YAZARLAR

Angara’da Anayasso

Bu yazının “batılı” okurlarına, Selda Bağcan’ın o harika şarkısını dinlemeyi ve bir Türkün yazdığı o şiirin bugün bize neler anlatabileceğini, dahası Kürtlerin bugün bu kısa tarihle ilgili ne hissediyor olabileceğini düşünmeyi öneriyorum.

Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden birine sayılı gün kaldı. Mevcut iktidarın sandıkla nihayet yerinden olacağı, ülkenin nice sonra bir nebze rahat nefes alacağı umudu çok güçlü. Bir yandan ittifaklar, partilerin karşılıklı ziyaretleri, hele konu HDP ise bu ziyaretlerden devşirilen suni tartışmalar…

Bu tür süreçlerde şarkılara sığınırım. Bir şarkıya “sardım” mı bırakmam üstelik. Birkaç haftadır dön dolaş hep aynı şarkıya geliyorum. Selda Bağcan’ın ilk olarak ‘Anayaso’ adıyla 45’liğe okuduğu, sonra çeşitli derleme albümlerinde de ‘Anayasso’ adıyla yayınlanan şarkısı bu.

Şarkıyı ilk duyduğumda, daha doğrusu bestelenen şiiri ilk okuduğumda karmaşık hislere gark olmuştum. Şiirin tavrıyla, diliyle ilgiliydi bu. Birazdan bunu kısaca tartışmaya çalışacağım. Ancak sonra sonra bu şarkı bana (şarkıları tarihsel bağlamlara oturtmayı sevdiğimden olacak) Türkiye’nin özellikle son 50-60 yıllık siyasi tarihiyle ilgili şeyler söylemeye başladı. En çok da Türk solunun Kürtlerle ilişkisine ve bu ilişkinin gidebileceği yollara dair epeyce derinlikli şeyler…

BİR ŞİİRLE BAŞLAYAN ‘DEVRİMCİ GENÇLİK KÖPRÜSÜ’ DESTANI

‘Anayaso’ şiirinin aslında çok önemli bir yeri var yakın tarihimizde.

Zap Suyu, Van civarındaki dağlardan başlayıp Hakkâri'de büyüyen, Türkiye-Irak sınırı boyunca kilometrelerce akıp Irak’a meyleden, türkülere, ağıtlara konu olmuş bir akarsu. Tarih boyunca aldığı sayısız can, bölgede bu suyun haşmet ve bereketle olduğu kadar canilikle de bir üne sahip olmasına neden olmuş. 60’lı yıllarda, özellikle Kürt gençlerin batıdaki büyük üniversitelere öğrenci olarak gelmesi ve burada sol öğrenci birlikleri çatıları altında örgütlenmeye başlamasıyla birlikte bölgede yaşanan bu gibi zorluklar belki ilk kez duyarlı Türklerin kulağına çalındı, Zap Suyu bu sorunların adeta simgesi haline geldi.

68’de Zap Suyu’nu gerilen bir tele tutunarak geçip hastaneye ulaşmaya çalışan köylülerin suya düştüğü ve çok sayıda hasta çocuğun öldüğü haberleri gazetelerde yer bulunca bu duyarlık daha sert biçimde dile getirilmeye başlanır. Aynı yıllarda İstanbul’a bir Boğaz Köprüsü yapılması için projelerin hazırlanmaya başlanmasıyla, Zap Suyu civarında yaşayan halkın çektikleri, devletin bölgeler ve vatandaşlar arasında yaptığı ayrımcılığın politik göstergesi oluverir.

Şemsi Belli

İşte o meşhur şiir, böyle bir siyasi ortamda, Trabzon Devrim Ocağı’nın kuruluş yıldönümü töreninde okununca önce haftalık devrimci Savaş Gazetesi’nde haber olur. Ardından 3 Nisan 1968’de Hasan Pulur, Milliyet’teki meşhur ‘Olaylar ve İnsanlar’ köşesinde ‘Anayaso’ şiirine yer verir. Bu “tuhaf” şiir, Milliyet’in bir gazete olarak o dönemdeki etkisinin de bir örneği olarak okunabilecek büyüklükte bir etki yaratır. Hemen sonra yine Milliyet gazetesi, şairi bilinmeyen bu şiirin muharririni aramaya koyulur ve kısa süre sonra Şemsi Belli’ye ulaşılır. Belli aslında adı sanı bilinmeyen biri değil. Ankara’da avukatlık icra eden, dergiler çıkaran, edebiyat öğretmenliği yapan, o dönemin tek kitlesel mecrası olan radyoda programlar hazırlayan bir isim. Erguvanlı bir Alevi. Siyasetin de epeyce içinde. Şiirin yayımlanmasından hemen sonra, 1969’da bir “Alevi partisi” olarak kurulan Birlik Partisi’nin Genel Sekterliğini yapacak örneğin.

Şiirin bir kısmı şöyle:

Gara dağlar gar altında galanda

                       Ben gülmezem

                       Dil bilmezem

Şavata'dan Hakkari'ye yol bilmezem

Gurban olam, çaresi ne, hooy babooov ?

Bebek yanir, bebek hasda, bebek ataş içinde

                        Ben fakiro,

                        Ben hakiro

Dohdor ilaç, çarşı bazar tam - takiro

Gurban olam bu ne işdir hooy babooov !

Şiir özellikle büyük kentlerde yaşayan “batılılar” için bir uyanıştır adeta. Milliyet gazetesi mektuba boğulur. Binlerce insan Hakkari’nin Şavata köyüne Zap Suyu üzerinden geçecek bir köprü yapılması için gazeteye zarflar içerisinde para göndermeye başlar. Bu sırada devrimci gençler de bir yandan “İstanbul’a değil, Hakkâri’ye köprü” sloganlarını haykırmaya başlamıştır. Mimar ve yazar Demirtaş Ceyhun, üniversitelerin ve Mimarlar Odası’nın da desteğiyle Zap Suyu üzerine bir köprü yapılması için kampanya açılması fikrini ortaya atar. Derken Milliyet ve başındaki Abdi İpekçi, bir köprü yapma kampanyası başlatır. İşte daha sonra ‘Devrimci Gençlik Köprüsü’ olarak anılacak o malum köprünün yapımına böyle başlanır. Bir şiir nelere kadir olabilir, değil mi?[1]

Tarihin bu kısmıyla ilgili olarak o dönem gençlik hareketinin içerisinde yer alan ve Devrimci Gençlik Köprüsü’nün yapımında da bulunan Ragıp Zarakolu’nun ‘Şavata diye bir köy’ başlıklı yazısını okumanızı tavsiye ederim. 

‘HOY BABO!’

‘Anayaso’, Hakkâri’nin Şavata köyünde yaşayan bir Kürdün “bozuk Türkçeli” ağzıyla kaleme alınmıştır. Bugün bize doğal olarak tuhaf ve antipatik gelen bu durumun o günlerde günümüzde yaratabileceği ölçüde bir tartışma yaratmadığını, hatta Şemsi Belli’nin bu deneyinin hakiki bir empati için uygun ve popüler bir kanal açtığını söyleyebiliriz. Ancak tabii şu notları da düşerek: Türkçeyi sonradan öğrenmiş Kürtlerin anadilleri olmayan bu dili konuşma tarzı, yani bu ağız Osmanlı’nın ilk mizah dergilerinden bu yana faşizan bir mizahın konusu olmuştur. Özellikle isimlerin sonuna getirilen ekler (Bilo, Maho, Haso…), Türkçenin baskın ve resmi ağzından farklı telaffuz edilen kelimeler gibi Kürtçenin ses yapısına uyarlanmış bu dil kullanımı, Yeşilçam’ın en meşhur komedilerinden yıllarca sahnelenen kabarelere, televizyon skeçlerinden Gırgır gibi yüz binlerce satan mizah dergilerine kadar Türk mizahının nedense vazgeçilmez bir malzemesidir. Bugün artık bunun “siyaseten yanlış” olduğu, bir halkın dilinin yahut başka bir dili konuşma tarzının mizah malzemesi yapılmasının bir ölçüde tiksinti yarattığı anlaşılmış ve “anlatılmış” olsa da mizahta kolaya kaçan, genellikle yaratıcılıktan uzak ve eskide kalmış bir ekol bunu hâlâ yapıyor (Türkiye’nin en sevilen, en kitlesel Kürt siyasetçisinin siyasi bir mektubunda yer verdiği Kürtçe cümlelere sosyal medyada “random gülme” şakası yapılmasının üzerinden bir ay bile geçmedi.)

Ancak şiiri şairinin seslendirmesiyle dinleyen hemen herkes bir içtenlik, bir “derdi, derdin sahibinin diliyle dile getirme çabası” hissedecektir. Bu etki, özellikle Selda Bağcan’ın 1973’te bestelediği ve Gardaşlar grubuyla birlikte kaydettiği ‘Anayasso’ adlı şarkı dinlendiğinde daha da büyür.

 ‘Yankılarıyla Birlikte Anayaso ve Şairi Şemsi Belli’. Hazırlayan: Cem Yalçınkaya. Kültür Kitabevi. 1968

‘ANAYASSO’ BUGÜN BİZE NE ANLATIYOR?

1960’larda belki ilk kez “Doğu”yu keşfeden, orada yaşayan halkın ne denli büyük sorunları olduğunu idrak eden Türk solu, konuya bir feodalizm ve sınıf meselesi olarak yaklaştı. Bunda dönemin siyasi atmosferi düşünüldüğünde bir beis de yoktu. Batıdaki üniversitelerde etkili olan Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF), “Doğu geceleri” düzenliyor, bugün bize gerçeküstü gibi gelse de batılı gençler ilk kez Kürtçe diye bir dilin olduğunu, Kürtlerin kadim bir halk olarak binlerce yıldır büyük bir kültür ürettiğini öğreniyordu. 1969’da kurulan Devrimci Doğu Kültür Ocakları gibi organizasyonlar, Kürt sorununu Türk solunun da meselesi haline getirmeye çalışıyor, olası bir Türkiye devriminin ateşinin Kürt illerinde de hayli hızlı yanacağını anlatmaya çabalıyordu. Keza, Türkiye İşçi Partisi’nin 1965’teki tarihi seçim zaferinin ve sonrasında yakaladığı rüzgârın arkasında Türk solunun ilk kez Kürt coğrafyası ve Kürtler ile buluşabilmesine olanak tanınması olduğu dile getiriliyordu.

Bugün bu ilişkinin özellikle 80’li yıllardan sonra yaşanan süreçlerle başka bir evreye girdiğini biliyoruz. Bir “müzik yazısı”nda Türk solu ile Kürtlerin son 40 yıllık ilişkisini ve bunun bugünkü tartışmalara etkisini tartışmaya çalışmak beis olur herhalde. Ancak önümüzdeki seçim, bu açıdan da yeni ve daha güçlü oydaşmaların ortaya çıkabileceği bir zemini yaratabilmesi açısından da önemli. Bu yazının yazılma amacı da bu çeşit bir sesli düşünme zaten.

Şimdilik burada bırakalım ama bırakırken bu yazının “batılı” okurlarına, Selda Bağcan’ın o harika şarkısını dinlemeyi ve bir Türkün yazdığı o şiirin bugün bize neler anlatabileceğini, dahası Kürtlerin bugün bu kısa tarihle ilgili ne hissediyor olabileceğini düşünmeyi öneriyorum.

‘Anayaso’nun mevcut iktidar tarafından da bölge insanı üzerine etki yaratmak amacıyla zaman zaman kullanıldığını, hatta Erdoğan’ın partinin grup toplantılarında zaman zaman bu şiiri okuduğunu da son söz olarak anımsatmış olayım.

[1] Konuyla ilgili henüz 1968’de bir kitap yayınlandığını da hatırlatayım: ‘Yankılarıyla Birlikte Anayaso ve Şairi Şemsi Belli’. Hazırlayan: Cem Yalçınkaya. Kültür Kitabevi.

 


Mahmut Çınar Kimdir?

Felsefe eğitimini son sınıfta bırakıp gazetecilik okudu. 2007-2016 yılları arasında İstanbul'da özel bir üniversitede Gazetecilik ve Yeni Medya bölümlerinde tam zamanlı öğretim elemanı olarak birçok alanda dersler verdi. 2009'dan başlayarak hem Türkiye'de hem de farklı uluslararası projelerde ayrımcılık ve nefret söylemi ile mücadele çalışmalarında yoğun olarak görev aldı. Hazırladığı 'Medya ve Nefret Söylemi: Kavramlar, Mecralar, Tartışmalar' isimli kitap 2013 yılında Hrant Dink Vakfı tarafından; proje koordinatörü olduğu 'Ayrımcı Dile Karşı Habercilik Kılavuzu' ise 2016'da P24 tarafından yayımlandı. 2016'da akademik kariyeri sona erdi. 2018’de, usta sanatçı Bülent Ortaçgil ile yaptığı nehir söyleşi ‘Bu Su Hiç Durmaz’ adıyla kitap olarak raflardaki yerini aldı. Uluslararası edebiyat ve sanat festivallerinde danışman ve editör olarak görevler üstlendi. 2017'de profesyonel müzik çalışmalarına başladı, ilk albümü 'Bul Beni' 2019'da Garaj Müzik etiketiyle yayınlandı. 2019'dan 2021 sonuna kadar Ezginin Günlüğü grubunun solistliğini üstlenen Çınar, müzik çalışmalarına solo olarak devam ediyor ve özellikle sanatsal ifade özgürlüğü üzerine çeşitli kültür-sanat projeleri yürütüyor.