YAZARLAR

Cumhuriyet: Anadolu coğrafyasının başına gelen en iyi şey

Hiç çekinmeden ve yüksek sesle söylemek gerekiyor ki, “cumhuriyet” elbisesi 1923 Türkiye’sinin bedenine göre dikilmiş haute couture bir frak değildir. Cumhuriyet’in “kurucu kuşağının” elini kolunu bağlayan iktisadî ve sosyal şartları görmezden gelemeyiz. Cumhuriyet’i de onun kurucu kadrosunu ve o kadronun orkestra şefi Mustafa Kemal’i de “eleştirmek” bizzat (sosyal)bilimin gereğidir; bu olmazsa olmaz. Oysa içinde bulunduğumuz eyyam Cumhuriyet’i kötülemenin maharet sayıldığı günlerdir.

Yazının sonucunu başlığa yazayım istedim. Bir daha tekrar edeyim: Değil sadece Osmanlı; Hititlerden, Friglere, Lidyalılardan İyonyalılara, Anadolu Selçuklularına… Anadolu’nun kadim siyasal ve sosyal kurumlarıyla karşılaştırdığınızda, özünü “Hâkimiyet bilâ kaydü şart millete aittir.” düşüncesinin oluşturduğu Cumhuriyet -ve cumhuriyet fikri- bu coğrafyanın tesadüf ettiği, başına gelen, sahip olduğu, en iyi ve “insan/birey” onuruna mündemiç tek rejimdir.

BİR SÜREÇ OLARAK CUMHURİYET

Haklısınız, Cumhuriyet’in özünü oluşturan hakimiyetin millete ait olduğu düşüncesi Cumhuriyet’in ilanından daha öncesine tesadüf eder. Nitekim Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu’nun (1921 Anayasası) ilk maddesidir; fikir olarak daha da eskiye sarktığından şüphe etmemek lazım. Cumhuriyet’in temelini oluşturan eşit yurttaş düşüncesi ise sizi 1876 Anayasası’nın 8. Maddesine (“Devleti Osmaniye tabiyetinde bulunan efradın cümlesine herkangi din ve meshepten olur ise olsun bila istisna Osmanlı tabir olunur ve Osmanlı sıfatı kanunen muayyen olan ahvale göre istihsal ve izale edilir.”) kadar götürür.

Osmanlı siyasî ikliminde Cumhuriyet fikrinin (Cumhuriyet’in ilan edilmesi tartışmalarının değil) ve bu fikri besleyen sacayaklarının ortaya çıkışı ne kadar 29 Ekim 1923’ten eskiye gidiyorsa, “işleyen” bir cumhuriyetin inşası da o kadar 1923’ten sonrasına uzanır. Hiç tartışma yok ki 29 Ekim tarihi bu sürecin mihenk taşlarından biridir ama Cumhuriyet’i anlayabilmek için onu Tanzimat ve o dönemden başlayan bir modern/kapitalist ulus-devletleşme sürecinden alıp, 1950’lerde çok partili siyasal yaşamın kalıcılaştığı tarihe kadar getirmek gerekmektedir.

Cumhuriyet fikri ve bu fikri besleyen diğer kavramların Osmanlı siyasî yaşamındaki tezahürleri ile ilgili çok daha fazla şeyler söylemek/yazmak mümkünse de bir gazete yazısını doktora dersine çevirmenin alemi de yoktur.

1923’TE İLAN EDİLEN CUMHURİYET NE KADAR 'CUMHURİYET'TİR?

Hiç çekinmeden ve yüksek sesle söylemek gerekiyor ki, “cumhuriyet” elbisesi 1923 Türkiye’sinin bedenine göre dikilmiş haute couture bir frak değildir. Tabir-i caizse savaştan henüz çıkmış ve (Lozan ile) uluslararası camiada henüz “tanınmaya” başlamış yeni rejimin 1923 Ekim’inde sırtına geçirdiği bu frakın ne kol boyu koluna ne pantolon paçaları bacaklarına uyar ne de düğmeleri kapanır.

1912’de başlayan Balkan Savaşlarından 1922 Eylül’ü sonlarına kadar devam eden Kurtuluş Savaşı’na kadar 10 yıl kesintisiz savaşan, kapitalistleşme açısından bir Osmanlı Balkanları ya da bir Mısır’ı ile boy ölçüşmesi de imkânsız olan Anadolu coğrafyasında kapitalist ulus-devlet temelinde bir cumhuriyet tesis etmek gayet meşakkatli bir iştir.

Tüm gayret ve samimiyetine rağmen Cumhuriyet’in “kurucu kuşağının” elini kolunu bağlayan ve onu çevreleyen iktisadî ve sosyal şartları görmezden gelemeyiz. Bunların üzerine Anadolu’nun sosyal sermayesini baştan aşağı olumsuz etkileyecek Nüfus Mübadelesi’ni ve iktisadi koşullarını iyice sorunlu hale getirecek 1929 Buhranı’nı da eklediğimizde Kurucu Kuşağın yaşadığı zorlukları tahayyül etmek biraz daha kolaylaşır. 

Cumhuriyet’in kurulduğu günlerde değil tamı tamına 5 yıl sonra (28 Ekim 1927) yapılan nüfus sayımında ülkenin nüfusu 13.649.945 kişi olarak belirlenmiştir. Bu nüfusun 7.065.541'i kadın, 6.584.404'ü erkektir. Bu nüfusun yüzde 23,5'i şehirlerde, yüzde 76,5'i ise köylerde yaşamaktadır. Bununla ilgili rakamlara internetten de ulaşıp okuyabileceğiniz Merkezî İstatistik Müdürüyet-i Umumiyesi tarafından yayınlanan Umumî Nüfus Tahriri 28 Teşrinievvel 1927 Muvakkat Rakamlar başlıklı dokümandan bakabilirsiniz.

Cumhuriyet’in ilan edildiği yıllardaki ulaşım ağına bakıldığında da “cumhuriyet frakının” neden o günün toplumuna tam olarak uyamadığını görebiliriz. Cumhuriyet, Osmanlı’dan sadece 4.000 km’si iyi durumda, 13.900 km stabilize ve 4.450 km toprak yol olmak üzere toplam 18.350 km’lik bir karayolu devralmıştır.[1] Bu yolların ise sadece 6.943 km.si her mevsimde geçit verme özelliği taşımaktadır.[2] Osmanlı döneminde kurulan demiryolu ağının sadece 4.559 kilometresi Cumhuriyet’e miras kalmıştır.[3]

Yukarıdaki tüm rakamlar bize 1923’te kurulan Cumhuriyet’in bir ulus-devlet olmaktan çok, bir neolitik toplum, tarım toplumu üzerine kurulan bir cumhuriyet olduğunu gösteriyor. Bu “cumhuriyet”in alameti farikası olan hakimiyetin bila kaydu şart millete ait olduğu düşüncesinin kuvveden fiile geçişi için bile 1946’dan sonra kalıcılaşan serbest seçimleri beklememiz gerekecektir.

CUMHURİYET, İNSAN VE BİREY

Evet, tüm sorunlarına, yetersizliklerine ve otoriterliğine rağmen 1923 Cumhuriyeti bu coğrafyanın “talihi”dir, şansıdır; cumhuriyet bu toprakların başına gelmiş en iyi şeydir.

Cumhuriyet’i de onun kurucu kadrosunu ve o kurucu kadronun orkestra şefi Mustafa Kemal’i de “eleştirmek” bizzat (sosyal)bilimin gereğidir; bu olmazsa olmaz.

Oysa içinde bulunduğumuz eyyam, Cumhuriyet’i eleştirmenin değil, bir Osmanlı nostaljisinin yaşandığı, Cumhuriyet’i kötülemenin maharet sayıldığı günlerdir.

Oysa Cumhuriyet’i eleştirmek değil – ki onun bilimsel bir gereklilik olduğunu yine, yine yazayım- kötülemek bir insanı ne sosyalist, ne liberal ne de İslâmcı yapar; yapsa yapsa aptal yapar.

Cumhuriyet’e ve onu kuruluşunda emeği geçen koskoca bir kuşağa derin saygı ile…

NOTLAR

[1] Can, B. Bülent. (2000), Demiryolundan Petrole Chester Projesi (1908-1923), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

[2] Nuray Özdemir. (2006) Cumhuriyet Dönemi Karayolu (1923-1960), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih (Türkiye Cumhuriyeti Tarihi) Anabilim Dalı Doktora Tezi.

[3] Özdemir, Mehmet. (2001), Mütareke ve Kurtuluş Savaşı Başlangıç Dönemlerinde Türk Demiryolları - Yapısal Ekonomik Sorunlar (1918 - 1920), Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.