15 Temmuz’un salası, diplomasinin cenazesi, Körfez’in parası
Körfez parası hesapsızca gelir diye bir algı var. Değil tabii. Körfez’in küresel yatırım ve finansal tecrübesi çok fark attı. Onlar da artık Batılılar gibi güvence ve garantiler istiyor. Ucuza kapatıp yüksek kara ulaşamayacaklarsa gelmezler. TL'deki değer kaybı onlar için cazibeyi artıran bir veri. Kalifiye ve ucuz iş gücünün yanı sıra 85 milyonluk büyük bir iç pazar. Avrupa pazarlarına erişimde coğrafi kolaylık. Her biri önemli. Fakat kimse çöpe atar gibi parasını puslu bir geleceğe bırakmaz.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın NATO’da sergilediği uyumlu liderlik üzerine “Eksen yeniden batıya döndü” çıkarımları yapıldı. Erdoğan’ın bir ekseni yok. Doğu, batı, güney ve kuzey istikametlerinde tüm düğmelere aynı anda basıyor. Hem bölgesel değişimler hem de sıcak para arayışı bunu emrediyor. Çatlaklara akan bir dış politika bu. Likit diplomasi.
Batıya yapılan kurların Moskova’da devirdiği çamları düzeltmek için fırsatları kollayacak. Rusya lideriyle yeniden kimyasal etkileşim biraz zaman alabilir. Bu arada güney kanadıyla keseyi şenlendirmeye bakacaktır. Ki bugün Körfez turu kapsamında Suudi Arabistan’a gidiyor. Yarın Katar, ertesi gün Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) olacak. “Şükran turu”; böyle münasip görülmüş. Ama işin özü şükrandan öte; kapı kapı dolaşıp para istiyor. Orta Doğu’ya yönelik iddialı Türk dış politikası satın alındı. Erdoğan bir “U” dönüşüyle 'kaç balya döviz kaldırırım'ın hesabını yapıyor. İtibarsız bir tarzın tekerrürü. Mecburiyetten. Kasa delik, fon tutmuyor. Kim irrasyonel kararlarla boşalttığı Merkez’in rezervleri bir ayda 14,2 milyar dolar arttı diye müjde verir. Neden sıfırlandı ki! Hangi lider ulusal kasanın paçavra halini dillere pelesenk ettirir? Seçimin ikinci turuna üç gün kala demişti ki; “Körfez’den sistemimize para depo eden ülkeler oldu. Bu da kısa bir süre için de olsa Merkez Bankamızı rahatlattı.”
***
Şimdi birini 15 Temmuz darbe girişiminin finansörü, ötekini Kaşıkçı cinayetinin azmettiricisi olmakla suçladığı iki genç liderin “Türkiye'ye ciddi yatırımlar yapmaya hazırız” mesajını paylaşıyor. Pek mutlu! Neyin karşılığında, hangi koşullarda? “Üzümünü ye bağını sorma.”
Batı kampıyla bu tarz diyaloglar yürütemiyor; orada kurallar belli, alengirli işler skandal. Körfez’le karanlık pazarlığın hesabını kimseye vermesi gerekmiyor.
Sıcak paraya muhtaç; zamları 15 Temmuz salasına denk getiriyor, 15 Temmuz’un finansörü olmakla itham ettiklerinin huzuruna varmadan önce. Bütçe açığı karşısında vergi artırımı ve devalüasyona gitse de IMF reçetelerinde gördüğümüz kamu harcamalarının kısılması ve talebin düşürülmesi gibi Ortodoks tedbirlerden kaçabildiği kadar kaçmaya çalışıyor. Bunu temin edecek esnek koşullu kaynaklar arıyor. Yerel seçimlere kadar fiili IMF reçetesinden sadece işine gelenleri alarak çarkı döndürmesi lazım. Gazeteci Seymour Hersh, Vilnius’ta ABD Başkanı Joe Biden ile Erdoğan arasında İsveç’in NATO üyeliğine karşı 11-13 milyar dolarlık bir IMF kredisine dair pazarlık geçtiğini öne sürdü. Aslı astarı nedir, bilmiyoruz. Fakat Batı’dan dış kaynak hukuki güvencelere ve iktisadi koşullara bağlı. Kara para aklama ve terörizmin finansmanıyla mücadelede yeterince çaba göstermediği için Türkiye hâlâ Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü’nün gri listesinde. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in önceliği bu listeden çıkmak.
Geriye acil çıkış yolu olarak Körfez’in kapılarını tokmaklamak kalıyor. Erdoğan’dan önce kurmayları bölgede hazırlık görüşmelerini yürüttü. İktidar medyası umut pompaladı. Hürriyet’e göre üç ülkeyle enerji, altyapı, ulaştırma ve savunma sanayii alanlarında ortak yatırım ve satın alma seçenekleri üzerinde duruluyor. Hedeflenen yatırım 50 milyar doları aşıyor.
Bloomberg şirket satışı ve özelleştirmeyle 25 milyar dolarlık kaynak sağlanacağını yazdı.
Reuters ise ivedilikle 10 milyar, uzun vadede 30 milyar dolarlık doğrudan yatırım beklentisine işaret etti.
Muhalefet, Varlık Fonu’ndaki şirketlerin haraç mezat gideceğini iddia ediyor. Ezberden konuşup konuşmadıklarından emin değilim. Prof. Dr. Emre Alkin’in öngörüsü farklı: “Varlık Fonu'nda satılacak pek bir şey yok… Bence ziyaretler, özel sektörün elinde bulunan (aşırı borçlandığı için verim sağlanamayan) bazı projelerin satılmasıyla ilgili bir tura dönüşecek."
Mayısta BAE ile ikili ticareti 5 yılda 40 milyar dolara çıkarmayı hedefleyen ortaklık anlaşması onaylanmıştı. Ticaret Bakanı Ömer Bolat yol haritasını görüştüğü Abu Dabi Kalkınma Holdingi (ADQ) Başkanı Hasan el Suveydi’nin enerji, gıda, tarım, sağlık, ilaç, lojistik ve ulaştırma alanlarında yatırım yapma arzusunu aktardı.
Bu dizin her dış temasta ezbere sıralanıyor. Ticaret hacmini 2-3 katına çıkaran hedefler belirleniyor. Anlaşmalar paket halinde imzalanıyor. İletişimden savunmaya! Şaşalı görüntüler, iddialı sözler. Nasılsa takip eden yok.
DEİK Başkanı Nail Olpak’a bakılırsa Suudi Arabistan’la 2022’de 6 milyar dolar olan ticaret hacminin 30 milyar dolara, Katar’la 2.2 milyar dolarlık ticaretin 5.3 milyar dolara, BAE ile 5 milyar dolar olan ticaretin 10 milyar dolara çıkarılması hedefleniyor.
***
Körfez parası hesapsızca gelir diye bir algı var. Değil tabii. Körfez’in küresel yatırım ve finansal tecrübesi çok fark attı. Onlar da artık Batılılar gibi güvenceler ve garantiler istiyor. Ucuza kapatıp yüksek kara ulaşamayacaklarsa gelmezler. Türk lirasındaki değer kaybı onlar için cazibeyi artıran bir veri. Kalifiye ve ucuz iş gücünün yanı sıra 85 milyonluk büyük bir iç pazar. Avrupa pazarlarına erişimde coğrafi kolaylık. Her biri önemli. Fakat kimse çöpe atar gibi parasını puslu bir geleceğe bırakmaz. Garantiler eşliğinde kazanmaya geliyorlar, kaldırabilecekleri kadar kaldırmaya…
Bu turda Erdoğan’a 200 iş insanı eşlik ediyor. Türk iş dünyasının cevvalliğine diyecek yok. Afrika’dan Orta Doğu’ya her yerde iş kotarıyorlar. Aramco 50 milyar dolarlık alt yapı projeleri için 1 Haziran’da Türk inşaat sektöründen 80 temsilciyle görüştü. İş potansiyeli büyük.
Ama iktidarın “şu hacimde şu kadar iş bağlandı” türünden verdiği muazzam görüntünün köpük kısmını almak gerekiyor.
***
Erdoğan sert güç gösterilerinin de devreye girdiği iddialı politikalardan çark ederken normalleşme süreçlerini besleyen dış çerçeve görmezden gelinemez. Aksi halde değerlendirme hatalı olur.
Bölgede ülkelerin ilişkilerini alabildiğince çeşitlendirmeye baktığı yeni bir jeopolitik denklem şekilleniyor. Çin’in artan yatırımları, Rusya’nın Orta Doğu ve Afrika’ya dönüşü, Afganistan, Irak ve Suriye’de yapıp ettiklerinden sonra ABD’nin ortaklarına güvenlik garantisi sunan bir aktör olmaktan uzaklaşması kartların yeniden karılmasına neden oldu.
ABD Aramco tesislerini ve Körfez’de gemileri hedef alan İran karşısında caydırıcı olamadı. Biden yönetimi Kaşıkçı cinayeti nedeniyle Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’a parya muamelesi yaptı. Yemen savaşında desteği kesti. Ve sonunu getiremese de İran’la çöpe atılmış nükleer anlaşmayı yenileme çabasına girdi. Bütün bunlar Riyad’ı “Alternatifsiz değiliz” diyebildiği bir çizgiye çekti. Petrol arzını artırma baskısına direndi.
OPEC+’de Rus-Suud ortaklığını bozamayan Biden, Amerikan rezervlerini serbest bırakmak zorunda kaldı. Körfez’deki ortaklar Rusya’ya yaptırımlara da eşlik etmedi.
“Mademki ABD, İran’la görüşüyor, o halde biz de görüşelim” dediler ve Tahran’la ilişkileri normalleştirdiler. Üstelik bu adımı Çin’in arabuluculuğunda yaptılar.
Beri tarafta Suudilerin ‘Vizyon 2030’ planına yatırımcı çekmek için ılıman bir ortama ihtiyaç var. Türkiye’nin arka çıktığı Katar’la barış yeni dönemin ilk adımıydı. Türkiye komşular arası gerilimlerde ayağına yer açmıştı. Gerilim bitince eski oyunda kalmak ahmakça. İlişkiler çeşitlenirken Türkiye ile ortaklık da yeniden kıymetlendi.
Biraz daha zoom yapıldığında Suud-Emirlikler arasındaki rekabetin Türkiye ile normalleşme ihtiyacını dürttüğünü de görüyoruz. Suudiler Dubai ve Abu Dabi merkezli uluslararası şirketleri hedef alarak merkezlerini Suudi Arabistan’a taşımayanlara kapıyı gösterdi. Yemen’de yolları ayrılan Suudi-Emirlikler arasındaki rekabet bu yüzden kızıştı. BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid, Erdoğan’la barışırken MbS geçmişe takılıp kalacak değildi. Zaten Erdoğan yeterince nedamet göstermişti.
Benzer bir normalleşme arayışı İran’da da var. İran’ın 4 Temmuz’da Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİO) üyeliği bölgesel denklemdeki değişim açısından mühim bir gelişme. Bunun ötesinde adalar ve doğalgaz havzalarıyla ilgili paylaşım sorunlarından mütevellit gerilimler zaman zaman nüksetse de İran, Riyad’la ilişkileri normalleştirdikten sonra yakaladığı olumlu havayı heba etmek istemiyor. Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan geçen ay Körfez turuna çıkıp ortak forum önerdi. Bunun ötesinde Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Venezüella, Nikaragua ve Küba’yı kapsayan Latin turundan 28 ortaklık anlaşmasıyla döndü. Ardından Afrika turu kapsamında Kenya, Uganda ve Zimbabve’yle otomobil, traktör, enerji, ticaret, sağlık, hayvancılık, balıkçılık, yatırım ve bilişim alanlarında 21 ortaklık anlaşması imzaladı.
Çin’in hamleleri bölge ülkelerinin yönelimlerini etkiliyor. Pekin’in çıkarları Körfez’deki gerilimlerin düşürülmesinde yatıyor. Çin 2021’de İran’la 25 yıllığına stratejik ortaklık anlaşmasını imzaladı. Çin liderinin aralıktaki Riyad ziyareti 30 milyar dolarlık 35 mutabakat zaptı ve anlaşmayla sonuçlandı. Taraflar birbirlerinin temel çıkarlarını, egemenliğini ve toprak bütünlüğünü desteklemeyip iç işlerine karışmamayı taahhüt eden Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması’na da imza koydu. ABD’nin savunma desteğini kesme tehdidi karşısında Suudi Arabistan, Çin ve Rusya ile ilişkilerine savunma başlığını ekledi. Çin, İran ve Rusya’dan ucuz yakıt temin ederken ABD’nin OPEC+ ile kavgasını da keyifle izliyor.
BAE ise Abraham Anlaşmaları karşılığında ABD’den bir mükafat olarak beklediği F-35’leri alamayınca Çin’e yöneldi. Batı’nın yaptırımlarından kaçan Rus şirketlerine kapılarını açtı. Amerikan 5. Filosu’na ev sahipliği yapan Bahreyn de İran’la el sıkışmak üzere. Elbette İran’la ilişkiler çözülmemiş sorunlar yüzünden yine duvara çarpabilir ama mevsim normalleşmeden yana.
***
Erdoğan’ın gardını düşüren hali hem ekonomik çöküş hem de bölgesel dinamiklerle bağlantılı. Fakat Erdoğan dışında kimsenin bagajında nedamet gerektiren sözler, çıkışlar ve iddialar yok. Kimse Körfez ülkelerinin İran ya da Katar’la barışında bir “U” dönüşü bağlamı kurmuyor. Ve muhatapları Erdoğan’ın meteliğe kurşun sıkarak elini uzattığını görüyor. İtibarsızlık da bundan neşet ediyor.
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
İran vurdu, sıra İsrail’de: Cehennemin kapıları açılıyor mu? 03 Ekim 2024
Nasrallah’tan sonra… 30 Eylül 2024
Cepheler birbirine geçerken… 26 Eylül 2024
Taksitli intikam ya da hesaplaşma savaşı 23 Eylül 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI