, görün.

Google demişken, neredeyse dünyadaki herkesin parmaklarını, gözünü ve zihnini teslim alan bu program ne zaman, nerede, kim tarafından icat edildi diye sorsanız, herkesten 1998’de Amerika Birleşik Devletleri’nde falanca kişiler cevabını alırsınız. Halbuki, Google’ın ilk mucidi, onu ilk icat eden Abdülhamid Han’dır. Ebubekir Sofuoğlu Hoca bu hakikati 2008’de, Ulu Hakan’ın ölümünün 100. yılında açıkladı.

Sadece Google değil, Sakarya Üniversitesi’nde tarih profesörü olarak görev yapan Sofuoğlu Hoca, bunca yıldır Abdülhamit Han’a yapılan haksızlıkları, iftiraları bir bir hakikatlerle çürütüyor. Darbelerle, darbecilerle nasıl boğuştuğunu, memleketin her karış toprağını, hazinesini dahiyane manevralarla muhafaza ettiğini müfterilerin yüzüne çarpıyor. Abdülhamid Han’ın torunu Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, bu hamiyet ve hakikat perver, vefakar çalışmaları neticesinde sayın Sofuoğlu hocamızı Devlet-i Aliyye Ocakları Eğitim Komisyonu başkanlığıyla görevlendirmiştir.

Sadece Abdülhamid Han değil, Sofuoğlu Hoca son Osmanlı padişahı Vahdettin’e dair iftiraları da tarihin çöplüğüne gömmüştür. Yüzyıldır gevelenip duran Sevr Anlaşması’nın koca bir yalandan ibaret olduğunu, böyle bir anlaşmanın hiçbir zaman imzalanmadığı hakikatini üstüne basa basa anlatmaktadır. Padişah Vahdettin hazretlerinin tahtını bırakıp kaçtığı yalanını ise “gündüz gözü kaçma mı olur” cevabıyla çürütmektedir. Hoca, kimin kaçtığını da göstermektedir: Düşman komutanlarıyla işbirliği yapan, bize hep kahraman diye anlatılan Enver Paşa…

Cehaletime veriniz, meğer Enver Paşa’nın dedesi Hıristiyan Gagavuz Türkü değil miymiş! Hoca, “kanaatimce Yahudi” diye de ekliyor. “Bu millet, bu devlet kimlerin elinde, hangi hilelerle heba oldu, anlıyor musunuz, uyanın” diye yırtınıyor.

Anlıyoruz ki Sevr yalanı, padişah memleketten kaçtı yalanlarının altında Lozan zaferi efsanesini yutturma derdi yatıyormuş. Devletler arası her anlaşmanın açıklanan maddelerinin yanı sıra gizli maddeleri olduğunu belirtiyor Sofuoğlu Hoca. İsviçre Medeni Kanunu’nun kabulünün daha Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmeden, burada ilan edilmeden çok önce Lozan’da karara bağlandığı hakikatini onun videolarından öğrendim. Memleketteki zengin petrol rezervlerinin üstünün kapatılması dahil, bilmediğimiz nice gizli kapaklı işler…

Piyasaları ateşe veren market zincirleri, bu üç harfliler de var mı acaba Lozan’ın gizli maddeleri arasında, insan merak etmiyor değil. Neyse ki Hoca, her anlaşmanın bir süresi olduğunu ve Lozan’ın da 100 yıllık olduğunu müjdeliyor. Yakında kurtuluyoruz şükürler olsun. Ama onun için şu 2023 seçimlerini atlatmak gerekiyor İnşaAllah. (Allah’ın izniyle derken böyle yazılması gerektiğini Hocadan öğrendim. Allah razı olsun.)

FELSEFE FİTNEDİR, NECASETTİR (B.KTUR), UZAK DURUN

Bir hafta öncesine kadar herkes gibi ben de Sofuoğlu Hocayı tarihçi olarak tanıyordum. Değil, o bir derya. Lalegül Tv ve Radyo’daki programlarından aynı zamanda “Aile Danışmanı–Sosyolog” olduğunu öğrendim. Aile danışmanlığı, bu programın adında da belirtildiği üzere Nesli Müdafaa çalışması. Canlı yayında gelen sorularla Hoca eşlerin birbirleriyle ilişkileri, kadınların tesettürü, çocukların eğitimi başta olmak üzere her hususta rehberlik ediyor. Tarih, siyaset, din, ilim, felsefe, üniversite konularında konuşurken ses tonu ve temposuyla Allah vermesin kalbine inecek diye korkutacak kadar öfkeli, sert olan Hoca, Nesli Müdafaa’da hikmetiyle beraber huzur ve şefkat saçıyor.

Hoca, konferanslarıyla, sosyal medya hesaplarıyla, yüzbinleri aşan takipçileri, danışanlarıyla da birebir sürdürüyor Nesli Müdafaa hizmetini. Bu meyanda dini yanlış anlatan, haşa kitaba dil uzatan, şirk koşanlarla dur durak bilmeden mücadele ediyor.

Toplumsal cinsiyet eşitliği ne demek, herkesin ondan dinleyip öğrenmesi şart.

Onun ağzından “İlahiyat Fakülteleri Felsefe Fakültelerine Dönüştürülsün” lafını duyunca, kulaklarıma inanamamıştım. Dinleyince nasıl bir hileyle, nasıl ihanetle, zulümle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Dinimizce felsefenin yasak olduğunu öğreniyorsunuz. Aristo’nun Yahudiliği, Hıristiyanlığı nasıl ifsat ettiğini, bozduğunu dinleyin, öğrenin. İlahiyat kisvesi altında İslam’a da aynı fitneyi, necaseti (b.ku, dışkıyı) bulaştırmaya kalkanlar karşısında “hiç mi vicdanınız yok” diye isyan ediyor Hoca.

İlahiyat fakültelerinden çıkanların din felsefesi, din sosyolojisi, psikolojisi yerine, eziklikleri, aşağılık kompleksleri nedeniyle dinin adını anmadan felsefe, psikoloji, sosyoloji teranelerine başvurduklarını, “gerizekalılıklarını” öğreniyoruz.

“Felsefe içimize bu kadar girmeden önce tertemiz, pırlanta gibiydik” diyor Hoca, isyan ediyor: “Tanzimat’tan sonra Osmanlı’ya felsefe girdi. Beşir Fuat kendini öldürdü, geberdi gitti. Osmanlı toplumu bozulmaya başladı. Felsefe fitnedir, biz zirveyiz. Artık bıçak kemiğe dayandı. Yeter!”

Felsefe okuyan gitsin okusun, ilahiyatı bu işe karıştırmayın.

Şunları da hatırlatıyor Hoca: Galile, Aristo yüzünden canını verdi. Fransız, Louis Althusser karısını baltayla öldürdü, Derrida intihar etti.

Felsefeye bulaşanın burnu necasetten –b.ktan– kurtulmuyor. Uzak duralım. Ezik olmayalım. Pısırık hiç olmayalım! Hocanın da dediği gibi TBMM’deki bir sayın milletvekilini örnek alıp muştalı yumrukla ecdat geleneğini icra edelim, anlayana anladığı dilden konuşalım, adamın dibi olalım.

Necasetten uzak duralım.