Zeliha Etöz

zetoz@gazeteduvar.com.tr
TÜM YAZILARI
Siftahsızlar Bir kısım küçümen dükkânların sahipleri hiç istiflerini bozmazken kimileri ha gayret deyip yarım ağızla da olsa “buyurun” diyor giren çıkanlara, ne de olsa velinimet diye bellenmiş. Bir esnaf diğerine kırık gülümsemesiyle “yok işte iş yok, oturuyoz n’apçan” derken yokuşun bir diğer köşesinde “şu işi halletsek bir” diyen dükkân komşusuna “önce bir parayı bulayım da” diye cevap veriyor diğeri
Badem çiçek açtı!.. Badem ağaçları çiçeklerle donandığında, ağaçların etrafında dolanarak büyükler ki çoğu kadın olurdu, alkışlar eşliğinde “Badem çiçek açtı Seda Nuri’ye kaçtı!” benzeri ritmik nidalarla küçükleri birbirlerine yakıştırırlardı. Zalimin zulmü varsa Zalimlik hareket karşıtıdır, zapturapt altına almadır. Çıkışları biteviye tıkamaya çalışılan bir labirentte hayat bulur.
Sosyo-politik iklimimizin ‘mümtaz’ programı Sosyo-politik iklime mükemmelen uyarlanmış programlar dururken görme ve düşünme tarzlarımızı değiştiren veya değiştirme potansiyeli taşıyan sanatçılar, bilim insanları, entellektüeller payelendirilip sırtları sıvazlanacak değil her halde. Onların payına olsa olsa değişik biçimlerde susturulmak düşüyor. Ve susturma sadece iktidar namzetlerinden gelmiyor, onlarla suç ortaklığına soyunan farklı kesimlerden epeyce insan var ülkede. Karşıyakalı Sami'nin poşetleriyiz! Şifa bulmaz poşet bağımlılarıydık, her birimiz Sami misali. Hangi perhiz reçetesi sağaltabilir bizi artık? Peki, poşetlerimiz olmadan ne yapacağız şimdi? Bir tür çözümdü bizler için bu poşetler oysa. Çöpümüzü çöpünüzle kirletmeyin! Temel uğraş, küçüğünden büyüğüne kendi çöplüğünü koruma, kurtarma derdinden mustarip. Ya da gözünü başkasının çöplüğüne dikip onu eşeleyip dururken kendi çöplüğünden bihaber, görevini ifa etmenin rahatlığıyla mutlu mesut yaşayıp gidiyor. Katliama katliam diyememek! Dil siyasîdir, hiçbir siyasî edim dil dışında gerçekleşemez. O nedenle adlandırma basit bir müdahale değildir, geçmişin nasıl ve hangi biçim altında temellük edildiğini gösterir. Geçmişte olan yok etmeleri olay olarak adlandırmak, onlar arasındaki derin illiyet bağlarını gözlerden kaçırmanın bir aracıdır. Oyuncaklara sahip çıkmak Ne oyuncak önemsiz bir şeydir ne de onunla kurulan ilişki. Yoksa neden alınsın? Var bir ‘hikmeti’ ki oynayandan koparılmak için gayret gösteriliyor, ısrarcı olunuyor. Muktedirin müstehcen dili Hep konuşmak, hep dolaşımda olmak arzusuyla yanıp tutuşmaktadır müstehcen dil. Hiç susmayan, her vesileyle vara yoğa hep konuşan günümüz muktedirlerini hatırlayalım, çoğu bu müstehcen dile özgü tüm biçimleri seferber ederek konuşuyorlar, yazıyorlar. İyilikten uzak iyiden yana İyi iyilik yaparak olunan değil, adım adım kurulan bir şeydir. Kabullenmek değil, uzlaşmazlığı ifşa etmek, uzlaşmazlığın acısını hafifleterek reddetmek değil, onun büründüğü biçimleri aşikâr kılmaktır. İyilikle mazlumu yüceltmek değil, mazlumu üreten sisteme çomak sokmaktan her daim geri durmamaktır. Düşünceden kaçış, bilinene teslimiyet Her boyutuyla bilinenle yetinmenin, onun devamlılığına iman etmenin en muteber tavır olarak tescillendiği yerde düşünmeden, düşünme ahlâkının varlığından söz etmek mümkün değildir. Ya da olsa olsa kof ve beyhude düşünceden söz edilebilir. Tadilat ifradı: Evde evle oyalanma ısrarı Tadilat ifratından, arzulanılan ‘kutsallığın’ bir türlü ele geçirilemediği şüphesi doğuyor zihinlerde ister istemez. Evler bir türlü ‘yuva’ kılınamıyor, ‘yuva’ haline gelemiyor, biteviye kurban istiyor mekânları ‘yuva kılmaklık’. “Lanetli pay”ın israfında kalmıyor olan bitenler, sık sıkıya kapatılmış cümle kapılarının eşiklerinden, pencere pervazlarından dışarıya sızan başka şeyler var. Al gülüm ver gülüm! Veren ve alanın, sanki ortada bir “bağış mübadelesi” varmış gibi bir gizli ortaklık çalışmasına girişmeleri gerekmez çoğun, bir ‘bağış’ lafı ortalıkta dolansa da üstelik. Ancak yine de verilen şey ile alınan şey arasında riayet edilmesi gereken kurallar vardır. Astın üste verebilecekleriyle üstün asta verebileceği asimetriktir. Ne de olsa biliriz ki ‘ağanın eli öpülmez’! Bir kedi bakışında birazcık var olma hali Bir kedi bakışında başka duygu ve düşüncelere de kapı aralanıyor, delice de görünse yüzünün haritasındaki çizgiler, mekân kadar zamanın, zaman dışılığın ağırlığını aklıma getiriyor. Sevecen bakışı tıpkı kendisine yasak etmiş insanlardaki gibi hiddetle harmanlanmış bir hüzün var tekirin yüzünde. Hem ürküten hem merhamet hissi yaratan, hiçbir şeyin güvenli olmadığını anımsatıveren. Bir kurban mevsimi Biri bitmeden bir diğerinin hatta birçoğunun başladığı sürgit bir kurban ritüeli. Deyim yerindeyse “publica sacra”lar sarmış dört bir yanı, “halk için devlet bütçesiyle” gerçekleştirilen kurbansal ‘törenler’. Sanki kurbandan razı olunmamış da bir yenisi, bir yenisi isteniyor. Neden bu kadar çok kurban? 'Kültürümüzde var' Bugün peşi sıra patlak veren ve değişik tahlillere konu olan olayların failleri, onlara ne kadar patolojiğin hanesinden sıfatlar taksak da tüylerimiz diken diken olacak belki ama onlar buranın ‘normali’, ‘sıradanı’ maalesef. Öfkeyle ‘sapık’, ‘cani’ yaftalarının, bir nebze de olsa içimizi rahatlatsa da üstünü örttüğü şey, gerçek paçavrasını ayağımızla tekmelediğimiz gerçeğinden başkası değil. Yenişehir’den Burada bir önceki gecenin tedirgin bekleyişleri, kaygılı telaşları hiç yaşanmamış sanki, yaşanamaz da zaten. Tedirginlik ve kaygılar başka mahallerde mukim çünkü. Bu panayır halinde, burada bulunmaklıkta hem rahatsız edici hem de tuhaf rahatlatıcı bir yan var... Dedikodu dediğin İlk bakışta dilin ‘düşük’ hali ya da en hafifinden boş lakırdı belki de. Ancak hemen itiraz etmeyip kabul etmek lâzım, kötüsü var, iyisi var, değil mi ama? Kötüsü sadece kaba laf lojistiği, ama iyisi bir tür maceralı tur rehberliği, her jestinde had bildiren parazitli söze karşı darbı mesel kıvamında diğeri. Gölgelenen gülüşler Gerontokrasinin her bir hücresinde buram buram yer ettiği muhafazakâr bir ülkede genç olmak, genç olabilmek zor vesselam! Akılları bir karış havada adımları bulutları arşınlayacak çağda genç olamadan, gençliğini yaşayamadan yaşlanıyorlar sanki. Buyurun sonuçlar ortada, başarımızdan gurur duymalıyız! Yoksullar mide bulandırır… Yoksullar ve yoksulluktan, yoksulluk görüntülerinden rahatsızlıkta büyükelçimiz yalnız değil, hiç değil, ne o zaman ne şimdi. Evet, yoksulluk, ona bakanlarda mide bulandırabilir, tiksinti yaratabilir. Peki midesi bulananlar kimdir çoğun? Hemen baştan söylemek gerek her sınıftan insanlarda, yoksulların kendisi dâhil. Binlerce gözün kulağın olsa da boşuna! Argos’un hikâyesi ve tabii tavus kuşunun hikâyesi dillendirdikleriyle, işaret ettikleriyle bir iktidar hikâyesi işte!: Bir yanıyla ne kadar güvenceye alınsa da küçüklü büyüklü çelmelerle, taktik ve kandırmacalarla iktidarı zaafa sürükleyebilecek gündeliğin içinde pek çok şeyin bulunduğunu ve önemli olanın bunları ha deyince göz ardı etmemek gerektiğini açık ederek. Çiçekli cadı Çiçek yetiştirmek kadınların gizlerinin izlerini taşır bir bakıma diye düşünüyorum; müstehcenliklerinin, tinsel esrimelerinin, erginlenmelerinin. Bir tür şehvet vardır çiçekleriyle aralarında. Derin muhabbet kadar kıskançlıkla esirgerler onları. Belki de o nedenle olsa gerek çalınması makbuldür. Suçla masumiyet sımsıkı birbirine sarılmıştır kadınların çiçekli dünyasında Müsait bir yerde inecek var! Yaşamın her evresinde farklılaşan ontolojik güven ihtiyacının yerinde ve zamanında uygun biçimde karşılanamaması, bunun kişilerde değişik düzeylerde yarattığı onulmaz tatminsizlikler, dolayısıyla yaşlı olanın, her şart ve koşulda, kendinden menkul bir ‘saygınlığa’ haiz olduğu kabulü, ‘mevkiyi’ işgal etmiş olanın, salt o ‘mevkiyi’ işgal etmiş olmasından dolayı o ‘mevkiyi’ hak ettiği, ona layık olduğu inancının hâkimiyeti, aslında çöküntüye sebebiyet veren bir artık uhde artışı yaratıyor. Ciğeri beş para etmez Çok uzun zamandır her yerde karşımıza daha bir sık çıkıyorlar, bürokrasinin değişik kademelerinde, medyada, üniversite koridorlarında değişik namzetlerle arzı endam ediyorlar. Yüzlerindeki ifade benzerliği çok şaşırtıcı gerçekten. Ağız dolusu hiç gülmemiş gibiler, bir kas atmasıyla ortaya çıkan gülümser bir halleri var, hazımsızlık sorunu çekenlere has donuk, ancak sinsi bakışlar, tuhaf bir bönlük, sürekli yalanıyormuş hissi veren dudaklar falan. Hayatın hafriyatı, taşınmak veya bahar temizliği Yaşamdaki ani, beklenmedik değişiklikler, daha önce edinilmiş eşyalar üzerinden kişilerin hayatını birden hafriyata dönüştürebiliyor. İhtiyaç üzerinden, belki de ondan daha fazlası için ayıklama yapmak, bir takım eşyaları tasfiye etmekle karşı karşıya kalınabiliyor. Kolayca eli varmıyor insanın; her atma girişimi geçmişin varoluşlarına reddiyeymiş gibi olabiliyor çünkü. Küfre teslim olmuş dil Ne aynı memleketten ne aynı topluluktan olmak ne de aynı dili konuşmak gerekiyor anlaşabilmek için. Hatta biz ve onlar ikiliğini biteviye ısıtıp ısıtıp önümüze koyarak aynı olanın peşinden gitmenin, o biz denilenin kendi içinden infilak etmesine sebebiyet vermekten başka bir sonucu yok. Biz ve onlar ikiliğine vurgu, bizin kendi içinden sürekli iç düşmanlar yaratır. Ne kadar da aşina olduğumuz bir durum! Hikâyelerin gaspı Katledilmiş bir genç ve katle yazgılı kılınmış bir çocuk, kendileri gibi hayatları çalınmış, hayatlarına el konulmuş gençlerin ve çocukların oluşturduğu kalabalık mı kalabalık bir kortejde yerlerini aldılar. Hasan Songur, her yıl sayıları katlanarak artan iş cinayetleri istatistiklerinde yer alacak yakında, küçük kız çocuğuysa yaşamadan ölüme ve öldürmeye daha bir alıştırılacak. Kaldırım kartvizitleri Ayrıntıları içersin ya da içermesin, renkleri ve renksizlikleriyle maliyeti çok ya da az olsun tüm bu kartvizitlerin işaret ettiği apaçık bir gerçek var. O da ilişkinin her iki taraf açısından da araçsal oluşu, insanın her zaman amaç olduğunun ve bu tasavvurla muamele görmesi gerektiğinin altını çizen etik anlayışın yok derekesine düşürüldüğü gerçeği. İlişkideki her yönüyle ortaya çıkan gayrişahsilik, ilişkinin şahsi olana en uzak olanla eşdeğer kılınması: Parayla alınan zevke karşılık parayla satılan ve böylelikle heder edilen bir haz, bir zevk. Gülümseyin, bunca turist yanılmış olamaz! Birkaç zamandır bu kadar çok turisti görünce insiyaki olarak hangi merakla neyi görmeye gelmişler diye birden aklımdan geçiverdi. Özellikle son yıllarda kişi başına düşen ellerindeki makineli tüfeklerle her köşe başında arzı endam eden çelik yelekli polis sayısının tavan yaptığı bir şehirde bu görüntüler onlara ne düşündürtüyordur acaba? Hiç rahatsız olmuyorlar mıdır Yüksel’deki anıtın hazin görüntüsünden ve içindeki konteynerin bir süredir triplekse dönüştüğü polis barikatından mesela? Ölümün gaspı Savaş hali turnusol kâğıdı gibi kullanılır iktidarlar tarafından. Yandaşları ve karşıtları ayıran sınırların bir mühendislik titizliğiyle anbean çizildiği, yeniden çizildiği haldir. Bir ölüm mühendisliği, ölümün siyasallaştırılması. Savaş bunun şahikasının en iyi temsillerini sunar. Savaşta ölenin cenazesi, musalla taşının etrafında şekillendirilmiş sıra düzen, sözcelemelerdeki vurgular, tabuta uzanmış o el ölüm siyasetinin en iyi imgelerinden birini gözler önüne serer.