YAZARLAR

CİMER listesinde Fahrettin Altun’la köşe kapmaca

Taleplerimizi, kağıttan uçak yapıp sarayın penceresinden göndermek şakalarının havada uçuştuğu gece nöbetimiz boyunca, Fahrettin Altun’un bizimle köşe kapmaca oynadığını düşündük. Nitekim pazartesi öğle saatlerinde başkanlık tekrar görünür oldu, yine Diyanet'in altında. Gece boyu denemeleri başarısız kalan pek çok kadın ve hatta bir ay önce başvurmayanlar bile şimdi eyleme geçiyor.

“Doğrudan Cumhurbaşkanlığı” sloganıyla tanıtılan Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER) aracılığıyla, Sayın Cumhurbaşkanı'na taleplerini doğrudan iletmeyi denedi kadınlar. Haberlere de yansımıştı 8 Ağustos'tan itibaren birkaç gün süren CİMER başvuruları. EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu öncülüğüyle gerçekleştirilen başvurulara herkes katılmadı tabii ki. CİMER, bireysel başvurulara açık olduğu için bazı örgütler ancak iadeli taahhütlü posta yoluyla iletti talepleri. Günümüzde bakanlıklar dahil kamu kurumları, mail yoluyla iletişimi de kapattıkları için CİMER, “Doğrudan Cumhurbaşkanlığı” olmanın çok ötesinde devlete ulaşmanın tek adresi haline geldi.

Otuz günlük süre içinde kadınların talepleri çoğunlukla yanıtlandı ama hâlâ cevap gelmeyenler de var. Fakat gelen cevapla şaşkınlıktan şaşkınlığa sürüklendik. Çünkü biz taleplerimizi doğrudan Cumhurbaşkanı'na iletilmek üzere listedeki İletişim Başkanlığı seçeneğini işaretleyerek göndermiştik çoğunlukla. Fakat gelen cevaptan anlaşılıyordu ki Cumhurbaşkanı'na gitmemiş. Örneğin bana verilen cevap, Uluslararası Kuruluşlar Daire Başkanlığı’nca düzenlenmiş. Cevap “Bakanlığımız tarafından” ifadesiyle başlayıp son satırında, “işbirliği yapılan ilgili bakanlıklar olarak İçişleri ve Adalet Bakanlıkları” sayıldığı için talebimi yanıtlayan dairenin Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesinde yer aldığını, çıkarsama yoluyla bulmak zorunda kaldım. Eğer bu bakanlıktan cevap isteseydim listede onu seçerdim. Rızam hilafına Cumhurbaşkanı yerine Bakanlığa gönderilmesi dışında ikinci bir şaşkınlık da içerikle ilişkili oldu.

Kadınların talepleri İstanbul Sözleşmesi tartışmalarına son verilmesi ve Sözleşme’nin etkin uygulanması için acil eylem planı hazırlanmasını içeriyordu. Etkin uygulama ve eylem planı dahil İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili her gelişme için bağımsız kadın örgütlerinin görüşlerinin alınması da talepler arasındaydı. Ancak gelen cevapta -ki bana gelen kendi aramızda uzun versiyon dediğimiz, yarım sayfa kadar bir açıklama, bazıları bir paragraf ve az sayıda birkaç cümleden oluşan cevap görüldü- İstanbul Sözleşmesi’nin adının dahi geçmeyişi, asıl şaşkınlık nedeni oldu. Kadına yönelik şiddetle ve ev içi şiddetle mücadele mevzuatı arasında Anayasa hükmünde sayılması gereken İstanbul Sözleşmesi, kamunun cevabında isim olarak dahi tek bir kere bile yer almayınca, gelen cevabı taleplerimizin cevabı olarak kabul etmek mümkün değildi elbet.

Pazar günü (13 Eylül) bu cevabı, cevap olarak kabul etmediğimiz belirterek taleplerimizi, bu defa kesinlikle Cumhurbaşkanı'na iletilmek üzere yinelemek durumunda kaldığımız bir başvuru süreci daha başladı. İşte bundan sonrası hayli komik ve düşündürücü geldi bize. CİMER kurumlar listesinde Cumhurbaşkanlığı makamı bir seçenek olarak yer almadığı yani doğrudan Cumhurbaşkanı'na ulaşılamadığı için Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı makamına göndermek durumundaydık. Bir ay önce yaptığımız gibi ama bu defa listede önceki sıralamada bulamadık Fahrettin Altun’un başkanlığındaki kurumu. İletişim Başkanlığı seçeneğini işaretleyerek taleplerini göndermek isteyen bazı kadınlar birkaç başarısız denemeden sonra “üst üste hatalı giriş nedeniyle hesabınız kilitlenmiştir” uyarısıyla karşılaştı.

Pazar günü 18:30 civarı girdiğimde, Bakanlıkların sonunda değil Kamu Kurum ve Kuruluşları bölümünde Diyanet'ten sonra yer aldığını gördüğüm İletişim Başkanlığı'na talebimi yönlendirmeyi başardım. Bu saatlerde işlemini tamamlayan başka kadınlar da oldu. Ancak ilerleyen saatlerde listeden İletişim Başkanlığı seçeneği yok oldu. Ekran görüntüsüyle de tespit edildi kadınların gece boyu İletişim Başkanlığı seçeneğine ulaşamayışı. Taleplerimizi, kağıttan uçak yapıp sarayın penceresinden göndermek şakalarının havada uçuştuğu gece nöbetimiz boyunca, Fahrettin Altun’un bizimle köşe kapmaca oynadığını düşündük. Nitekim pazartesi öğle saatlerinde başkanlık tekrar görünür oldu, yine Diyanet'in altında. Gece boyu denemeleri başarısız kalan pek çok kadın ve hatta bir ay önce başvurmayanlar bile şimdi eyleme geçiyor.

Başvuru sayısı öyle çok fazla değil aslında, bin dolayında başvuru yapıldı, yenilendiğinde sayı kaça çıkar hep birlikte göreceğiz. Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsman) iki yüz başvuru olduğu gerekçesiyle İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması yönünde bir rapor taslağı hazırlamış ve basına sızmıştı, hatırlayanlar olacaktır. Türkiye’yi yönetmek için yüzde 50+1 yeterken İstanbul’u yönetmek için 13 bin oy farkının yetmediği yerde, iki yüze karşı bin, anlam taşır mı onu da göreceğiz. Umarım bu kez sekiz yüz bin farkla karşılaşmayı beklemeden taleplerimiz doğrultusunda karar çıkar. Kamuoyuna İstanbul Sözleşmesi'nden imza çekilmesi tartışmalarında, itirazlar üzerine ‘frene basıldığı’ intibaını yayan sessizlik, Fuat Oktay koordinasyonunda yol haritaları hazırlandığını gizlemek için getirilen konuşma ve haber yasağından ibaret.

Nispeten gizli yürütülen ama iktidardaki çatlaklardan sızan bu çalışmalar özellikle muhafazakar kadınların İstanbul Sözleşmesi lehindeki kesin tutumunu değiştirmek için onları ikna çabası benim gözümde. Nitekim böyle bir ikna çabasının parçası olarak, dindar kadınlara, şiddetle mücadele kararlılığının sürdüğünü göstermek niyetiyle olsa gerek eski kararlar yeniden yayınlanıyor. Önce Adalet Bakanlığı yaklaşık bir yıl önce gönderdiği koruyucu ve önleyici tedbir kararlarının uygulanmasıyla ilişkili genelgesini geçen hafta tekrar duyurdu. Geçen hafta içinde de İstanbul Valiliği yine yaklaşık bir yıl önceki Şiddet Önleme Koordinasyon Kurulu Kararlarını yayınladı. Sözleşme’den çıkılsa bile şiddetle mücadele yönünde siyasi iradenin zayıflamayacağı mesajı vermeye çalışıyor siyasi irade. Önce partili kadınları, sonra muhafazakar kadın sivil toplum örgütlerini ve bunlar aracılığıyla da KONDA Ağustos Barometresi'nde görülen yüzde 58’lik gri alanı, fikrim yok grubunu İstanbul Sözleşmesi aleyhine kazanmayı hedefliyor, kanımca. CİMER tarafından bize gönderilen yanıtlarda Sözleşme’ye değinilmeyişi de bu çerçevede anlam kazanıyor.

Bizlerse nöbetteyiz, çok zaman olduğu gibi izliyor ve sesimizi yükseltiyoruz. Kamuoyunu bilgilendirmek dahil her yolu denerken yapılan basın açıklamalarıyla "İstanbul Sözleşmesi'ni uygula" demekten vazgeçmediğimizi ilan ediyoruz. CİMER eylemi de kamuya sesimizi duyurmanın bir diğer yöntemi. Biz kadınlar muhatabız İstanbul Sözleşmesi hakkında yürütülen her çalışmada ve karşımızda ülkenin en üst düzey yöneticilerini Cumhurbaşkanı'nı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı'nı ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı'nı muhatap olarak görmek istiyoruz. Pazartesi günü yapılan basın açıklamasıyla da hem başvuru içeriği ve talepler hem randevu talepleri hakkında kamuoyu bilgilendirildi. Tüm bu açıklamalar ve devlet arşivlerine giren başvurular, tarihe düşülen notlardır. Bizler günümüzde yaşanan İstanbul Sözleşmesi tartışmalarını, ileride araştıracak olanlara arşiv belgesi hazırlıyor ve geleceğin tarihine not düşüyoruz aynı zamanda. Bu nedenle yenilenen başvurularımızda az çok farklılık içeren metinlerden birisi olarak kendi başvuru metnimi de buraya da bırakıyorum.

CUMHURBAŞKANLIĞI İLETİŞİM BAŞKANLIĞI MAKAMI’NA,

Konu: 8 Ağustos 2020 tarih ve 2003552432 sayılı dilekçeme, kurumunuzca 2 Eylül 2020 tarihinde verilen cevabın gösterdiği üzere, taleplerimin seçtiğim makama iletilmeyişi ve içerik yönünden dilekçemde yer alan taleplerimle ilişkisizliği hakkındadır.

Açıklamalar:

İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması tartışmalarına son verilmesi; Sözleşme’nin acilen ve etkin biçimde uygulanması hakkındaki taleplerimin yer aldığı dilekçemin, tercihim hilafına Uluslararası İlişkiler Başkanlığı'na yönlendirilmiş olduğunu verilen cevaptan şaşkınlıkla anlamış bulunuyorum. Aynı zamanda dilekçeme verilen cevabın, kesinlikle taleplerime yönelik bir cevap içermediğini de yine hayretle gördüğüm için başvurumu ve taleplerimi yinelemek ihtiyacı duydum.

Dilekçem, doğrudan Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a iletilmek üzere İletişim Başkanlığı makamına emanet edilmiş idi. Makamınız aracılığıyla taleplerimi Cumhurbaşkanlığı'na iletmiştim. İnternet üzerinden başvuru yapılırken Adalet Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na gönderme gibi seçenekler olduğu halde, bu seçenekleri tercih etmemiştim.

Dilekçeme cevap yazısında Bakanlık adı da verilmediği için yazılanlardan yaptığım çıkarsama sonucu dilekçemin benim rızam olmaksızın Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na gönderildiğini tahmin ediyorum. Tarafıma gelen cevapta, dilekçemdeki konuların hiçbirine değinilmemiş, bir kez bile İstanbul Sözleşmesi adı geçirilmemiştir.

EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun çağrısıyla ve benim dilekçemle aynı günlerde yaklaşık bin kadın aynı ya da benzer içerikte dilekçeyle Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na başvurmuştu. Kimi dilekçeler Adalet Bakanlığı'na, kimileri Aile Bakanlığı'na yönlendirildi, ama çoğuna aynı matbu yanıt verildi. Birçok dilekçeye de henüz cevap verilmedi.

Bu nedenle taleplerimi bu kez daha net bir şekilde yazıyor, aynı zamanda bu talebimin Cumhurbaşkanlığı makamına iletilmek üzere Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Makamı'na emanet olduğunu açıkça belirtmek ihtiyacı duyuyorum.

Taleplerim:

  • Önceki ve bu dilekçemin doğrudan Cumhurbaşkanlığı Makamına ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a iletilmesini;
  • EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan istediği randevuya olumlu ya da olumsuz bir yanıt verilmesini;
  • İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasının önüne geçen karalama kampanyalarının siyasi irade tarafından dikkate alınmamasını ve bunun kamuoyuna açıklanmasını;
  • Kadına karşı şiddetle mücadelede yaşamsal önem taşıyan İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı yasanın etkin biçimde uygulanmasını;
  • Kadına karşı şiddeti görmezden gelen, meşrulaştıran, ortadan kaldırmak ve engellemek için üzerine düşen görev ve yükümlülüklerini yerine getirmeyen, cezasız bırakan tüm sorumlular için gereğinin yapılmasını;

Şiddet ve ayrımcılık karşıtı politikaların acilen hayata geçirilmesini; eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkımı olumsuz etkileyen tüm engellerin ortadan kaldırılması için gereken her türlü tedbirin alınmasını talep ederim.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.