Kürşat Bumin

kursatbmn@gmail.com
TÜM YAZILARI
LGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? “Başınız ağrıyorsa ‘kendinizi hangi konuda yargılıyorsunuz, uğraşıp baş edemediğiniz düşünceleriniz nelerdir?' sorularının cevabını bulmalısınız. Baş ağrılarının çoğu kendini acımasızca eleştirme, özgüven kayıpları ve kişinin yaptığı her şeyi değersiz görmesiyle ilgilidir….” Bu soruyu hatırlatmamın nedeni LGS adı verilen bu “sınav”ın çocuklara/gençlere iler tutar tarafı olmayan, tamamen “kafadan atma” malumat aktardığını da hatırlatmaktı. “Baş ağrıları”nın “özgüven eksikliği”nden kaynaklandığını kim söylemiş?
Hep aynı türkü ve Politik Ekoloji'nin yokluğu İktidar partisini anladık, yeminli bir kalkınmacı fikriyat ve faaliyet karşısındayız… Pek ya diğer “muhalifler”? HDP’yi hakkını yememek için kenarda (biraz!) tutuyorum, çünkü konumuz hakkında konuşmamazlık etmedi. İyi Parti’yi geçiyorum, çünkü başkanın ruh halini zaten yakinen tanıyor ve biliyoruz. Peki ya CHP? Politik Ekoloji söz konusu olduğunda sadece “mazot parası” ile yetinebilmek mümkün müdür? 'Cumhur İttifakı' eşittir 'Millet İttifakı' Aferin “Millet İttifakı”nı akıl edenlere; özellikle yakın dönemde içimiz dışımız “milli/milliyetçilik” olmuşken nereden çıktı bu ittifak adı? Nasıl bir ad mı bulunmalıydı; tabii ki telaffuz edildiğinde mesela “Demokrasi”, mesela “Adalet”, mesela “Barış” (…) gibi seçmenlerin ufukta görmek istediği içi dolu kavramları seçebilmek çok mu zordu?
'Gaz kullanımına ilişkin bu isteksizliği anlamıyorum' “Esat’ın Suriyesi”ne -kimyasal silah bulunduruyor diye (bence de bulunduruyordur)- bomba yağdıran ABD, Fransa, İngiltere gibi ülkeler kendi pis tarihsel geçmişlerinden acaba hangi kimyasalı kullanarak temizlenebilirler? ‘Adalet Tanrıçası’ onasa da Çomak’ı unutmamalıyız İlhan Çomak örneğinde karşılaştığımız gibi dosyasında silahla/şiddetle ilgili bilgi yer almayan, elde sadece ağır işkence sonucu alınan bir ifade tutanağı olan 21 yaşındaki bir genç nasıl olur da “Devletin hakimiyeti altındaki topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf eylemlerde bulunmak”la suçlanır ve suçlanmakla kalmayıp hüküm giyer? Gerçekten –ama gerçekten- anlaşılır gibi değil… 'Lokum' meselesi… Gençlerin “Lokumların yere dökülmesi” esnasında “İşbirlikçi ÖSO” şeklinde seslerini yükseltmeleri neden-niçin tutuklanmayı gerektiren bir suç oluyor? Bunun “TSK ve birlikte hareket eden ‘Suriye asker unsurlarının’ aleyhine olduğu” gibi bir tespit ve devamında suçlama ve tutuklamanın salim kafayla anlaşılır bir yanı var mıdır? Karara 'Türk yargıç'ın muhalefeti Karara imza atan yargıçlar yetki dağılımı ilkesinde Sözleşme’nin taraflarca üst norm olarak kabul edilmesi gerektiğini tekrarlasalar da, “Türk yargıç” hâlâ “Sözleşme, ulusal hukuklara göre ikinci dereceden bir karaktere sahiptir, (Sözleşme’nin) temel normları hiçbir zaman iç hukukun kurallarının yerine geçmeyi hedeflememektedir” tezini savunmaktadır. “Türk yargıç”ın önündeki dosyada “tahammül edemediği” bir başka husus da, başvurucuların “içerdeki” karar mercilerini atlayıp AİHM’nin kapısını çalmalarıdır… Türkiye Strasbourg’da kendini nasıl savundu? Ergin Ergün adını internetten aratınca enteresan bilgilerle karşılaştım. Alpay-Altan kararına tek muhalefet şerhi yazan “yargıç”ın adı, meğer 2010 yılında da bir AİHM dosyasına karışmış. Özetleyecek olursak: Hrant Dink için AİHM’ye “dostane” çözüm başvurusu yapmaya hazırlanan bakanlıklar arasında iletilen dosyaya ilişkin bir çatışma çıkmış. 'Başparmak'tan 'Bozkurt'a Erbakan’ın başını çektiği bir siyasi gelenek, parti söz konusu olduğunda “hayvan” figürlerinden uzak durmuştur… Çok anlaşılır bir tutum bu bence. Amblem olarak “anahtar”dan başlayıp Hilal ve Başak’a uzanan bir amblem seçiciliği muhakkak ki tutarlı bir seçimdir. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı’nın “kurtbaşı” denemesi bu açıdan içinden çıktığı gelenekle de uyuşmamaktadır. Bu habere de iltifat edilmiyorsa ne demeli artık! AİHM, Alpay ve Altan’ın AYM kararı doğrultusunda salıverilmesine karar verince memleketteki hava raporu nasıl olur? AİHM’den, şimdiden hazır olduğu söylenen karar önümüze gelince, merkez medyadaki “gazeteler” okurlarına ne diyecek, gazetelerine eşlik eden televizyon kanalları izleyicilerine ne anlatacak? ÖİB da mı 'Cumhur İttifakı'nın karşısında? “Yerli” ve “milli”nin eşanlamlı olarak kullanılmaya başlandığı şu kasvetli günlerde, Turhal Şeker Fabrikası hikâyesinin nereden çıktığını tahmin ediyorsunuzdur muhakkak. Tabii ki, “özel sektör”ün bugüne kadar devletin işlettiği 14 şeker fabrikasına göz dikmesi vesilesiyle… Kıbrıs'ın 'gaz'ı ve TSK’nın sözleşmeli erleri Milletin cepheye sürülebilmesi, tabii ki, yine bir ulus-devlet icadı olan ‘zorunlu askerlik’ sayesinde gerçekleşmişti. Sosyolog Pierre Birnbaum, ‘milletin devletleştirilmesi’ olarak adlandırdığı bu dönemi Fransız Devrimi ile başlatıyor. Devrim’in 1793’de ihtiyacı olan 300 bin askeri toplayabilmesi için ilan ettiği seferberlik, günümüze kadar gelen ‘her yurttaş bir askerdir’ anlayışının doğum tarihidir. Yurttaşlar artık savaş alanında eşitlenmiştir. Gerçekten 'olağanüstü' bir hal! Memleketin mahkemesi, AYM’si, İçişleri Bakanlığı, ilgili sağlık birimleri bir araya gelip Celal Şeker’i öte dünyaya göndermeyi başarmışlar sonunda… Dedim ya şöyle böyle değil, gerçekten “olağanüstü” bir hal… İnsan kalemi eline alınca az biraz da olsa muhakeme yetisini çalıştırmaz mı? Biraz daha ileri gidip “İyi ama Celal Şeker de bu derece hastalanmasıydı” demelerine az kalmış… Yerinde bir soru: ‘Başkomutan kim?’ Herşeyden önce “savaş hali” durumunda karar verecek olan yetkili kurum tartışmasız biçimde Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Fakat siz şu işe bakın ki Türkiye savaşa girmiş ama TBMM’nin neredeyse umurunda değil… ‘İki adım geri bir adım ileri’ derken durağa vardık Konumuz tabii ki iki tutuklu meslektaşımızın AYM’ye başvurusu, başvurunun olumlu bir kararla sonuçlanması ve hemen ardından iki ağır ceza mahkemesinin bu kararı tanımaya yaklaşmamasıdır. Yani kısaca, AYM’nin “iki geri” adımdan sonra attığı “bir ileri” adıma ilişkindir. Bu işin içinden nasıl çıkılacak? Ortada tek seçenek kalıyor: CHP’nin birinci turda aday göstermeyip Gül’ü desteklemesi. “Dalga mı geçiyorsun? Olacak iş mi bu” diyenleri duyar gibiyim. Ne yazık ki tek yol bu. Ama bilinmez, CHP belki de kendi adayının ikinci turda öne çıkamayacağını düşünerek böyle “tarihi” bir tercihte bulunabilir… O zaman iş tabii ki kolay: Gül’ün Ak Parti’den devraldığı seçmenler, CHP’nin seçmenleri, HDP’nin seçmenleri ile (herhalde “İYİ” de işe katılarak) bu süreci başarıyla tamamlaması niçin mümkün olmasın? Anayasa Mahkemesi ‘PKK tarihi’ni iyi çalışmış Karar neredeyse “PKK’nın tarihi” başlığı altında kitap haline getirip piyasaya sürülebilecek nitelikte. Abartmıyorum açıp bakabilirsiniz; karar metninin neredeyse yarısı bu konuya hasredilmiş bulunuyor. Kim bilir kaç dosyadan derlenen bu “tarih”in mahkemeye yapılan başvuruyla ne ilgisi var derseniz haklısınız çünkü gerçekten bence de ciddi hiçbir ilgisi yok Sivil halkın silahlanması kimseye hayır getirmez Türkiye insanların can güvenliğinin kalmadığı bir ülkeye dönüşmüştür. Silah bulundurma ve taşıma konusunda sergilenen bu son derece sorumsuz tutum, “silahlı çatışma”yı her fırsatta altını çizerek öne çıkaran devlet erkânının maalesef dikkatini ve ilgisini hiç mi hiç çekmemektedir. Hemen herkesin ‘silahlandığı” bir toplumun kimseye yâr olamayacağı vakit gecikmeden anlaşılmalıdır. Şaka gibi: 'Üçer kez ağırlaştırılmış müebbet...' Dile kolay 142 yıl! Ortalama yaşama süresinin 70’lere yeni ulaştığı bir ülkede halen ellili yaşlarına yaklaşan Demirtaş’a 142 yıl hapis cezası kesmek! Harika bir hesap doğrusu… Acaba diyorum, savcıların istediği bu cezaların bir ömürden arta kalanları “öte dünya” için mi karar defterine yazılıyor… Bana sorarsınız, iddia makamlarının bu şekilde çıkardıkları hesap her şeyden önce akla, mantığa, sağduyuya aykırıdır. Gökhan Kılıç’ı da unutturmayalım… Askerlik boyunca kötü muameleye maruz kalıp, dayak yiyen erkekler askerlik bitip evlerine dönünce nasıl bir ruh hali içindedirler ve kendilerini nasıl toparlayacaklardır? Bana sorarsanız, “zorunlu askerlik” aile içi şiddetin de önemli nedenlerinden biridir. Tekrar tartışalım: ‘Esas’tan mı ‘Şekil'den mi? TBMM’den milletvekili dokunulmazlığını tuzla buz eden Anayasa değişikliği sayesinde esas ve şekil üzerine tartışmayı yeniden yapmamız gerekiyor. Sorulması gereken soru şu: Cumhuriyet anayasasının demokrasiyi tanımayan bir zihniyet tarafından ağır şekilde tahrip edilmesini “esasa” girerek engelleyebilen bir AYM’ye de ihtiyacımız yok mu? Fazla 'şekilci' bir AYM doğrusu… Meclis’in yeterli çoğunluğunun dokunulmazlıkla ilgili 83'üncü maddesini kuşa çevirip gecikmeden (ertesi gün!) milletvekili toplama harekâtına girişmesini, “yasama dokunulmazlığına istisna getirildiği ve dokunulmazlığın kaldırıldığı durumlarda” şeklinde yorumlayan bu mahkeme, aynı Meclis çoğunluğunun günün birinde “Bu AYM’ye de ne gerek var?” diyerek kapısını kilitleyebileceğini hiç mi düşünmez? 'Ne gazetelerde ne de radyoda' “Ölüm ilanı” deyip geçmeyin, tutarı öyle böyle değil… Üşenmeyip sordum. Türkiye’nin tamamında çeyrek sayfa bir ölüm ilanının ederi 48 bin TL. Demek ki altı tam sayfa ölüm ilanının ederi kabaca 1 milyon 200 bin TL. Bu tür bir ilanın sadece bir gazeteyle sınırlı kalamayacağını da hesap edersek, önümüze çıkacak miktarı varın siz hesaplayın… Gazetelere ödenen bu kadar yüklü (ve anlamsız) parayla neler yapılmaz? Medyanın savcısı olduğu bir tutuklama daha “Malum medya” cezayı zaten peşinen kesmişti. Kendinin “gazete” olduğunu sanan bir yayın Kavala’yı bakın nasıl tasvir ediyordu: “PKK/PYD’nin finansörü” / “İş adamı Osman Kavala, kurduğu sözde dernek ve vakıflar üzerinden sosyal destek adı altında eli kanlı terör örgütü PKK/PYD’yi fonluyor" / "Kavala’nın son 2 yılda terör örgütüne yaptığı maddi desteğin 1.5 milyar doları bulduğu belirlendi”... Nedir bu hak/hukuk tanımayan, haklarında tek bir işlem yapılmadığı gibi sırtı öyle ya da böyle sıvazlanan kampanya? 'Cumhuriyet alkışla olmaz' Vazgeçelim artık şu uydurma “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” isminden... “Devleti” araya, sona sokmadan “Türkiye Cumhuriyeti” diyerek işi bitirmek çok mu zor? “Sadece cumhuriyet ile olmaz, devletsiz asla olmaz!” diyorsanız o başka; o zaman cumhuriyet ile yetinmeyen bir devlet arayışındasınız demektir ki…. Diyelim ki ‘cumhurbaşkanı' olmaya niyetlendiniz “Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş ve yüksek öğretim yapmış Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeteneğine sahip Türk vatandaşları arasından halk tarafından seçilir.” Demek ki -buraya kadar- söz konusu “niteliklere” sahipseniz, kendinizi “Külliye”nin yeni kiracısı olarak hayal edebilirsiniz. Ancak acele etmeyin. “aday gösterilebilmeniz” için birkaç koşulu daha yerine getirmeniz gerekiyor. Savaşa girdik TEOG’u unuttuk MEB’in öğrencilerle ilgili şu gerçeğin de farkında olmadığı anlaşılıyor: Bu ülkede orta öğretimdeki öğrenciler (ne yazık ki) “yazmayı” unutmuştur. Öğrenciler artık yalnızca mobil telefonlarla iletişim kurmaktadır. Ellerine kağıt kalem alıp bir zamanların “kompozisyon” sınavında sergiledikleri yeteneklerini bile maalesef (hep bu MEB yüzünden tabii ki) kaybetmiştir. Fazla 'iddialı' iddianameler İnsan sormadan edemiyor: İddianame peş peşe iki kez (“sözde barış bildirisi”, “sözde özyönetim”) “sözde” nitelemesi geldiğine göre yani olup bitenin “sözde” olduğunda ısrar edildiğine göre, göz atmakta olduğumuz “iddianame” de bu nitelemeyi /sıfatı ister istemez kabulleniyor gibi olmuyor mu? Yanılıyor muyum? Bu durumda “sözde özyönetim” ve “sözde bildiri” “sözde” olarak adlandırılıyorsa, ortada suç oluşturan “gerçek” bir gelişmenin olmadığı sonucuna varmıyor muyuz? Hemşehriler birer 'piyon' mudur? Topbaş’ı üç dönemdir koltuğunda oturtan İstanbul hemşehrileridir. Yani özetle, seçilmiş bir belediye başkanı kanunda belirtilmiş “görevden alma” müeyyideleri dışında yerinden edilemez. “Niçin edilmesin, ne mahzuru var?” diyorsanız “Bizim belediye seçimlerinde oy vermemize bakmayın, bu bir oyundan ibaret!” kanaatini taşıyorsunuz demektir. 'Politik münavebe'siz bir demokrasi mümkün değil 'Politik münavebe' gibi demokrasilerde olmazsa olmaz kabul edilen bir ilke  bu ülkenin tabiatına aykırıdır. Ya hep birlikte ve her zaman Ak Parti ile kalacağız, ya da geleceğe ilişkin en kötü senaryolardan beğen beğendiğini…