YAZARLAR

CHP: Değişim mi, değişiklik mi?

CHP gemisi “iskele alabanda” edip, dümeni sola kırıp, toplumsal dönüşüme liderlik etmeyecekse; emekçi kesimleri siyasal özne haline getirmeyecekse, yine Abdüllatif Şener gibi omurgasızları milletvekili yapacaksa, yine “soluyla dayanışmak” yerine “sağına kırıtmaya” devam edecekse … biz çok yorgunuz, bizi bekleme Piro, sen de İmamoğlu da bizi o limana çıkaramazsınız.

 Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman,
Beni o limana çıkaramazsın…
Nâzım

2023 TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki hezimet CHP’de “değişim” tartışmalarını alevlendirdi. Parti bir taraftan, bir yıldan az bir zaman kalan yerel seçimlere hazırlanma “aciliyeti” ve TBMM/CB seçimlerinin hezimeti ile “hesaplaşma” arasında gidip gelmekte. Ne parti örgütünün yerel seçimlere hazırlanabilecek moral, motivasyonu var ne de değişimi gerçekleştirecek zamanı. Değişim ciddi bir özeleştiri, tartışma ve yeniden yapılanma istiyor; oysa CHP’nin zamanı yok. Yerel seçimlere hazırlanabilmek için örgütün morale, seçmeni yeniden kendisine inandıracak bir kararlılığa ihtiyacı var ki CHP’de bu azim ve irade de yok. Seçimlerden bu yana geçen üç haftada CHP, işte tam da iki ucu da pis kokan bu değneğin hangi ucunu tutacağına karar vermekle meşgul.

BAY POLİTİK SİSİFOS, KILIÇDAROĞLU

Değişim için zaman yok, seçimler için azim; parti ise ne yazık ki yine vasatın peşinden koşup “değişim” yerine “değişiklik”le zevahiri kurtarma peşinde. On yıldan fazladır her seçim-kayasını seçimin son gününe kadar iktidar-dağının zirvesine taşıyıp; tam “nihayet zirveye vardım!” diyecekken ertesi gün tüm umutları yer ile yeksan olan Ahir Zaman Sisifosu Bay Kemal, MYK üyeleri ve danışmanlarının değişikliği ve “gemiyi limana yanaştırmak” vaadiyle sittin sene ahirine ötelenmiş bir “revizyon-lolipopu” ile yetinmemizi salık veriyor.

Oysa değişimin yerine burnumuza sokulan değişiklik ne seçimi kazandıracak ne de dönüşümün önünü açacak; sadece CHP’ye gelecek seçimleri değil, topluma da bir 20 yıl daha kaybettirmekten ve reistokrasinin normalleştirilmesine hizmet etmekten başka bir işe yaramayacak.  Eğer CHP’de “değişim”in önü “değişiklik”le tıkanırsa, Erdoğan yerel seçimleri de “kazanacak”. Aslında buna “kazan”mak da denmez; değişemeyen CHP infilak edeceği için Erdoğan yerel seçimlerin de “hükmen galibi” sayılacak: TBMM’yi de, cumhurbaşkanlığı seçimlerini de kaybeden CHP, yerel seçimleri de kaybettikten sonra bir “politik-bitkisel-hayat”a girecek. Değişim, Romalıları kafakola getiren Hannibal misali CHP için de ya yeni bir yol bulmanın ya da yeni bir yol açmanın manivelası, CHP’nin Zümrüdüanka gibi küllerinden doğmasının yordamıdır; gerisi lâf ü güzaf.  

NE KILIÇDAROĞLU İNÖNÜ NE İMAMOĞLU ECEVİT NE DE DEĞİŞİKLİK DEĞİŞİMDİR

Seçimin ikinci turunun gecesinden itibaren Kılıçdaroğlu’nun kellesi isteniyor: Altılı Masa’nın dört nebbaşı ortalıkta görünmez, Abla -mart başındaki gibi değil- şimdi kelimenin tam anlamıyla “sıtma ile ölüm arasında” soğuk terler dökerken, mağlubiyetin adisyonu Kılıçdaroğlu’nun eline tutuşturuldu. Kılıçdaroğlu ise istifa etmedi ama bir yandan “Kaptan olarak gemiyi limana sağlam götüreceğim” diyerek görevde kalacağının, diğer yandan “Değişimin önünü sonuna kadar açacağım” diyerek değişimin önünü açacağının işaretini verdi. Şu ana kadar görebildiğimiz, Kılıçdaroğlu için değişim, bir kaptan olarak gemiyi idare etmeye devam ederken mürettebatı değiştirmekten, bir parti içi Modern Vaka-i Vakvakiye’den ibaret: Her ne kadar bunun rutin bir uygulama olduğu söylense de Kılıçdaroğlu MYK üyelerini, danışmanlarını At Meydanı’ndaki meşhur çınar ağacının altında piknik yapmaya çağırdı; değişim taleplerini istifa/değişiklik ile söndürmeye çalıştı.

Seçim gecesinden bu yana “değişim” taleplerini omuzlayan isimlerin en cevvali İmamoğlu’ydu. Kılıçdaroğlu ile görüştü; “CHP ittifaka liderlik ettiği gibi, bugün de değişime ve dönüşüme liderlik etmek zorundadır." dedi; hakkını yemeyelim, “Genel başkan istifa etsin yerine ben geçeyim!” demedi; dönüşümü ve değişimi, değişikliğin ötesine koydu ama onu net bir şekilde tanımlamaktan da kaçındı.

Uzun uzun 1970’li yıllar CHP’sinden bahsetmek istemem ama İnönü-Ecevit rekabetinin sadece bir genel başkan değişikliğinin ötesinde CHP’deki bir zihinsel dönüşümün izdüşümü olduğunu da hatırlatmak isterim. Ecevit’in Turan Güneş, Besim Üstünel, Haluk Ülman ve Deniz Baykal gibi akademisyenleri yanına alarak önce partiyi, örgütü zihinsel olarak nasıl dönüştürdüğünün sonra da nasıl “Umudumuz Ecevit” haline geldiğinin altını da çizmek isterim. İletişim Yayınları’ndan 2020 yılında çıkardığımız Türkiye’nin 1970’li Yılları kitabında Çağdaş Görücü, Levent Odabaşı ve Kerem Hocaoğlu bu süreci detaylı bir şekilde tartışmaktalar; Bilsay Kuruç Hoca da kendisinin de tanık olduğu bu süreci kitapta bizlere anlatmakta.

İmamoğlu’na ya da Özgür Özel’e hele hele CHP Bolu Bey’i Tanju Özcan’a baktığınızda böylesi bir zihinsel, örgütsel, düşünsel dönüşümün izlerini görebiliyor musunuz? Açıkçası ben göremiyorum. Ancak yine de unutmamak lazım ki liderler şartları, şartlar da liderleri hazırlar. Bu isimler ya da şimdi bilmediğimiz bir isim neden “dönüşümün” yeni komutanı olmasın? Mustafa Kemal, Namık Kemal’in meşhur şiirindeki “…yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini” sözlerini değiştirerek şiiri “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini. Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini” diye okur. Şimdi izninizle bir kez de ben değiştireyim bu şiiri: “Seçim yenilgileri CHP’nin bağrına dayasın hançerini/ Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini”

ÇOK YORGUNUM, BENİ BEKLEME KAPTAN… BENİ O LİMANA ÇIKARAMAZSIN…

E tabii -Mete Tunçay Hocadan öğrendiğimize göre (Toplumsal Tarih dergisi, Ocak 2007, Sayı: 157) Nazım bu şiiri bir metafor olsun diye değil, bayağı bayağı, Plehanov adlı şilebin Romen Kaptanı Gheorghe’a ithafen yazmış. Ama Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısında sarfettiği “Kaptan olarak gemiyi limana sağlam götüreceğim” sözlerini duyar duymaz Cem Karaca’nın Nazım’ın bu şiirinden bestelediği mükemmel şarkı dilime pelesenk oldu.

Kılıçdaroğlu’nun istifasının başlı başına bir işe yarayacağını düşünenlerden değilim; kelle istemek, hayal kırıklıklarımı Kılıçdaroğlu’na bedel ödeterek tamir etmek derdinde de değilim; parti üyesi vb. olmadığım için onun istifasından istifade CHP’de bir mevkie gelmenin stratejisini de yapıyor değilim; umurumda da değil. Kılıçdaroğlu’nun sadece “istifası” bir “genel başkan değişikliği”nden başka bir işe yaramayacaktır; ama istifa etmeden de dönüşüm lambasının cini dışarı çıkmayacaktır. Kılıçdaroğlu gerçekten, gerçekten gemiyi limana yanaştırmak istiyorsa limanı yerel seçimlerden çok daha öte bir menzile koymak zorundadır.

Kaptan, bu geminin rotasındaki liman, önce örgütsel sonra da toplumsal bir dönüşüm değilse; CHP gemisi “iskele alabanda” edip, dümeni sola kırıp, toplumsal dönüşüme liderlik etmeyecekse; emekçi kesimleri siyasal özne haline getirmeyecekse, yine Abdüllatif Şener gibi omurgasızları milletvekili yapacaksa, yine “soluyla dayanışmak” yerine “sağına kırıtmaya” devam edecekse … biz çok yorgunuz, bizi bekleme Piro, sen de İmamoğlu da bizi o limana çıkaramazsınız.

Keyifli günler…


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.