YAZARLAR

Yüzleşmemiz gereken bir gerçek: Seçimin iki sonucu yok

Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtabilse de Parlamento’da çoğunluğu elde edememiş bir Millet İttifakı, verdiği sözlerin hiçbirini yerine getiremeyecek, mevcut ekonomik krizin altında yarattığı umutta boğulacak, Masayı oluşturan 6 benzemezin birbirlerine düşeceği bir iktidar olacaktır. Aynı şey, Erdoğan için de geçerlidir. Erdoğan Beştepe’ye hapsolmuş, bir “Yalova Cumhurbaşkanı”ndan fazlası olmayacaktır.

2023 seçimleri, seçimlerden sonra kimin Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacağına kilitlenmiş durumda. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini bu derece hayatî/kritik hale getiren de pek yüksek sesle dillendirmesek de “Erdoğan gider mi?” sorusu. “Kolay kolay koltuğu bırakıp gitmez!” diyenler Haziran-Kasım 2015 seçimlerini işaret ederek Erdoğan’ın iktidarda kalabilmek için hazirandan kasıma kadar yaptıklarını, yapmaya cür’et edebildiklerini gösteriyorlar; haklı oldukları birçok nokta var. Erdoğan’ın seçim sonuçlarına riayet edeceğini, etmek zorunda olduğunu söyleyenler ise 2019 Mart-Haziran seçimlerini işaret ediyorlar.  Nitekim hâlâ içine sindiremese, kabullenemese de Erdoğan’ın seçim sonuçlarına saygı göstermek zorunda kaldığı da aşikâr.

Ben Erdoğan’ın kendini iktidara mahkûm ettiğini düşünenlerdenim. Ancak “Erdoğan’ın kendini iktidara mahkûm” etmesinden kastımın, onun “ne olursa olsun iktidardan gitmeyeceği”, “seçim sonuçları her ne olursa olsun Erdoğan’ın oturduğu koltuktan asla ve kat’a kalkmayacağı şeklinde yorumlanmasını da istemem: Ben Erdoğan’ın kendini iktidara mahkûm ettiğini düşünmekteyim ki bu ilk önce onun bir muhalefet partisi lideri olarak siyasî yaşamına devam edemeyeceğinin altını çizer, ne olursa olsun iktidardan gitmeyeceğinin değil.

Özetle, Erdoğan’ın iktidardan gidişinin bir Süleyman Demirelvâri “Şapkamı alır giderim!” gidişi olmayacağı, “Halk bize muhalefet görevi verdi!” olgunluğunu taşımayacağı gün gibi açık olsa da Erdoğan iktidardan gi-de-cek; lâkin bu gidiş AKP için büyük bir kırılma, belki de orta vadede (1950 sonrasında CHP’nin geçirdiği büyük dönüşüm gibi) bir yeniden toparlanma imkânı bile sağlayabilecektir. Yolun sonuna gelen Erdoğan’dır. Kendini iktidara mahkûm edişi Erdoğan’ın önünde iki yol bırakmaktadır: “Cumhurbaşkanlığı” ve “emekli Cumhurbaşkanlığı” Erdoğan’ın olamayacağı tek şey “ana muhalefet partisi liderliği”dir ki bu kapıyı Erdoğan bizzat kendisi kapatmıştır.

MORTAL KOMBAT: BAY KEMAL REİS’E KARŞI

Başa dönelim. 2023 seçimleri, seçimlerden sonra kimin Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacağına kilitlenmiş durumda. Bu ilginin bir ayağı Erdoğan’ın seçim sonuçlarına ilişkin tavrı ile ilişkiliydi ikincisi ise "Millet İttifakı’nın Erdoğan’ın karşısına kimi aday çıkaracağı ve bunu ne zaman açıklayacağı” ile ilgili. İşte bu yazı tam da bununla alakalı: Ben, “Kılıçdaroğlu aday olur mu olmaz mı?” “Millet İttifakı kimi aday gösterirse daha fazla şansı olur?”, “Millet İttifakı neden hâlâ adayını ilan etmedi?”  tartışmalarının gelecek seçimlerle ilgili “popüler” ama “kof” tartışmalar olduğunu düşünüyorum: Sadece Cumhurbaşkanlığı seçimine indirgenmiş bir 2023 seçimleri tartışması da sadece aday isimlerine indirgenmiş bir Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışması da tıpkı “çekirdek çitlemek” gibi, midemizi/beynimizi doyurmasa da hoş ama boş bir meşgale.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ve bu seçimlerdeki aday isimlerine kilitlenmiş bir “seçim-survivor”ının Kılıçdaroğlu’nun “kula gölge ise Allah’a ayan” adaylığı ile iyice renkleneceği, köpürtüldükçe albenisi artan bir TV-şova dönüşeceği kesin gibi. Oysa, seçimlerden sonra da net bir şekilde göreceğiz ki 2023 seçimleri Erdoğan-Kılıçdaroğlu arasında geçen bir “Mortal Kombat”(oyunu) değil, daha fazlası ve bu seçimin “and Oscar goes to….” diyerek gözyaşları içinde alkışlayacağımız bir “galibi” olmayacak ve “Yenenler, yenilenlerin dikişsiz, ak gömleğinde” “kılıçlarının kanını” silmeyecekler.

Ertesi sabah uyandığımızda göreceğiz ki TBMM seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri birbirlerinden ayrı değil, birbirlerini tamamlayan, etkileyen, biri olmadan diğeri hakkında konuşmanın zor olduğu seçimler ve TBMM seçimlerinin öyle “bilgisayar oyunuvâri” bir mutlak galibi olmayacak.

AKP BİRİNCİ PARTİ

Geçtiğimiz yıldan bu yana yapılan seçim anketlerinin ortalamasına baktığımızda ne Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ne de parlamento seçimlerinde AKP’nin “havlu attığını” söyleyebiliriz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini bir kenara koyalım. Anketler, AKP’nin hâlâ bir parlamenter sistemde kendisini iktidara taşıyacak kadar oya sahip olduğunu göstermekte; partinin oy oranı yüzde 30 bandının altına düşmüş değil. Seçim anketlerinin tümünün ortalamaları alınarak konuşulacak olursa[1] Aralık 2022 itibariyle AKP’nin oyu yüzde 32,91, CHP ve İyi Parti’nin oyları da sırasıyla yüzde 26,03 ve yüzde 13.83. HDP’nin oyu ise yüzde 9.91 civarlarında. Seçim anketleri ortalamasına göre AKP’nin Ocak 2022’deki oy oranının ortalama yüzde 31.93 olarak ölçüldüğünü düşünürsek AKP’nin yüzde 30’lar bandında bir oyu korumaya devam ettiğini de görebiliriz. Farklı bir gözlükle bakıp, muhalefetin 2002’den bu yana bu kadar güçlenebildiği bir başka seçimin olmadığını da söyleyebiliriz.

Özetle, gerçek olan şu ki 2023 seçimlerinden sonra Parlamento’da hatırı sayılır bir AKP çoğunluğu olacak ve işte aslında tartışmamız gereken de bu husustur: Parlamento seçimlerinin sonuçları müstakbel cumhurbaşkanımızın performansının da belirleyicisi olacaktır. Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtabilse de Parlamento’da çoğunluğu elde edememiş bir Millet İttifakı, verdiği sözlerin hiçbirini yerine getiremeyecek, mevcut ekonomik krizin altında yarattığı umutta boğulacak, Masayı oluşturan 6 benzemezin birbirlerine düşeceği bir iktidar olacaktır. Aynı şey, bir şekilde üçüncü defa seçilmiş olsa da Erdoğan için de geçerlidir. Anayasayı değiştirme gücünü Millet İttifakı’na kaptırmış bir Erdoğan Beştepe’ye hapsolmuş, sevgili dostu İbrahim Tatlıses ile birlikte bomboş Beştepe koridorlarında “O eski hâlimden eser yok şimdi… Yalnızım dostlarım, yalnızım yalnız” türküsünü dinleyerek acılı şalgamını yudumlayan bir “Yalova Cumhurbaşkanı”ndan fazlası olmayacaktır.

Velhasıl kelam, seçimin ikiden fazla sonucu olduğunu hatırlamamız; bazı galibiyetlerin (TBMM çoğunluğunu AKP’ye kaptırmış bir Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu dönemi gibi) mağlubiyet, bazı mağlubiyetlerin de (TBMM çoğunluğunu Millet İttifakına kaptırmış bir Boştepe Reisi dönemi) galibiyet olduğunu hatırlamamız gerekiyor.

[1] TBMM ve Cumhurbaşkanlığı ile ilgili anketlere dair tüm rakamları https://tr.wikipedia.org/wiki/yüzde C3yüzde 9Clke_yüzde C3yüzde A7apyüzde C4yüzde B1nda_2023_Tyüzde C3yüzde BCrkiye_genel_seyüzde C3yüzde A7imleri_iyüzde C3yüzde A7in_yapyüzde C4yüzde B1lan_anketler sitesinden aldım.


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.