YAZARLAR

Dışarıdakiler içeriye içeridekiler dışarıya gönderilirken

Çocuk ve gençlere sokağa çıkma yasağı getirirken toptancı, sıra hapishaneleri boşaltmaya gelince kısıtlayıcı, bizim devlet. Tutukluları, düşünce suçlularını, muhalifleri, gazetecileri ama en başta çocukları ve çocuklu kadınları serbest bırakması gerekirken tam tersi yapılıyor. Çocukları eve hapsederken işverenin çıkarlarını önceleyip çalışanın hakkını gözetmeyen; infaz indiriminde insan hakları hukukunu çiğneyerek iktidar partilerinin siyasi çıkarlarını önceliyor devlet aklı.

Altmış beş yaş üstünden sonra şimdi de yirmi yaş altına sokağa çıkma yasağı geldi. Salgınla mücadele için gerekli bir karar hatta yetersiz denebilir. Ama gerekli olabilmesinin yanı sıra uygulanabilir de kılınmalı sokağa çıkma yasakları. On beş yirmi yaş arası ikna olur salgınla mücadele gereklerine, ergenler bilgisayara gömülür, 8-12 yaş arası tabletlerle oyalanır, yani salgın, karantina çerçevesinde gençlerin ve çocukların şimdiye kadar engellendikleri her şeye özgürce kavuşmasına yol açar. Başka yolu yok, aileler bunu sineye çekecek. Daha küçükler için çizgi film izleme süreleri alabildiğine uzayacak.

KÜÇÜKLERİN EVDE KALMASI EBEVEYNE ÜCRETLİ İZİN GEREKTİRİR

Sokağa çıkma yasağının yarattığı sorunlar bu kadarla sınırlı değil. Bu yasağın uygulanabilmesi için sınıfsal koşulların dikkate alınacağı bazı tedbirlerin hayata geçirilmesine bağlı. Asgari ücretli, düşük gelir grubunda yer alan milyonlarca aile var bu ülkede. Çocuk bakımı daha çok aile içi dayanışmayla, dedeler ve ninelerle karşılanan aileler. İki ebeveynin de çalışmasıyla ancak geçinen ailelerde yirmi yaş altı sokağa çıkma yasağının uygulanması büyük sorun. Gelir düzeyi çok düşük olmasa bile özellikle üç yaş altı çocukların bakımı, aile çevresinde sürdürülüyor, yaygın olarak. Elli yaş üstü riskli grup olarak pek sokağa çıkmazken zaten 65 yaş üstü de yasaklıydı. Şimdi çocuklar da yasaklı. İtirazım yok ama çocuk dedelerin ninelerin yanına gidemez, dedeler nineler çocuğun yanına gelemezken anne babalar nasıl çalışacak? Acilen bu yasak kapsamında ek tedbirler alınmalı. Sekiz yaş altı çocuğu olan ebeveynlerden birisi evden çalışma yükümünden de muaf tutulacak şekilde özel sektöre ücretli izin vermesini gerektirecek düzenleme şart. Sınıfsal koşullar kadar pedagojik yaş baremleri dikkate alınmalı ek düzenlemeler yapılırken.

Çocuk ve gençlere sokağa çıkma yasağı getirirken toptancı, sıra hapishaneleri boşaltmaya gelince kısıtlayıcı, bizim devlet. Tutukluları, düşünce suçlularını, muhalifleri, gazetecileri ama en başta çocukları ve çocuklu kadınları serbest bırakması gerekirken tam tersi yapılıyor. Çocukları eve hapsederken işverenin çıkarlarını önceleyip çalışanın hakkını gözetmeyen; infaz indiriminde insan hakları hukukunu çiğneyerek iktidar partilerinin siyasi çıkarlarını önceliyor devlet aklı. Bilindiği gibi salgın nedeniyle ve insani gerekçelerle cezaevlerini boşaltmak için çıkarılmış bir af değil bu düzenleme. Ki öyle olsaydı bili kadınlara ve çocuklara yönelik suçların, eril şiddet faillerinin kesinlikle serbest kalması düşünülemezdi, normal şartlarda. Tabi bizim normalimizin bireyin hukukunu çiğneme, devletin çıkarını hukukun üstünde tutma siyaseti olduğu için karşımıza gelebildi böylesi bir yasa teklifi. Bazı cezaların infazında indirim öngören kısmi af teklifi bu paket ve adalet komisyonunda alelacele kabul edildi. İnsanlık, hukuk, demokrasi adına utanç belgesi niteliğindeki teklif yasalaşmak üzere, galiba buradan dönüş yok. Salgın var hak yok, af var hukuk yok. Sermayenin çıkarıyla siyasetin çıkarı baki…

CİNSEL SUÇLAR VE ERİL ŞİDDET GERÇEKTEN KAPSAM DIŞI MI?

Cinsel suçlar kapsam dışı denilerek paket kapsamından çıkarılmıştı malum. Bu çerçevede teklifte cinsel suçların infazına ilişkin mevcut durumun değiştirilmediği söylenebilir. Cinsel suçlara ilişkin 2014 öncesi ve sonrası oranlar aynen korunuyor, değiştirilmemiş. Değiştirilmediği halde o 2014 öncesine ait infaz oranını, değiştirilmemiş ama değiştirilmeyen oran neden metinde tekrar yer almış, bu kısım kuşku yaratıyor. Bu haliyle cinsel suçlar yasa teklifinin kapsamı dışında. Ancak çocuğun cinsel istismarını evlilik şartına bağlayarak affetme girişiminin ayrı bir düzenleme olarak gelmesi bir ihtimal. Bir ihtimal de genel kurulda önergeler yoluyla erken evlilik adı altında cinsel istismarı af kapsamına alma teşebbüsü beklenebileceği. Hukuk adına utanç belgesi niteliğindeki bu paketi, meclise sevk edilmeden önce durduramayan, komisyonda engelleyemeyen muhalefetin, genel kurul sürecinde çocuğun cinsel istismarını da af kapsamına almaya yönelik o olası önergelere karşı tedbirli, temkinli ve engelleyici olabilmesini bekleyeceğiz. Fakat asıl önemlisi kadınların gücü… Salgın nedeniyle yaşadığımız karantina halinde bile evlilik yoluyla cinsel istismara af teşebbüsünü durduracak gücümüz olduğuna şüphem yok.

Gayet açık ve net olan en önemli husus “kadına şiddet suçları kapsam dışı” beyanlarının kamuoyunu yanıltmaktan öte anlam taşımadığı. Çünkü Türk Ceza Kanununda kadına şiddet adı altında bir suç tanımı yok. Kanunda tanımlanmış bir kadına şiddet suçu yok. Böyle bir suç kategorisi tanımlanmadığı için “kadına şiddet kapsam dışı” sözleri hukukî gerçek olmayıp toplumu yanıltıcı siyasi beyandan ibaret. Kasten öldürmeler kapsam dışı olduğu için ataerki cinayeti hükümlü ve tutukluları, şu haliyle tekliften yararlanmıyor. Ancak eril şiddet ataerki cinayetlerinden ibaret değil. Örneğin kasten yaralamalar teklif kapsamındaki suçlardan.

Ceza kanununda cinsiyet temelli şiddet veya toplumsal cinsiyete dayalı şiddet kategorisi düzenlenmediği için kasten yaralama suçundan hüküm giyenlerin, eril şiddet faili oldukları açıkça ortaya konmuyor. Dolayısıyla böyle bir hüküm bulunmadığından infaz indirimi adıyla kısmi aftan yararlanacaklar. Yasadaki istisna hükmü üst soy, alt soy, kardeş ve eşe karşı işlenen kasten yaralamaları kapsam dışı bırakıyor. İstanbul Sözleşmesi uyarınca geniş kapsamlı olması gereken ev içi şiddet tanımından uzak hayli dar manada ve cinsiyetsiz bir aile içi şiddeti işaret ediyor bu istisna. Ve ister kamusal alanda ister özel alanda olsun tanımadığı kişilere yönelik cinsiyet temelli şiddeti, kadına yönelik şiddet saymayarak büyük bir tehlike yaratıyor. Eski eş, sevgili, partner, stalking faili veya parkta, sokakta, otobüs, minibüste yani kamusal alanda tümüyle yabancı kişilerin kadınlara yönelik cinsiyet temelli şiddetiyle nefret suçları, infaz indirimiyle kısmi af kapsamında. Kasten yaralama hükümlüsü eril şiddet failleri affedilecek ve çıktıklarında şiddet uyguladıkları kadın ve çocukların kabusu olacaklar. Onları koruyan tedbirler alınmadığı gibi şiddet yasası da korona günlerinde hepten uygulamanın dışına atılmış halde.

Kasten yaralamada istisna tutulan bir başak husus kezzapla yaralama. Berfin’e uygulanan şiddetin yarattığı toplumsal infial kezzap gibi maddelerin kullanılmasını ‘canavarca his’ saydırmayı başarmış ve af kapsamına alınmamış. Basına yansımayan veya toplumsal infiale yol açmayan cinsiyet temelli şiddetin af kapsamında oluşunun yaratacağı yeni toplumsal sorunlar dikkate alınmamış. Yazık ki bu haliyle infaz yasa teklifi medyada ‘şiddetin pornografisi’ sayılacak haberleştirme usullerine kapı açacaktır. Ve sosyal medya kampanyalarıyla geniş kitlelerin tepkiselliği sağlanmadan kadına yönelik şiddet suçlarında adalete ulaşmanın mümkün olmayacağı söylenebilir.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.