YAZARLAR

12 Eylül: Hesaplaşılmayan darbe, özgürleşemeyen siyaset

O bahsettiğin, öne sürdüğün kumpaslar generallere falana filana değil sana bana kuruldu kara kamıkdaşım. Bütün tuzaklar bizim için. Biz o tuzaklara düştükçe yenilerini kuracak gücü buluyorlar. Bunun adı darbeci zihniyet evreni. Biz bu evrenden çıkmadıkça sürecek kayıkçı kavgası ve götürecek birileri malı. Biz de paylaşım kavgasını siyaset sanmaya devam edeceğiz.

Bitmedi.

Sürüyor.

Bugünden geriye bakarsak sadece 3 ay 12 gün önce, 31 Mayıs 2022’de Yargıtay 3. Ceza Dairesi darbecileri ödüllendirdi. Evren ve Şahinkaya hakkındaki kamu davasının ölüm nedeniyle "ortadan kaldırılmasına" ilişkin karar ile malvarlıklarına el konulması ve TSK'den çıkarılarak rütbelerinin geri alınmasına yer olmadığına ilişkin yerel mahkeme kararını onadı. Bir başka deyişle Yargıtay, herhangi bir kişinin, kurumun, yetkilinin, sorumlu sorumsuzların toplum karşısına çıkıp “TSK’da darbeci yok” diyebilme lüksünü de elinden almış oldu. Çünkü Evren, Şahinkaya ve o bir başka “beşli çetenin” diğer üyeleri hala TSK mensubu. Hoş bir söyleyen çıksa kim inanır o ayrı mesele ama somut gerçeklik olarak karşımızda duran bir karar var ortada. Yargıtay yerel mahkemenin kararını 31 Mayıs günü onayarak 12 Eylül darbecilerini TSK mensubu olarak tescil etti. İster düz mantıkla söyleyelim, ister komplike düşünsel derinliklere dalalım, oradan alıp buraya aktaralım dilediğimiz kadar, sonuç değişmez: Darbeciler TSK mensubu. Rütbeleri sökülmedi, orduyla ilişikleri kesilmedi.

E, haliyle…

12 Eylül bitmedi.

Hala 12 Eylül Askeri Hükümet Darbesinin kurduğu “zihin evreni” kuşatmasındayız.

Ülkemizde hakimler olmadığı için. Kim bilir kaç aşamalı darbe planları ve “Bayrak Harekâtı” uygulamaları hukuk eliyle meşruiyete kavuşturuldu. Şimdi bir de adaletin ‘a’sından bile yoksun hukuk sisteminin zirvelerinden çakan tanrısal şimşekler misali Yargıtay kararıyla darbecilerin, hiç kimse için aziz olamayacak hatırası bile, adaletsiz hukuk sisteminin “melek kanatlarıyla” korundu. Hukukun üstünlüğü değil üstünlerin hukuku sistemi kuruldu çünkü 12 Eylül darbe düzeniyle. Üstünler hukuklarını koruyor. Adaleti yok sayan hatta yok eden ve sadece adı hukuki olan kararlarıyla. Üstünlerin hukukunu korumaya ayarlanmış saatler yeniden kuruldu. Hepsi bu

Hukuk kararları hep kirlileri aklayıp, paklıyor ülkede. AKP’nin ille de “AK Parti” olarak anılmaya dair medya baskıları dayattığı günden beri onlar da dahil bu düzene. “Aklanmaya” ihtiyaç duydukları ve hiç de yakın sayılamayacak o günlerden beri, üstünlerin hukuku çarkının dişlilerinden birisi oldular. Bu ne iş? Ne menem alışveriş? Demeye kalkanın esamisi okunmaz oluveriyor. AKP iktidarının, Cumhur ittifakının, Erdoğan’ın özene bezene tam gönlünce oluşturduğu ucube sistemin yargı üzerinde kurduğu baskı bu ülkenin gördüğü ilk “partizan hukuk” değil kısacası. Kurduğu ucube sistemle yaptığı, gönlünün muradı olan en önemli iş 60 darbesiyle anayasal hukuki meşruiyet kazandırılmış, 80 darbesiyle genişletilip güçlendirilmiş vesayet odakları üzerinde tekel kurmak oldu. Artık çarkın en büyük dişlisi olmaktan çıkıp, tek dişli olarak tüm çarkı döndürme niyetinden koptu kıyamet.

Belirli kesimlere angaje olmayı, bir yanda kesin saf tutmayı ifade eden partizan hukuk, varlığını sistemin dönmesine borçlu olduğundan AKP iktidarında darbeciler teatral duruşmalarda yargılatılıyor gibi yapılmıştı. Çünkü çark dönmeliydi. O kadar uzun boylu değildi. Kara kamık budun (biz, sıradan insanlar) oyalansın yeterdi. Nitekim duruşma günlerini hatırladıkça giderek ilginin azaldığı, sonlara doğru Sıhhiye Adliyesinin avlusunda pek çok polisin, bir avuç 78’lilerin, bir avuç Alperen Ocaklının itinayla birbirlerinden uzak, sağlı-sollu durduğu, ortalarda bir yerde tek başıma, biraz onlarla, biraz bunlarla sohbet ederek ama illa ki ayrıksı kalarak bekleyiş halimize uzaktan bakar gibi oluyorum. İçerde bir sağdan bir soldan gençleri budayanlar sözüm ona yargılanırken, dışarıda, birbirine belli belirsiz saygıyla bakıp sağlı sollu kalmaya özen gösterenler. Kara kamık budunda vaziyet ve manzara-i umumiye böyle olunca içerideki tiyatroyu sahneleyen çarkın işlemesi kaçınılmaz elbet.

O çark bugün de işliyor. Örneğin Ahmet Necdet Sezer yıllar sonra konuştu. Nedenini sormaya gerek yok bence. O, en büyük dişli, iktidar yani çarkın dişlerinden birisini yok etmeye, işlevsizleştirmeye niyetlenince hoop! dedi. Bu işler böyle olmaz. Güç paylaşımını unutursan, üstünler olarak bizlerin hukukunu çiğnersen, hukukumuzu devreye sokarız. Üstünlerin hukuku böyle… Çiğnenmeye gelmez. Hukukta, yargıda, zihinlerde ve siyasette süren üstünlerin hukuku sistemi, dışarıdan partizan hukuku olarak görülse de zirvelerde parti, ideoloji, yaşam tarzı vesairenin kıymet-i harbiyesi yok. Orada sistemin içinde veya dışında olmaktan başka ölçü de yok. Garibim kara kamık budun, şu veya bu taraftakine bir şeyler olduğunda kendi partizanını korumak için ses yükseltip, ses kısmakla sistemin sürdürülmesine katkı sunduğundan da habersiz.

Bunları düşünürken bugünün suçluları yargılanacak diyenleri duyunca bir gülme geliyor. 90’larda 28 Şubatçılar Susurluk’u ne kadar yargıladıysa; AKP 12 Eylül’ü, 28 Şubatı, Ergenekon’u, Balyoz’u ve 15 Temmuzu ne kadar yargıladıysa; çarkın dişlerinden birisi olarak gelecek muhtemel iktidar da AKP’yi o kadar yargılar, daha fazla değil. Sistem bu! Şimdi bu kısmı okuyanların içinde “ama 28 Şubat vır vır vır…”, “ama kumpas”, “ama şu”, “ama bu” diyenler olacak biliyorum ve işte o zaman bi gülme tutuyor, sorma. Darbelerin içinden darbe beğenenler, gözünü oyana kızıp, ciğerini sökene hayran kalanlar… O bahsettiğin, öne sürdüğün kumpaslar generallere falana filana değil sana bana kuruldu kara kamıkdaşım. Aç gözünü, kır zihnindeki demir çerçeveyi. O vakit anlayacaksın. Bütün alavere, dalavere sana bana kuruluyor. Bütün tuzaklar bizim için. Biz o tuzaklara düştükçe yenilerini kuracak gücü buluyorlar. Bunun adı darbeci zihniyet evreni. Biz bu evrenden çıkmadıkça sürecek kayıkçı kavgası ve götürecek birileri malı. Biz de paylaşım kavgasını siyaset sanmaya devam edeceğiz. Her biri aynı suçu işlerken birine ağzımızı açıp birine gözümüzü yummaya devam ettikçe, üstünlerin hukuku sistemi işleyecek. Siyaset kirli sistemin çarkından kurtulup özgürleşemeyecek.

Fiil aynı. Bankamatik memurluğu. AKP’li yaptığında sol konuşur sağ susar, CHP’li yaptığında sağ konuşur sol susar. Siyasi partiler, kamu kurumu niteliğindeki kuruluşlar ve havsalamın almadığı başka başka üstünler, güç peşinde koşanlar sistemden faydalanırken siyasetin sivil kanadı, Göktürk Kitabelerinde geçen şekliyle kara kamık budun, gücünü fark etmeden, fiile değil faile göre safları sıklaştırdıkça devran dönüyor.

Güç dedimse üstünlerin beklentisi olan güç başka, kara kamık budunun özünde saklı güç başka. Üstünler yeraltının gücüne talip. Önce yeraltını güçlendirip sonra onlardan devşirdikleri güçle o aynı çarktaki kendi dişlisini daha bir parlatmak niyetinde. 12 Eylül değil miydi Kürt mafyasının karşısına ülkücü mafya çıkarıp yeraltı için kontrol düzeneği kuran? Bugünlere bakınca görüyoruz ki darbecilerin kurduğu sistem yeraltında da tıkırında. Hatta siyaset mafya paylaşımında kapış kapış bir yarış var. İktidarın mafyasıyla muhalefetin mafyası, bir de oyundan çıkmış/çıkarılmış, saha kenarından/ülke dışından seslenip, kendisine oyun kurucu rolü biçmiş mafyamız bile var. Sanat, spor, siyaset camiası, holding tarikatlar ve kimi anayasal kurumların talip olduğu güç bu kara paradan elde edilen güç işte.

Garibim kara kamık budun hak, hukuk diye dövünürken, bin parçaya bölündüğü için sistemi işlettiğini görse keşke. Bir gün ayranımız kabarır elbet böyle gelmiş böyle gitmez, durdurulur bir yerde. Bilinmez, kim öle kim göre. İşte o güne kadar güç sahiplerinin, üstünlerin hukuku işleyecek ve adaletin sesi duyulmayacak. İktidarlar gelir. İktidarlar gider. Çark döner. Ve Perde! 


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.