YAZARLAR

Yenişehir’den

Burada bir önceki gecenin tedirgin bekleyişleri, kaygılı telaşları hiç yaşanmamış sanki, yaşanamaz da zaten. Tedirginlik ve kaygılar başka mahallerde mukim çünkü. Bu panayır halinde, burada bulunmaklıkta hem rahatsız edici hem de tuhaf rahatlatıcı bir yan var...

Sabahın erken saatleri, çöpçüler işbaşında, yok hayır ne geceden kalan inatçı yıldızları ne de hayatın gerçek çöplerini süpürüyorlar, onların işi yüzeydeki, sadece gözü ve burnu rahatsız eden çöpleri toplayıp götürmek. Ellerinden gelen, görevleri bu sadece. Başkaları da var ortalıkta, dükkânları müşterilere hazırlayanlar, temizliğini yapanlar, mal indirip taşıyanlar. Neşeli günaydınlarına “geçmiş olsun”lar, “gözümüz aydın”lar eşlik ediyor karşılıklı olarak. Kısa konuşmalarında derin muhabbetlerin barındığı seziliyor. Bedenlerin hareketlerinde bir rahatlık, bir yükten kurtulmuşluk hali, bir badireyi daha atlattık yüzümüzün akıyla dercesine. Üzerlerine düşeni yaptıklarından emin, her bir maddesinde farklı türden bağımlılıkların kotarıldığı ‘bağlılık’ akdinin gereklerini yerine getirmenin, karşılığını almış olmanın kıvancıyla daha bir şevk var iş yapışlarında sanki. En azından bir süre daha devam edecek bu durum belli ki; sonrasında, bağlılıklara halel getirmesi epey bir şüpheli bıkkınlık olarak, şikayetse şikayet olarak günlerinin rutinleri olacak, ama şimdilik askıya alınmış, gölge etmiyor. Birkaç saat sonra ortalığı dolduracak kalabalıklara da hizmet etmeye hazır ve nazırlar, bir parça üstten bakan sevinçli halleriyle.

Burası, kendisinin büyük mü büyük bir devlet dairesi, sokakları da o devlet dairesinin koridorları olmaktan bir türlü kurtulamamış ülke başkentinin gelip gidenleri bol olan, çok zamandır müsaderesi tamamlanmış mahallerinden. Çok uzun zamandır kiri pası eksik olmayan kötü bir merkez taklidi misali karman çorman, eciş bücüş. Ne bir önceki akşamın yağmuru ne yaz güneşinin ışınları epey uğraşlarla berkitilmiş çirkinliğini yumuşatmış. Bunlar etkisiz küçük fırça vuruşları sadece bu devasa çirkinlik için. Çabaya, dirence daha bir muhtaç başka yağmurlar, başka güneşler gerekli o çirkinliği ortadan kaldırmak için çünkü.

Birazcık ötesinde, ana caddenin şurasında burasında her an kullanıma amade bariyer öbekleri ve kim bilir kaç zamandır orada bulunan bir iki akrep ve TOMA, birilerinin kâbusunda görevini ifa etmenin yorgunluğuyla hâlâ biraz uykulular sanki. Kavşaktan bozma dörtyol ağzının orasına burasına değişik türden polis arabaları mevzilenmişler, ufaktan ufaktan günün hareketine hazırlıklarına başlamışlar.

Ortalık hafiften hareketlenmeye başlıyor. Birer ikişer neredeyse ifadesiz yüzler görünüyor önce. Mesaiye erken başlayanların neferlerinden olarak haftanın ilk iş gününün yorgunluğundan mıdır, esaslı bir kayıtsızlıktan mıdır bilinmez kayar gibi yürüyorlar. Önce ara ara, sonrasında dikkati çekecek oranda tedirginliklerini açık edenler görülmeye başlıyor ifadesizlerin peşi sıra, belki taptaze hayal kırıklığından, belki zaten çok uzun zamandır umutlarını yüklüklere kaldıklarından istemeye istemeye el mecbur yola revan olmuşlar sanki. Tuhaf bir yürüyüş korteji. Çok değil, az biraz sonra ifadeli ifadesiz, tedirgin veya sakin bütün yüzler telaşlı adımlarla karışıp gidecek, şöyle böyle dikkatlerden kaçacak. Kalabalık hâkim olacak. Akışlar katmanlaşarak yoğunlaşacak.

Güne böyle başlamış mahallin hali, kargaşası bir yanıyla gündüzüne benzese de gece yarısına doğru bambaşka bir çehreye bürünüyor. Geçişleri çokça zorlaştıran, çoğu yaygılara serilmiş sıra sıra tezgâhlar epey bir sokağı işgal etmiş. Her türden işporta işi mal ortalığa saçılmış; her türden giyecek, süs eşyaları, kitaplar, incik boncuklar, makyaj malzemeleri, oyuncaklar, Afrika maskları, daha neler neler geceyi uzun tutanlara amade. Orada burada kürsüleri ve küçümen masalarıyla çiğ köfte, dürüm, köfte ekmek, kokoreç restoranları iştahla yemeklerini yiyen insanlarla handiyse dolu. Bir köşede klarnet, gitar, saz ve darbukadan mürekkep bir orkestra Roman havasından miskete müzik yapıyor. Çevreledikleri küçük sahnede insanlar kendilerinden geçmişçesine bir şeylere nazire mi nispet mi artık göbek atıp dans ediyor. Her şeyiyle, ötekisi berikisiyle şehrin bütün alışveriş merkezlerine alternatif gibi. Bu hareketliliğin ve canlılığın ortasında, ülkenin yapısal hasletlerinden sayılabilecek formel olanın çoğu kez örgütsüzlüğün kol gezdiği işleyişine karşılık enformel olanın örgütlülüğünden izlerin var olduğu yanılsamasına kapılmak mümkün. Ya da yaşamı güzelleştirebilecek bir ortaklık halinin olabilirliğine dair bir yanılsamaya.

Şehrin gecesinin öteki yüzü burada neredeyse tam bir panayıra dönüşmüş gibi. Yer-olmayan, belki de daha doğru bir terim burayı tanımlama açısından. Burada bir önceki gecenin tedirgin bekleyişleri, kaygılı telaşları hiç yaşanmamış sanki, yaşanamaz da zaten. Tedirginlik ve kaygılar başka mahallerde mukim çünkü. Bu panayır halinde, burada bulunmaklıkta hem rahatsız edici hem de tuhaf rahatlatıcı bir yan var. Rahatlatıcılığı, buranın, burada bulunanların, esasta geçici olan, kimliğini yaratması ve bu geçici kimliğe bağlı olarak anonimliğin, makam ve mevkilerden azade kılınmanın, hal ve tavırları kollamanın gerekli olmadığı bir özgürleşme hissi yaratmasından. Rahatsız ediciliğiyse buradaki ilişkilerin doğası gereği esasen yalnızlık ve benzeşim yaratmasından ve tabii şimdiki zamana hapsedilmiş olmasından ötürü. Burası her yanıyla seyirliktir sadece. Var olmaktadır ama yaşanılır bir ortaklık yaratmanın imkânından yoksundur. Burası terk edildiğinde ayıkırsınız, aymanıza yardım edecek bariyerler, akrep ve TOMA birkaç adımda hazır ve nazırdır zaten. Ve elinizde, günden kalanlarla birlikte başka yağmurlara, başka güneşlere ulaşabilmenin yollarını aramaktan başka bir seçeneğiniz yoktur.


Zeliha Etöz Kimdir?

İzmir Karşıyaka’da doğdu. Ege Üniversitesi’nde Sosyoloji okudu. ODTÜ’de yine aynı alanda yüksek lisansını tamamladı. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Siyaset Bilimi doktorasına başladıktan sonra, aynı fakültede Sosyoloji kürsüsünde asistan olarak çalışmaya başladı. Biraz yazı çizi, konferans işiyle çokça ders verip sınırlı sayıda tez yönettiği görevinden profesör kadrosundayken 7 Şubat 2016’da yayımlanan 686 sayılı KHK ile atıldı. Şimdi ‘Gazete Duvar’ın dibinde haftalık yazılar yazmaya çalışıyor.