Hakkı Yırtıcı

hyirtici@gazeteduvar.com.tr
TÜM YAZILARI
Açık hava 'kistch müzesi' Bu tür heykeller absürtlükleri ile bizleri çoğunlukla kızdırmaktalar ama bir yandan da, hadi itiraf edelim, gizliden eğlendirmekteler. Yani bunlar karşısında iki duyguyu aynı anda yaşamaktayız.
Mimarlık nedir, ne işe yarar? Yıllar içinde mimarlığı kavradıkça ben de kendime özgü bir tanım geliştirdim. “Mimarlık, bir zaman ve mekân örgütlenmesidir.” Gezi Parkı’nın vakfa devri ve Taksim Yarışması AKP’nin siyasal İslamcı değil, asıl olarak neo-liberal, sermaye yanlısı bir parti olduğu unutulmamalı. Galataport’tan başlayan, yine yakın zamanda İBB’den alınıp Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlanan Galata Kulesi’ne uğrayan ve AKM ile sonlanan Beyoğlu Kültür Yolu projesi rotasını aksatan tek boşluk Taksim Meydanı. Topçu Kışlası’nın yapılması ile rota tamamlanacak ve bölge büyük sermaye için çekim alanı olacak.
Kaldırımdan silüete, çizginin hükmü yok Türkiye’de başta İstanbul ve Ankara olmak üzere önemli kentlerin silüetleri çok kısa bir sürede hızla değişti. Her yeri sermayenin güç gösterisi olan, rant uğruna toprağı, kenti ve aslında yaşamlarımızı yağmalayan gökdelenler sardı. Artık ufka baktığımızda hayallerimiz bu gökdelenler ile sınırlanıyor. Anlıyoruz ki neo-liberal dünyanın acımasız, insan yaşamlarını sömüren zihniyeti bedenlerimizi ve düşüncelerimizi ele geçirmiş. Vivarium: Maket hayatlar Evlere kapandık, iş evi işgal etti, dünyalarımız daha da küçüldü ve kendi vivaryumlarımızın sınırlarını gördük. Büyük sermayenin böylesine bir afet durumunda işçilerin aileleri ile yaşayacakları üretim üsleri fikri de ayrı bir bela. Hepimiz hapsolduk ve hayatın her anı, bıktırırcasına sonsuz bir tekrardan fazlası değil. Mimar Kadir Topbaş'a ne sorardım? Kadir Topbaş hayatta olsa ve kendisiyle bir meslektaşı olarak röportaj yapma fırsatı bulsam şu soruyu sorardım: “Tüm mesleki birikiminize karşın, İstanbul’a karşı işlediğiniz sayısız kent suçu ile anılıyorsunuz. Döneminizde İstanbul’un tarihi, kültürü, doğası büyük zarar gördü, kent rant ekonomisine teslim oldu ve betona gömüldü. Geriye baktığınızda kendinizi bir mimar olarak nerede görüyorsunuz ve asıl ne hissediyorsunuz?” Kimin İstanbul’u? Biz, sonuçlarını düşünmeden son imar barışından faydalananlarız; biz, her yer betona gömülürken, evi kentsel dönüşüme girdi diye sevinenleriz; biz, kirada oturan hane sayısı sürekli artarken, konutu tek yatırım biçimi olarak düşünenleriz. Aynı zamanda biz, “bu kent artık yaşanmaz oldu” diyen, trafik çilesinden, fiziksel çevrenin kalitesizliğinden, yeşil alan eksikliğinden yakınanlarız. Bulamadık İstanbul’a bir sembol, olanları da yok etmekle meşgulüz Küçük Çamlıca Televizyon ve Radyo Kulesi, İstanbul’un sembolü olabilir mi bilinmez, bunu zaman gösterecek. Ama boyutları İstanbul’un tepelerine, topoğrafyasına yabancı. Zaten sorun da burada yatmakta. İstanbul’a sembol yaratacağız diye iki Çamlıca Tepesi de yok edildi. Heykel mevzu ya da soyut düşüncenin imhası Bir anıtın temel işlevi iletişimdir. İletişimden kastedilen, anıtın bir olayı temsil etmesidir. Bu bağlamda anıt ile temsil ettiği arasında bir gösteren gösterilen ilişkisi vardır. Ancak gösteren ile gösterilen ilişkisi sanıldığı kadar sorunsuz değildir. Aradaki ilişki yani gerçekliğin kendisi soyut ya da somut biçimler, metaforlar ve metonimiler ile yok olabilir, ortaya nihayetinde indirgenmiş bir temsil biçimi çıkabilir. Haydarpaşa Garı: Müze yapsak da mı saklasak, yapmasak da mı saklasak? Belli ki kafalar karışık. İktidarın, kent merkezlerindeki boş alan ya da tarihi mekânları işlevsizleştiren sermaye yanlı tavrı ile “kamu yararına” diyerekten, zaten gündelik hayatın parçası olan bir yapının (yine) işlevsizleştirilerek, müzeye dönüştürülme önerisi kolayca aynı noktada buluşabiliyor. Taksim Meydanı: Demokrasi bir yarışma mıdır? Meydanların tamamıyla insanların buluştuğu, tümüyle huzurlu yerler olduğu fikri yanlış bir beklentidir. Meydanlar doğası gereği toplumsal çatışma alanları; insanların, dertlerini yüksek sesle dile getirebildikleri, gerektiğinde iktidarlara “hayır” diyebildikleri çok değerli boşluklardır. Galata Kulesi’nin bugününü tasarlamak Galata Kulesi’nin tarihi simgesel değeri, uzun yıllar kentin tek yüksek yapısı olması inkâr edilemez. Çağdaş bir yapı ile tarihi bir yapıdan İstanbul’u seyretmek kesinlikle farklı deneyimler. Ama Galata Kulesi’nin içine giydirilen kılıf, lüks bir oteli andıran girişi, her yeri alçı sıva ve alçıpan tavanla kaplanmış iç yüzeyleri ile başka bir şeye dönüşmüş. İçinde iken Galata Kulesi’nde olduğunuzu pek anlayamıyorsunuz.  İstanbul’un meydan yarışmaları: Halka oynamak Mimarlar arasında, “jüriye oynamak” diye bir söz vardır. Jüri tarafından tek birincinin seçildiği ve kazanan projenin uygulandığı yarışmalarda, mimarlar özgün düşünceleri ile yine kendi meslektaşlarından oluşan jüri üyelerinin, önceki çalışmalarına bakarak tercih ya da beğenilerini dikkate alma çelişkisine düşebilirler. Burada jüri halk olunca, yeşil meydan beklentisini karşılama refleksi tüm yarışmacılarda oluşmuş gibi duruyor. Taksim Yarışması'nın söyledikleri ve söy(leye)medikleri… En can alıcı soru şu: Taksim Meydanı bir gösteri meydanı mı yoksa olayların mekânı mı olacak? Ama maalesef şu an Taksim’e biçilen işlev gösteri, eylemi de seyretmek gibi görünüyor. Pandemide kamusal insanın dramı İster eve ister bir üretim üssüne kapatılın, her iki durumda da dışarıya karşı savunma mekanizması olan özel hayat, kamusal alan tarafından mutlak bir şekilde işgal edilmiş oluyor. Aslında bu durum aniden oluşmadı; bu durumu, çok uzun zamandır gelişen bir kamusal alan-özel alan ayrımı yanılsamasının bir sonraki aşaması olarak görmek daha doğru olacaktır. Erdoğan’ın Fatih’in hayalinden U dönüşü Erdoğan’ın Ayasofya ve Kariye referanslarında Fatih Sultan Mehmet ve Osmanlı bolca olsa da, yaptığı aslında Fatih’in hayalinden koca bir “U” dönüşünden başka bir şey değil. Türkiye gittikçe muhafazakârlaşıyor, otoriterleşiyor ve modern dünya ile toplumsal ve kültürel bağlarını yitiriyor. Galata Kulesi: Bu daha başlangıç Galata Kulesi’ndeki yıkıma bakıldığında, AKP İnşaat İmparatorluğu'nun çarklarının bu sefer Beyoğlu için dönmeye başladığı anlaşılıyor. Her zamanki gibi iktidar tepeden inme bir proje ile ortaya çıktı ve İstanbullulara hizmet edeceği iddia edilen projeye İstanbulluların bilgisine, onayına sunulmadan başlandı. Akademik kıyım ve akademisyenin açmazları Sabah kalkan akademisyen salondaki masasına oturuyor, bilgisayarın başına geçiyor, sabah bir üniversite, öğleden sonra bir üniversite, akşam eğitiminde başka bir üniversitede ders veriyor. Fiziksel gerçekliğin varlığını, anlamını yitirmiş durumda. Hatta akademisyen muhtemelen o an hangi üniversitede hangi dersi verdiğinin bile bilincinde değil. Siyasal İslam’ın sembol arayışı Ülkenin içine sıkıştığı dar beka söylemi sona ermedikçe çağdaş, evrensel, topluma yeni ufuklar verecek semboller üretemeyeceğiz. Ya da önce-sonra ilişkisi ters yüz edilip, doğrudan semboller üstünden yeni arayışlara girilebilir. Çünkü sorun basitçe estetik beğeniden daha derin, yaşamdan ne beklediğimiz ile ilgili. Güzel bir yaşam nasıl olur sorusunu, bu iradeyi göstermek önemli; ne de olsa güzel olanı istemek, politiktir! Mimarlık Covid-19’a merhem olur mu? Mimarlıkta bilgi üretimine bakıldığında bu süreçte emek sömürüsü ve mekân ilişkisi, modern kentin yeniden ele alınması ve seyreltilme gerekliliği, mevcut konut stokunun sağlıksızlığı gibi konular ele alınıyor. Meslek pratiği ise eski normalin yeni normalini sürdürmekten öte geçemiyor. Toplama Ev: Ev işgal altında Evde kapanma süresi uzayıp nefes alamadıkça, kentlerin boşluk bırakmamacasına dolduğunu, üst üste yaşadığımızı bir kez daha keşfettik. Kentlerde hapisteyken, bir de evlere hapsolmuştuk, iki kere mahkûm hayatı yaşıyorduk. Balkon: Konut mimarisinin üvey çocuğu Balkon, ülkemizde konut mimarisinin üvey çocuğudur. İmar yönetmeliği değişir, emsale dâhil edilir, birden bina yüzeyinden yok olur, yüzeye yapıştırılmış Fransız balkonlarına dönüşürler. Yönetmelik değişir, emsale dâhil edilmez, bu sefer bina yüzeyinde çoğunlukla ilerde kapatılmak üzere beliriverirler. AVM’ler açılırken, bir hapishaneden diğerine AVM’lerin açılması ile beraber haftalardır kapalı kutularda hapis olduğumuz evlerden, şimdi başka hapishanelere koşacağız gibi duruyor. Ama belki de bu sapkın alışveriş kültüründen vazgeçmenin zamanı çoktan gelmiştir. Bunların hepsini okudun mu? İrice bir kütüphanesi olan herkes “Bunların hepsini okudun mu?” sorusuna en az bir kere maruz kalmıştır. Aynı soru bana da soruldu. Cevabım, basitçe “saçmala” idi. Uzaylı kalmadı, korona verelim… Korona virüsü ilk yayılmaya başladığında ünlüler, zenginler, siyasetçiler bile bu hastalığa yakalanınca, kendimizi onlarla eşitlenmiş hissettik. Ama öyle değildi. İleri teşhis ve tedavi hizmetlerine kolayca ulaşanlar ve ulaşamayanlar olarak dünya yine tekrar bölündü, muktedirlerin karşısında ezilenler olduğumuzu bir kez daha fark ettik. Taksim Camisi: Yanlış yere yanlış yapı Nasıl Büyük Çamlıca Camisi, Boğaz’dan geçenlere “burası Müslüman bir ülkedir” diyorsa, aynı şekilde yılların tartışması Taksim Camisi de ideolojik bir yapıdır ve inat siyasetinin ürünüdür. Yoksa ne caminin şekil ve şemaili ne de yeri hiçbir mimari gerekçeyle açıklanamaz. Kavuşma Durağı: Her tasarım nesnesi politiktir Kuşkusuz tesadüf, kapalı kutu şeklinde ve yüzeyinde Cumhurbaşkanlığı armaları olan çadırı ile Kavuşma Durağı’nın aynı anda Taksim Meydanı’nda olması. Ama Cumhurbaşkanlığı Çadırı'nın tek bir gösteriyi tebliğ eder tavrı karşısında Kavuşma Durağı hafifliği ve sergi, dinleti, forum gibi çok şey sunması ve boşken insanların istedikleri gibi kullanmasına izin vermesi ile çadırı, devlet otoritesinin metaforu haline getiriyor. Beyoğlu Kültür Yolu: Buralar eskiden nasıldı ki? Bakan Ersoy, Beyoğlu Kültür Yolu Projesi’nin açıklamasını her ne kadar Galata Kulesi önünde yapsa da, kültür yolunun başlangıç noktası olarak eski PTT binası ve tarihi Karaköy yolcu salonunun yıkımına (nolur, “ama aslına uygun yeniden yapılacaklar” demeyin) neden olan Galataport’u seçmiş. Sürekli “kültür ve sanat” kelimelerini kullansa da araya hep turizm kelimesi sızıyor Bekçi: Seyyar panoptikon Şimdi sokaklarda, gece karanlığında koyu renk kıyafetleri ile seyyar panoptikonlar geziniyor. Neyin şüpheli olup olmadığına onlar karar verecekler. Bir akşam, arkadaşlarınızla içmişsiniz, hep beraber neşeli bir şekilde sohbet ederek evinize dönüyorsunuz. Kaç desibelin çevredekileri rahatsız edeceği kararı onlara ait. Bu keyifli anınızda birden şüpheli durumuna düşebilirsiniz... Ya kanal ya İstanbul Şu an Kanal İstanbul üzerinden yapılan tartışmalar daha çok ekolojik felaket senaryoları hakkında. İstanbul’un sonunu sadece ekolojik sorunlar değil, aynı zamanda bir kentin yanına sıfırdan bir kent kurmanın yaratacağı mekânsal sorunlar getirecek.