YAZARLAR

Yoksulluğun tadı ‘eşya tadı’na karşı

Bugünlerde yabancılaşma ve mahrumiyet hissi altında ezilirken neredeyse aşılması gereken kişisel bir problemmiş gibi gösteriliyor yoksulluk. Sevgi Soysal, Deli Tank ve Çocuk’ta yaşamımızı kazıyarak kol gezen yoksulluğun bir toplumsal adalet sorunu olduğunu edebiyatın gücüyle gösteriyor. 

Bir roman karakteri biliyorum; kardeşinin ölümü üzerinden açlık ve yoksulluğu tüm gerçekliğiyle anlatan. Küçük kızın ölümünden sonra eve gelen komşu yemekleriyle o yas günlerini adeta yemek şöleni olarak hatırlayan bir roman karakteri. Altıya bölünen ekmeğin artık beşe bölüneceğini söyleyen, ne zaman kardeşini düşünse annesinin ve babasının “yağa bulanmış pırıl pırıl ağızları” gözünün önüne gelen bir roman karakteri. Yetişkin olduğunda bunları okura haykıran ve ancak yetişkin olduğunda babasının mezarlıktan dönerken ki o rahat haline anlam verebilen bir roman karakteri.

Yoksulluğun en çıplak anlatımlarından biriydi okuduğum o satırlar. Eşsiz İrfan Yalçın’ın Fareyi Öldürmek romanındaydı. Yoksulluk, bu anlatımıyla burada kalsın. Şimdi sıra yoksulluğun faillerini bulmakta. Bunun için Sevgi Soysal’ın “eşya tadı bilmeyen” çocuğu yardım edecek bana. Metaforlarının gücüyle insanı sarsan Deli Tank ve Çocuk öyküsünün o meşhur çocuğu...

İlk kez 1969’da yayımlanan öykü, sistemi ve besililerini ifşa ederken toplumsal adaletsizliği bir çocuğun oyuncaksızlığı üzerinden anlatıyor.

Barış Adlı Çocuk, Sevgi Soysal, 149 syf., İletişim Yayınları

2021

Doğa tasvirleriyle başlıyor Deli Tank ve Çocuk. Soğuğun, karın, baharın çiçek tozlarının alışılmış olduğu bozkırda, tekerlekleri arasından bitki örtüsü fışkıran bir tank dizisi uzanıyor. Doğa demir soğukluğunu örtmeye çalışıyor. Ama “Kurşun renkli bulutların oradan koşan bir rüzgâr”ın tanklara yaklaşması bozkırda olacakların ilk habercisi. Derken öykünün anlatıcısı kentte bir yılbaşı gününü anlatmaya başlıyor. Bu ani geçişle tüketimin yaldızlı kâğıtlarla, kurdelelerle süslenmiş en özendirici halinin içine bırakılıyoruz: “Paralar ve paketler. Para uzatan eller, paketlerle dolu kollar.” Ve vitrinlere uzanmış işaretparmakları arasında bir çocuk beliriyor. “Eşya tadı bilmeyen” on yaşlarında bir çocuk. Etrafı süslü paketlerle kuşatılmış yoksul çocuk, oyuncaklarıyla oynayıp hayatın provasını yapacağı yerde, eline alamadığı oyuncakla yabancılaşmanın en unutulmaz hikâyelerinden birine tanık edecek bizi.

“Eşya tadı bilmeyen” çocuk tankla oynayan üç çocuk görüyor ve tanka dokunmak istiyor. Ama öyle kolay değil! Tankı önce düşüncesinde ona sahip olan çocuklardan ayırıyor. Dokunmak için elini uzattığındaysa oyuncak tankla arasına kapitalist sistemin enstrümanları giriyor. “(...)önce kovalayan çocuklar, sonra analar babalar, sonra kovalayan trafik memurları, evler, apartmanlar, polisler, yargıçlar ve kovalayan bankalar...”

Hayalinde bile sahip olamamanın temsili haline gelen çocuğun sadece seyirci olabileceği gerçeğiyle karşı karşıyayız artık. Çocuk çareyi kenti terk edip bozkırdaki tank dizisinin yanına gitmekte buluyor.

Kent dışına itilen çocuk bozkırdaki tanklardan birine dokunduğunda tank önce canlanıp hareketleniyor sonra deliriyor. Tank, bu saatten sonra çocuğu dışarı atan sistemde ne varsa ezip geçecek. Bir başka deyişle çocuğun oyuncağıyla oynayamamasını hazırlayan koşulları ortadan kaldıracak. Televizyon antenlerinden çamaşır makinelerine, sayılan paralardan resmi yazılara, mühürlere, emirlere, sigortalara, güvenli yarınlara, partilere, yalanlara, gazetelere dek... Tankın delirmesi yoksul çocuğun elinin ilk oyuncağına uzanmasıyla sona eriyor. Bozkırdaki hareketsiz tank dizisinin delirişi ise “binlerce yoksul çocuk eli ilk oyuncaklarına uzanana kadar,” sürüyor.

Derken öykünün anlatıcısı ani bir geçişle başka bir düzlemde bizi çocukla baş başa bırakıyor. Camekâna dayadığı alnı uyuşmuş çocuk, vitrinde yan yana dizilmiş tank dizisine bakarken eski yıl bitip yeni yıl başlıyor.

Bugünlerde yabancılaşma ve mahrumiyet hissi altında ezilirken neredeyse aşılması gereken kişisel bir problemmiş gibi gösteriliyor yoksulluk. Sevgi Soysal Deli Tank ve Çocuk’ta yaşamımızı kazıyarak kol gezen yoksulluğun bir toplumsal adalet sorunu olduğunu edebiyatın gücüyle gösteriyor.

Hamiş: Deli Tank ve Çocuk, Sevgi Soysal’ın Barış Adlı Çocuk kitabında yer alıyor.


Burcu Aktaş Kimdir?

Burcu Aktaş, 1980’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Antropoloji eğitimi aldı. Uzun yıllar Radikal gazetesinde çalıştı. Radikal Kitap’ın editörlüğünü yaptı. Selim İleri’nin iç dünyasını anlattığı Düşüşten Sonra adında bir anlatı kitabı ve Çarpık Ev, Durmayalım Düşeriz, İstasyonda Vals, Vahşi Şeyler isimli dört çocuk romanı var.