YAZARLAR

Terörün panzehiri: Betonspor!

"Eeeyyy Sayın Kılıç, lütfen şu spor sahalarının hepsine beton dökün de terörü bitirin! Beton dökme Olimpiyatları'nda madalyalar alasınız inşallah!"

Anayasa'nın 58. ve 59. maddeleri Gençlik ve Spor konularını alır. Koskoca anayasada genç ve spor kelimelerinin geçtiği nadide iki maddedir bu ikisi. Türkiye'nin spora dair yaklaşımını özetler bu iki madde. İki maddeden de çıkan özet spor gençleri kötü alışkanlıklardan korumak için bir araçtır. Gençlik ve Spor Bakanı Çağatay Kılıç kısa süre önce Dünya Anti Doping Ajansı'nın (WADA) yönetim kurulu üyeliğine seçildi. Yaklaşık bir sene önce WADA'nın bağımsız denetleme kurullarına hazırlattığı raporda adı doping yolsuzluğu ile anılan ve madalyaları elinden alınan sporcuya ve sporculara sahip bir ülkenin spor bakanını, hem de tam da bu olaydan sonra WADA yönetim kurulu üyesi yapmanın arkasında neler yatıyor, yakında kokusu çıkar ortaya.

SPOR BAKANI DEĞİL NARKOTİK ŞUBE MÜDÜRÜ

Bakan Kılıç, geçen gün Milliyet'e bir röportaj verdi. Haberin spotunda yer alan ilk cümlesinden aslında Anayasa'nın 58. ve 59. maddelerini ne kadar da güzel içselleştirdiğini anlıyoruz. Doping kullanımının genç yaşlarda başladığını ve bunların da uyuşturucu kapsamına girdiğini belirtiyor. Spor Bakanı'nın Narkotik Şube Müdürü olarak çok daha iyi görev yapabileceğini düşündürtüyor bu giriş tabii ki. Genç ve potansiyel olimpik sporcuların kullandığı ilaçları anne ve babalarının önerileriyle içtiğini söylemesi de yıllardır görevde olan Kılıç'ın görevini layıkıyla yerine getiremediğinin alenen itirafı. "Ben sporcum, antrenörüm ve spor doktorum arasındaki bağlantıyı kuramıyorum bu yüzden dopingli madde alıyor sporcularım" demiş aslında Çağatay Kılıç. Ama diğer yandan ABD'li 19 yaşındaki sporcu Simone Biles, Rusyalı hackerların kendisi hakkında dopingli madde kullandığı bilgisini sızdırdığında, basın açıklaması yapıp olayı doğrularken tüm ilaç alımlarını WADA'nın izniyle (özel durumlarda bazı ilaçların kullanımını tarafın bildirmesi durumunda onaylayabiliyor WADA) gerçekleştirdiğini söyleyebiliyor. Devletin bilinçli birey ve sporcu yetiştirmesi böyle bir şey sanırım.

DOPİNG İNLERİNE KADAR GİRMİŞ!

Doping maddelerinin kaçak yollarla ülkeye sokulduğunun ve ülkeye girişinin yasak olduğunun altını çizse de bu basmakalıp cümle yeterli derecede tatmin edici değil. 2016 yılının Mart ayında yayınlanan Socrates Dergi'deki Süreyya Ayhan röportajını hatırladım bu röportajı okuduğumda. Süreyya Ayhan ve Yücel Kop ile yapılmış harika bir söyleşi vardı. Spor Bakanı Kılıç bu röportajı ne kadar dikkatli okudu bilemiyorum. Ancak o röportajda Ankara'da çoğu sporcunun antrenman yaptığı spor salonunun yanındaki kafeteryada dopingli maddelerin ticaretinin yapıldığı yazıyordu. İnlerine kadar girmiş doping! O günden bugüne kadar da bu konuda bir adım atılmadığını görüyorum. Ve sonrasında hangi akla hizmet WADA Çağatay Kılıç'ı yönetim kurulu üyesi yapabilir diye düşünüyorum. İçimdeki Kemal Kılıçdaroğlu sesleniyor, ince tebessümle "İnanılır gibi değil arkadaşlar" diyor. Diğer yandan da Recep Tayyip Erdoğan çıkıyor içimdeki, "Eeeeeyyy WADA!" diye başlayıp savuruyorum had bildirme cümlemi.

Röportajın ara başlıklarından biri de 'Terörün panzehiri spor'. Ancak devamında bir spor politikasından bahsetmiyor açıklamasında, söyledikleri Express Dergisi'nin "İnşaat ya Resullulah" başlığını hatırlatıyor. Söylediğine göre Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca yürütülen yeniden inşaa çalışmalarına Gençlik ve Spor Bakanlığı’na alanlar bırakılmış ve bu alanlara toplamda 1562(!) tesis kurulacakmış. O illerde yaşananların ardından yaşayan 1562 kişi bulup spor yaptırabilecekler mi esas soru bu olmalı sanırım.

Spor bittabi terörün panzehiri olabilir. Çoğu zaman da öyledir. Güney Afrika'da Apartheid sonrası, Nelson Mandela'nın toplumsal barış için ragbiden harika bir biçimde yararlanması bunun güzel bir örneğidir. 'Invictus' filmini bu açıdan izlemeniz önerilir. Uzun süreler birbirlerine düşman olan siyah ve beyaz tenli insanların spor yapmak için bir araya gelerek ve konuşarak, düşman olunan süre içinde birbirleri hakkında oluşturulan önyargıların nasıl yıkıldığını görürsünüz. Spor diyalog kurmak için araç olarak kullanıldığında çok güzel sonuçlar doğurabiliyor.

ALENEN İNSAN HAKLARI İHLALİ

Diyalog kurmak için insanları bir araya getirmek gerek. Fakat geçtiğimiz hafta içinde oynanan İstanbulspor ve Amedsportif maçında insanlar yine ikiye ayrıldı, Doğu illerinde doğanlar ve doğmayanlar olarak. 5 Şubat Pazar günü oynanan maçı yerinde izleyen Nilay Yılmaz, Fanatik Gazetesi'ndeki köşesinde stadyum girişindeki kimlik kontrolünü detaylıca yazmış. Yılmaz, nüfus kaydı Bursa'da olduğu için stada girebilmiş, başka bir Kürt arkadaşı kütüğünde Amasya yazdığı için yırtmış(!) ve maça girebilmiş. İstanbul’da doğup büyümüş, 37 yıldır stadın olduğu Bahçelievler’de yaşayan diğer arkadaşı ise kütüğünde Urfa yazdığı için stadyuma alınmamış. Ve tabii ki doğu illerinde yaşayan İstanbulspor taraftarları da maça giremediler. Alenen bir insan hakları ihlalidir bu.

Aslında bu uygulama da yeni değil. Geçen sene Gençlerbirliği-Amedsportif maçında da uygulanmaya başlanmıştı. Tabii bu arada insanın aklına "neden Passolig çıkarıldı?" sorusu da geliyor. Kütüğe göre yapılan tribüne giriş izni uygulamasının gerekçe ise güvenlik endişesi. Yani tribünlerde barış mesajları veren, "Çocuklar ölmesin maça da gelsin" pankartları açanlar güvenliği tehdit ediyorlarmış. Yersen...

BETON DÖKME OLİMPİYATLARI

Terörün panzehirinin spor olduğunu belirten Bakan Kılıç'a tam da onun seveceği bir projeyle sesleniyorum: "Diyarbakır, Urfa doğumlu insanlar vardır diye stadyumlara girerken gerçekten korkar hale geldik. (Aziz Yıldırım da Diyarbakırlı ama şimdi o konuya girmeyelim.) Sahaya biri girer maç durabilir endişesiyle maç izleme keyfim elimden alınıyor. İnanılır gibi değil! Sahada futbol izlemeye çalışırken hangi futbolcu bana dil çıkaracak, kim kime neresini gösterecek diye düşünmekten paranoyak oldum. Kızımla maça gidersem, evladımın "Bunlar neden birbirinin annesine küfür ediyor?" sorusuna ne cevap vereceğim diye saçlarım dökülmeye başladı. Hele o top çizgiyi geçti mi geçmedi kuşkusu beni benden alıp götürüyor. Maç sonunda hangi televizyon programında kim kimin bayrağına kolunu geçirecek diye televizyon bile izleyemez oldum. Lütfen rica ediyorum spor alanlarının hepsine dökün betonu da bitirin şu terörü! Yıldım bittim ben... Eeeyyy Sayın Kılıç, lütfen şu spor sahalarının hepsine beton dökün de terörü bitirin! Beton dökme olimpiyatlarında madalyalar alasınız inşallah!


Volkan Ağır Kimdir?

1987 İstanbul doğumlu. 2006 yılından bu yana blog yazıyor. 2008 yılında Cumhuriyet gazetesi Spor Servisi'nde muhabirliğe başladı. O günden bu yana yoğunlukla spor muhabirliği yapıyor. Serbest muhabir olarak 2014 yılında Dünya Kupası'nı Brezilya'da, 2015 yılında Copa America'yı Şili'de takip etti. 2011 yılından bu yana Açık Radyo'da her pazartesi günü 19.30'da Efektifpas isimli spor programını sunuyor. Gazete Duvar'da haftalık, zaman zaman da çeşitli yayınlara özel konularda haberler hazırlıyor. Zaman zaman da kendisine dokunan sosyal ve toplumsal olaylar hakkında da yazıları ve haberleri çeşitli medyalarda yayınlanıyor. 2016 Ekim ayından bu yana Almanya'da Köln'de yaşıyor.