YAZARLAR

Haydarpaşa Garı: Müze yapsak da mı saklasak, yapmasak da mı saklasak?

Belli ki kafalar karışık. İktidarın, kent merkezlerindeki boş alan ya da tarihi mekânları işlevsizleştiren sermaye yanlı tavrı ile “kamu yararına” diyerekten, zaten gündelik hayatın parçası olan bir yapının (yine) işlevsizleştirilerek, müzeye dönüştürülme önerisi kolayca aynı noktada buluşabiliyor.

 

#HaydarpaşaGardırGerisiYalandır

#Haydarpasagardırgarkalacak

Haydarpaşa Garı’nın akıbetinin ne olacağı sorusunun cevabı, geçen hafta tekrar alevlendi ve yukarıdaki iki “hashtag” sosyal medyada hızla yayıldı. Evet, tartışma yeni değil. 112 yıllık tarihi gar, 2010 yılında işlevsizleştirilmiş, Anadolu’dan gelen demiryolu ağının son durağı önce Pendik-Tavşantepe olarak gösterilmiş, daha sonra ise Kadıköy-Ayrılıkçeşme’ye taşınmıştı.

Tartışmanın alevlenmesinin iki nedeni var:

Birincisi, HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu’nun Haydarpaşa Garı’nın ulaşımdaki önemine ilişkin sözlerine, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun, geçen sene “Haydarpaşa, gar olarak kalacak” sözünü unutarak, “Haydarpaşa Garı eski Türkiye’de kaldı. Yeni Türkiye’de Marmaray var” cevabı. İkincisi ise İBB’nin açtığı Kadıköy Meydanı Yarışması’nda, Haydarpaşa Garı’nı müze olarak yeniden ele alan bir projenin (26 numaralı proje) eşdeğer ödül alması ve halk oylamasına sunulması.

Nereden baksanız çelişkiler yumağı.

Aslında iktidardan gelen açıklama çok tanıdık. Yukardan kentliye dayatılan kararlarda, iktidarın muhalefeti ölçmek için bir geri iki ileri adım taktiği ve koşullar uygun hale gelince de projenin hayata geçirilmesi durumu. Bu projeler her zaman sermaye lehine doğrudan kent dokusuna ve kent yaşamına geri dönülmez zararlar veren nitelikte oldular. Örnekleri çok, AKM, Galataport ve yarım kalan Kabataş Martı Projesi ilk aklıma gelenler.

İlginç olanı, İBB zamanında Haydarpaşa Garı ihalesinden dışlanmış iken, İBB’nin “İstanbul senin” sloganı ile demokrasiye ve katılımcılığa vurgu yaparak açtığı bir yarışmada, jürinin iktidar ile uyumlu bir projeyi eşdeğer ödüle layık bulması, bölgenin sermaye lehine dönüşümüne önünü açma ihtimali olan bu projenin halk oylamasına sunulmuş olması.

26 numaralı proje. Ekip başı: Mimar Selahattin Tüysüz

 

 

Belli ki kafalar karışık. İktidarın, kent merkezlerindeki boş alan ya da tarihi mekânları işlevsizleştiren sermaye yanlı tavrı ile “kamu yararına” diyerekten, zaten gündelik hayatın parçası olan bir yapının (yine) işlevsizleştirilerek, müzeye dönüştürülme önerisi kolayca aynı noktada buluşabiliyor.

Nedense müze denince akan sular duruyor, akıllar tutuluyor. Kente yapılan haksız müdahalelere kılıf da, bu uygulamalara karşı çıkışlar da kolayca bir müze yapı etrafında kilitlenebiliyor. İstanbul’un her karış toprağı yağmalanırken, kenti olduğu gibi, bir müze kent olarak koruma kolaycılığına düşmek çok olası. Kamusallıktan, korumacılıktan ilk akla gelen maalesef bu. Gezi Parkı’na yapılmak istenen Topçu Kışlası’nı hatırlayın. Parkı, AVM’ye dönüştürme projesi idi. Tepkiler, içinde bir İstanbul müzesi de olacak denilerek hafifletilmeye çalışıldı ve şimdi o müze, çok tartışmalı Galata Kulesi restorasyonunun içine sıkıştırıldı.

İstanbul gibi büyük bir metropolün müzeye dönüşemeyeceği ortada. Zaten müze, bitmiş, geride kalmış şeylerin anıldığı yerlerden başka bir şey değildir. “Binlerce yıllık tarihi olan İstanbul’u bitirdiler” denilirken, karşı söylemin müze üzerinden gelişmesi de, bu bitişin ya da “eski Türkiye yeni Türkiye” söyleminin tasdiklenmesinden öteye geçmez.

Geniş şehirlerarası otoyollar, artık herkesin otobüs biletine aldığı havayolu taşımacılığı varken, demiryolu taşımacılığı eski, geçerliliğini yitirmiş bir ulaşım yöntemi gibi gelebilir. Ama şöyle düşünün, gerçekten böyle mi oldu yoksa halka hizmet etmesi gereken devlet, halka “artık bu hizmetleri alacak ama bu hizmetleri almayacaksın” mı dedi?

Bu açıdan bakınca, mesela sadece koruma, yeni kamusal alan yaratma meselesi değil, kamu yararına yürütülmesi gereken enerji ve ulaşım politikaları meselesidir. İşte Bakan Karaismailoğlu’nun yeni Türkiye’sinin Marmaray’ının gizlediği gerçek, geçiş ve kullanım garantili lüks olduğu zannedilen havayolu, köprü ve otoyollar ile ülkenin enerji bağımlılığını arttıran yanlış politikalardır.

Yoksa dünyada örnekleri çok: Paris’i Amsterdam’a bağlayan hızlı tren yolu (4 saatlik keyifli, kolay bir yolculuktur) kentin merkezinde tarihi Paris Nord Garı’ndan başlar, Amsterdam’ın merkezindeki tarihi Central Station’da biter. Her iki garda da demiryolları, trenler, vagonlar yenilenmiştir ve iki yüz yıllık işlevlerine olduğu gibi devam etmektedirler. Kullanımlarının sürekliliği koyu bir korumacılığın eseri değil, ülkelerin ulaşım politikalarının devamlılığı sayesindedir.

Bu nedenle Haydarpaşa Garı, gar olarak kalmalı, gar olarak kullanılmaya devam edilmelidir. Bunu sadece kentin simge bir yapısını, hafızasını korumak için değil, kentin modernleşme sürecinin sürekliliğine yapılan ve kamusal zarara neden olan bir uygulamaya karşı olduğum için söylüyorum; bunu yaparken de nostalji tuzağına düşmemeye dikkat ediyorum.

*Yazıda bahsi geçen 26 numaralı projeye ait görsel, dün Konkur İstanbul’un resmi internet sitesinden alınmıştır. Ancak jüri eleştirileri doğrultusunda revize edilen projeye ait aşağıdaki yeni görsel yazıdan sonra sitede düzeltilmiştir. Kuşkusuz bu değişiklik önceden olsa, yazının temel argümanı olan iktidar ve uygulamalarına karşı düşüncelerin bazen müze etrafında farklı reflekslerle de olsa kesişebildikleri eleştirisi değişmeden, farklı bir yazı olurdu. Okuyucuların bilgisine sunarım.

 


Hakkı Yırtıcı Kimdir?

İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi mezunu olan Hakkı Yırtıcı, yüksek lisans ve doktora eğitimini de aynı üniversitede tamamladı. Çağdaş Kapitalizmin Mekansal Örgütlenmesi isimli kitabı, 2005 yılında Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından basıldı. İktidar, mekan, dil ve psikanaliz alanlarına yoğunlaşan Yırtıcı; iktidar ve mekanın yeniden üretimi, modernleşme ve gündelik hayat pratikleri, sinema ve mekan analizi ve kent modernleşme tarihi üzerine dersler vermektedir.