YAZARLAR

'Zor İşimiz Zor' bize ne anlatıyor?

Çünkü toplumsal rahatsızlık ve mücadele artık o kadar güçlü ve açık ki, "direniş" anlayışı kitleselleşiyor, popüler oluyor. Hâl böyle olunca temel kaygısı kitlesellik olan popüler kültür dünyası açısından hem korku duvarları aşılmış hem de zaten karşı çıkış çekici hale gelmiş oluyor. 

Müziğin gündemi bu kadar belirlediği, toplum gündeminde bu kadar büyük yer sahibi olduğu bir ülkede bu haftaya da bir şarkının, daha doğrusu şarkının video klibinin yüzümüze çarptığı gerçeklerle başladık. Tan Taşçı, ‘Zor İşimiz Zor’ adlı yeni single’ını çarpıcı bir video klip ile sundu müzikseverlere. Aslında "müzikseverlere" diyerek hedef kitleyi daraltmamak gerekiyor, klip bu ülkede yaşayan aklı başında, vicdanlı, düşünen, sorgulayan, yaşanan olumsuzluklar karşısında tepki verebilen herkes için bir derleme, bir hatırlatma. Keza şarkı da…

Şarkı ve klip yayınlanınca bir anda sosyal medyanın da "trend" gündem maddesi oldu beklenebileceği üzere. Yaşanan acıları, felaketleri, haksızlıkları kanıksadığımızdan olsa gerek, hayatımızın seyrini belirleyen, sevdiklerimizi bizden alan bu küçük cehennemimizin kimi zaman yüzümüze tutulması anlamlı geliyor. İzlemek bizi olduğumuz yere çivilese de, acı da olsa bu tür derlemelerin kıymetli olduğunu düşünüyorum.

Bir sosyal medya kullanıcısının dediği gibi, “Neler yaşamışız biz? Neler yaşıyoruz?” diyerek seyrettim klibi. Neler yok ki…

Orman yangınları, kadın cinayetleri, katledilen trans kadınlar, LGBTİQ+ hareketi, Boğaziçi ve ODTÜ direnişleri, ABD’de polisin boğarak öldürdüğü Eric Garner ve siyah isyan, Anadolu’da HES’lere karşı direnen halk, bir sahilde cansız yatan Alan bebek, göçmenler, savaşlar, Türkiye’den çöpten yiyeceklerini çıkarmaya çalışanların görüntüleri, hayat pahalılığı, eziyet edilen sokak hayvanları, saldırılarda hayatlarını kaybeden polisler, sağlık emekçilerine yönelik saldırılar, SMA hastası olan çocuklar, Çorlu tren katliamı, sel felaketleri, deprem, Yurtsuzlar Hareketi... Ve tabii Ali İsmail Korkmaz, Hrant Dink, Ceylan Önkol…

Klipte Ceylan’ın kocaman gözleriyle karşılaştığımda Tan Taşçı, “Anlamak zor/Kime sorsan düzelmiyor/Yanmış dünyam/Doymuyor halinden/Korkmuyor kendinden/Ceylanın gözünden utanmıyor/Yaradılan” diyordu. Etkilenmemek, kahrolmamak elde değil.

3 buçuk dakika boyunca bizi gerçekliğimizle yüzleştiren video klip yine de umutla bitiyor: Hayat kurtaran insanlar, bir eylemde açılan, “UMUTSUZLUĞA KAPILIRSAN BU KALABALIĞI HATIRLA” dövizi ve ardından gelen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 1. Maddesi.

Bir süredir popüler müzik sanatçılarının, popüler kültürün önemli aktörlerinin böyle figürler tarafından söylenmesine pek alışık olmadığımız beyanlarıyla, eserleriyle karşılaşıyoruz. Türkiye’nin en çok dinlenen şarkıcıları, şarkı yazarları laflarını artık daha az esirgiyor. Özellikle gençler arasında en popüler ve yaygın müzik olarak rap ve türevlerinin onlarca, yüzlerce milyonlara tekabül eden reytinglere ulaşmış sanatçıları açıkça protest bir tavır sergileyebiliyor. Hadi diyelim rap’in ruhunda bu zaten vardır. Sezen Aksu’dan Tarkan’a, en ünlü pop yıldızları, ülkenin aldığı hale açıkça kafa tutuyor.

Tarkan’ın 'Geççek' şarkısını yayınladığı 17 Şubat’ta, şarkının dumanı üzerindeyken konuyu "protest pop" kavramı bağlamında sesli (yazılı) düşünmeye çalışmıştım. O yazının ardından bu kavramı çok yerde gördüm, bu kavram etrafında şekillenen sınırlı tartışmayı izledim.

Pop müziğin, daha doğrusu ana akım pop müzik şarkıcılarının ülkenin sorunlarıyla ilgili doğrudan ya da dolaylı laflar ediyor olmasını, bu konuda eserler üretmesini umut veren bir gelişme ve zaten sürecin doğal sonuçlarından biri olarak gördüğümü belirtmeliyim. Sosyal ve beşeri bilimciler nice zamandır popüler kültür ile direniş arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışıyor. Toplumun rızaya dayalı baskın dinamikleri arasında sistemin makbul bulduğu popülerden ve ana akımdan nefes alma hatta karşı çıkma refleksleri yaratmanın tarihsel örneklerini bize hatırlatıyorlar. Nitekim Tarkan ve şarkısı özelinde bu konuyu uzunca konuşmuş, "protest pop"un başka örneklerini de göreceğimizi tahmin etmiştim ki şapkadan cin çıkarmak değil bu, ayan beyan bir durumun özeti.

Tan Taşçı, opera kökenli bir isim ancak uzun zamandır, özellikle de romantik şarkılarıyla pop müziğin başarılı örneklerini ortaya koyuyor. Hem bir şarkı yazarı hem de iyi bir solist olarak öne çıkıyor, özellikle de ‘Söz & Müzik: Tan Taşçı’ adıyla hayata geçirdiği sahne projesiyle Türkiye’nin en çok rağbet gören konser sanatçılarından biri olmayı başarıyor.

Peki kariyerinin doruğundayken bir pop müzik sanatçısı, duygusal ya da eğlenceli şarkılarla zaten milyonlara erişebiliyor ve dinleyici kitlesini her geçen gün büyütüyorken neden bize sebebi çoğu zaman iktidarlar ve siyasi irade olan acılarımızı hatırlatmaya, içimizi burkmaya, hadi daha açık söyleyeyim ciğerimizi yakmaya meylediyor?

'Protest pop'un altında yatan asıl mesele, bu soruya verilecek olan yanıttır diye düşünüyorum:

Çünkü toplumsal rahatsızlık ve mücadele artık o kadar güçlü ve açık ki, "direniş" anlayışı kitleselleşiyor, popüler oluyor. Hâl böyle olunca temel kaygısı kitlesellik olan popüler kültür dünyası açısından hem korku duvarları aşılmış hem de zaten karşı çıkış çekici hale gelmiş oluyor. Nitekim son şarkısı ve video klibi, bundan diyelim 10 yıl önce "cıkcık"larla ve resmi blokajlarla karşılaşabilecek olan Tan Taşçı’nın bugün bunu yapıyor olması, halkla ilişkiler açısından attığı en başarılı ve doğru adım olabilir.

Özetle, toplumsal huzursuzluğun, devletin, ülkenin çok kötü yönetiliyor olmasının; her gün artan baskıların, yasakların, ayrımcılığın, resmi nefret dilinin tabii ki bir karşılığı olacaktı. Bunun toplumsal zirve noktası Gezi’dir belki ancak artık daha yaygın, daha farklı kodlarla işleyen bir direnişin de hayatımızda olacağını düşünebiliriz.

Tabii burada söylemeye çalıştığım her şeyi, yıkılmaz gibi duran baskıcı bir iktidarın yıkılacağına dair inancın hiç bu günkü kadar güçlü olmadığı gerçeğiyle birlikte düşünmek, "pop dünya"da olup biteni yalnızca bir cesaret konusu olarak değil, bir "konjonktür" meselesi olarak da görmek gerekiyor.

'Zor İşimiz Zor'un sözlerinin altına biz de imzamızı atarak bu yazının son sözünü söylemiş olalım:

Yahu dur böyle nefret/Böyle vurmak mı olur?/ Yahu dur insan olmak/Neden, neden bu kadar zor?


Mahmut Çınar Kimdir?

Felsefe eğitimini son sınıfta bırakıp gazetecilik okudu. 2007-2016 yılları arasında İstanbul'da özel bir üniversitede Gazetecilik ve Yeni Medya bölümlerinde tam zamanlı öğretim elemanı olarak birçok alanda dersler verdi. 2009'dan başlayarak hem Türkiye'de hem de farklı uluslararası projelerde ayrımcılık ve nefret söylemi ile mücadele çalışmalarında yoğun olarak görev aldı. Hazırladığı 'Medya ve Nefret Söylemi: Kavramlar, Mecralar, Tartışmalar' isimli kitap 2013 yılında Hrant Dink Vakfı tarafından; proje koordinatörü olduğu 'Ayrımcı Dile Karşı Habercilik Kılavuzu' ise 2016'da P24 tarafından yayımlandı. 2016'da akademik kariyeri sona erdi. 2018’de, usta sanatçı Bülent Ortaçgil ile yaptığı nehir söyleşi ‘Bu Su Hiç Durmaz’ adıyla kitap olarak raflardaki yerini aldı. Uluslararası edebiyat ve sanat festivallerinde danışman ve editör olarak görevler üstlendi. 2017'de profesyonel müzik çalışmalarına başladı, ilk albümü 'Bul Beni' 2019'da Garaj Müzik etiketiyle yayınlandı. 2019'dan 2021 sonuna kadar Ezginin Günlüğü grubunun solistliğini üstlenen Çınar, müzik çalışmalarına solo olarak devam ediyor ve özellikle sanatsal ifade özgürlüğü üzerine çeşitli kültür-sanat projeleri yürütüyor.