YAZARLAR

Yumurta bile kırmayanların izlediği yemek programları ve MasterChef etkisi üzerine

MasterChef Türkiye’de bugüne kadar hep erkek şefler yer aldı. Kazananlar içinde kadın şefler de vardı. Ama mutfağın patronu hep erkekler oldu. Gerçek hayatta belki böyledir ama televizyonun ne zaman, hangi kimliği doğru temsille ekrana taşıdığını gördük de şimdi bunu kabul edelim.

Yemek yapmak, sofra kurmak, bir sofranın etrafında muhabbetle oturmak karın doyurmanın çok ötesinde anlamlar taşıyor. Ortak bir kültürü paylaşmak ya da aynı kültürden olmayan insanları ortak bir paydada buluşturmak, yemeğin pek çok duygumuza karşılık geldiğini, belki de hafızamızın bir parçası olduğunu gösteriyor.

Benim hafızamda yer eden, aynı dili konuşmadığım ama aynı duygudaşlıkta olduğumu iliklerime kadar hissettiğim, köfteye tarçın ekleyen bir film var: Politiki Kouzina (Bir Tutam Baharat). İngiltere’de yüksek lisans yaptığım okulda Yunan öğrenci nüfusu çoğunluktaydı. Kendi dönemimdeki tek Türk öğrenci olarak İngiltere’de Yunancaya aşina olmaya başlamıştım. En yakın dostlarımdan birini bana kazandıran bu dönemde, ortak yemek kültürümüz bizi birleştiren, uzun sofralarda, öğrenci evlerinin kısıtlı imkanlarıyla da olsa aynı dünyaların insanı olduğumuzu göstermişti. Politiki Kouzina tam da bu zamanda gösterime girmişti ve 6-7 Yunan ve 1 Türk filmi izlemiştik. Sonrasında aldığım DVD’siyle filmi defalarca kez izledim. İnsanın burnunda yemeğin kokusunu hissettiren bu filmle yemeğin sadece bir yemek olmadığını, insanın hafızasını ateşleyen, köklerini aratan ve insanları birbirine bağlayan bir unsur olduğunu düşündüm.

YEMEK PROGRAMI İZLERKEN AĞLAMA AŞAMASI 

İyi bir televizyon izleyicisi olarak yemek programları izlemeyi her zaman sevdim. BBC yapımı Ready Steady Cook programı, Jamie Oliver’ın programları derken Anthony Bourdain ile tanıştım. Ölmeden önce gerçek hayatta tanışmayı isteyeceğim az ünlüden biriydi ama ne yazık ki kendisi ölmeyi seçti. Dünyanın en karizmatik insanının kitapları da televizyon programları da size sadece yemek anlatmıyor, farklı kültürleri tanıma fırsatını önünüze seriyor. Hiç sıkılmadan defalarca bir başyapıt gibi izlenecek bu programlardan sonra Netflix’in Chef’s Table serisi geldi. Şeflerin biyografilerini, başarılarını/başarısızlıklarını üstün bir görsel şölenle anlatan bu seride Musa Dağdeviren’in bölümünü izlerken (5. sezonda) ağladım. Sonra tekrar izledim, başkalarına izlettim, yine ağladım. Yemek programında ağlama aşamasına geçmek neyin işaretiydi diye sormayayım.

Yemek programları, haber, dizi, spor gibi türlerin içinde bir ekranı domine eden, televizyonda tüm izleyici kitlesini hedefleyen, herkese hitap eden, her tür programı barındıran kanallar yerine tematik kanallara geçiş döneminin ilk içeriklerinden biridir. 24 saat yemek programı yayınlayan kanalların geçmişi, özel televizyonların ilk 10 yılına denk geliyor. Ana akım kanalların gündüz kuşağı saatlerinde de yemek programları hala yer alıyor. Ancak yerli ve yabancı pek çok yemek kanalından günün herhangi bir saatinde bu programları izlemek mümkün. Bir de yemek işini prime time’a taşıyan TV8 var. TV8, Acun Ilıcalı’nın kanalı almasından sonra prime time’da yıllık döngüsünde Survivor, O Ses Türkiye ve MasterChef’e yer veriyor. Arada diziler de var elbette. Ancak özellikle bu yıl diziler konusunda pek şanslı değillerdi. Survivor’da da reytingler düşüktü, oyuncuların ritmi heyecan olarak izleyiciye geçmedi. Bunların sonunda MasterChef’in All Star kadrosuyla ekrana gelmesi kaybedilen izleyiciyi toparlama hedefi anlamına geliyor. MasterChef’te şu zamana kadar reytingler fena değil, sosyal medya reytinglerinde de ilk üçte. Elbette yaz döneminde televizyon izleyicisinin ekran başında daha az zaman geçirdiğini, reytinglerin hep daha düşük seyrettiğini ekleyeyim.

REALİZM-ROMANTİZM

MasterChef yayınlanmaya başlayınca haftanın her akşamı ekrana geliyor. Bunu şöyle ifade edeyim; yaz dizilerini yakalayamayanlar, siyaset ve haber programlarından kaçanlar, internete bağlanmadan kafa dağıtacak bir şeyler izleyeyim diyenler için her akşam bir alternatif olarak MasterChef var. Yazıya başlarken "yemek programları izlemeyi her zaman sevdim" dedim ama MasterChef’i düzenli izlemiyorum, sadece arada sırada bakıp tartışmaları takip ediyorum. Neden izlemiyorum çünkü Mehmet Şef'in kurduğu şiddet dilini ekranda görmek istemiyorum. Programın şeflerinin her birinin bir karakteri temsil ettiğini, mutfağın hataya açık olmayan bir profesyonel çalışma ortamı olduğunu bilsem de hiyerarşinin bu kadar sert ve bazen cinsiyetçi bir dille kurulması beni izleyici olarak çekmiyor. Belki bu şeflerin daha ‘romantize’ edilmiş hikayeleri (Chef’s Table’daki gibi) yayınlansa izlerdim.

MasterChef programıyla ilgili akademik dünyada neler yazılmış diye Google Scholar’a baktığımda 6 bin 900 sonuç karşıma çıktı. Serinin ilk başladığı yer olan Avustralya üzerine daha çok yayın var. Ulusal ve yerel mutfakların yükselişi, programdaki toplumsal cinsiyet rolleri, kamu sağlığına etkileri, yemek ve kimlik ilişkisi, yemek endüstrisi ve programın gençlerin kariyer hedefleri konusunda etkileri üzerine pek çok makale, kitap bölümü var. “MasterChef Etkisi” olarak tanımlanan, şefleri, şef adaylarını birer kahramana dönüştüren programı izleme motivasyonlarından biri de bu yolculuğu takip etmek. Çünkü kahramanın yolculuğunda izleyici açısından gastro-duygusallıkla (‘gastro-emotivism’ kavramını şu makalede çok yararlı buldum) yemek programı izlemek bir çeşit terapi etkisi yaratıyor. Belki yemek pişirmeye hiç ilgisi olmayan onlarca insanın bile neden bu programları izlediğini anlamak açısından bu etki üzerine düşünmek açıklayıcı olur.

ACUN ILICALI GENÇLERİ ETKİLEDİ Mİ?

MasterChef Türkiye bugün YouTube’da 1 milyon 200 binden fazla aboneye sahip. Her bir programı bölerek, yani yeni içerikler elde ederek paylaşıyorlar ve 10 binlerce kere izleniyor. Televizyondaki izleyicilerin önemli bir kısmı erkekler. Türkiye toplumunu düşündüğümüzde evde yemek pişirme sorumluluğunu alanların çoğunlukla erkekler olmadığını biliyoruz. Burada devreye giren duygu gastro-duygusallık mı, yoksa şeflerin sert baskısı altında ezilen, zamana karşı yarışıp bir de işin magaziniyle çatışma yaratan ortam mı bilmiyorum. Ancak yerel mutfakları ekrana getirdiklerinde ortaya çıkan duygunun kimlik ve hafıza üzerinden izleyiciye ulaştığı aşikar.

MasterChef Türkiye’de bugüne kadar hep erkek şefler yer aldı. Kazananlar içinde kadın şefler de vardı. Ama mutfağın patronu hep erkekler oldu. Gerçek hayatta belki böyledir ama televizyonun ne zaman, hangi kimliği doğru temsille ekrana taşıdığını gördük de şimdi bunu kabul edelim. Mutfağın, toplumun erkek egemen otoriter yapısının bir temsili olduğu, bu sebeple erkeklerin yarattığı çatışmanın mı ekrana getirildiği sorulabilir. Ancak benim asıl merak ettiğim; programın izleyiciye ulaştırdığı mutfağın profesyonel ve popüler bir iş olduğu duygusu gençlerin kariyer tercihlerinde belirleyici bir faktör olarak yer alıyor mu? Acaba Acun Ilıcalı gastronomi bölümlerini tercih eden öğrencilerde bir motivasyon yarattı mı? Bu soruların cevabını, yüksek lisans öğrencim sevgili Gökçenur Aksu tezinde arıyor. Cevabı bulduğunda buradan da paylaşmak üzere herkese iyi bayramlar dilerim.


Aylin Dağsalgüler Kimdir?

Lisans eğitimini Celal Bayar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. City University of London’da Uluslararası İletişim alanında yüksek lisans yaptı. İstanbul Üniversitesi’nde Radyo-Televizyon-Sinema alanında doktora derecesini aldı. 2005 yılından itibaren İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Bölümü’nde çalışıyor. Medyanın ekonomi politiği, ağ toplumu, televizyon kültürü ve izleyici çalışmaları alanında dersler ile medya için proje üretimi dersi veriyor, bu alanlarda akademik çalışmalar yürütüyor. Avrupa Birliği, İstanbul Kalkınma Ajansı ve Poynter Institute destekli projelerde yönetici olarak çalıştı. 2015-2022 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Dekan Yardımcısı olarak görev yaptı. Akademik çalışmalarına ek olarak RGB YouTube kanalında Diziwiz ismiyle dizilerle ilgili 45 bölümlük bir sohbet programını öğrencileriyle birlikte hazırlayıp sundu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Toplum Ruh Sağlığı Bilim Kurulu üyesidir.