Sözü barıştan yana kurmak
Toplumsal barış koymuşsak adını, bilmeliyiz ki gerçekleştirecek olan da toplumdur. İktidarı barışa zorlayacak olan da yurttaşlar olarak biziz. İktidar siyasi ve toplumsal kutuplaşmadan nemalanma politikasından vazgeçmediğine göre toplum, barışını kendisi kuracak, hepsi bu.
Meclis açış konuşmasında Erdoğan’ı dinlerken “iç cephe” vurgusuyla, Cumhur İttifakı içindeki gerilimleri kastettiğini düşünmüştüm. Anayasa odaklı destek arayışından ibaretti zannımca. Ve hemen ardından Devlet Beyin DEM jesti geldiğinde “Bahçeli mesajı aldı” dedim, kendi kendime. Fakat sonrasında medya ve siyasetin ‘yeni çözüm süreci mi?’ sorusuna yoğunlaşması, DEM Partisi tarafından ‘somut adım’ beklentisinin dillendirilmesi ve kulis haberlerinden ‘arka kapı diplomasisi’ işletildiği imaları gelince, kendimden şüpheye düştüm. Bir şeyleri kaçırıyor olabilirdim. Fakat işte bu iktidar bir kez daha yanıltmadı. Yatsısı iki hafta kadar gecikti sadece. Noktayı NTV Haberinde Efkan Ala koydu: Çözüm süreci masamızda yok. Daha önce oldu bitti. Abdullah Öcalan’la temas gündemimizde değil.
Tek adam iktidarı günü kurtarmak ihtiyacı gerektirirse Genel Başkan Vekili olmasına bile bakmadan Numan Kurtulmuş’a, “devlet-millet, ülke 3’üncü madde” safsatasında yaptığı gibi Efkan Ala’yı da yalnız bırakabilir diyerek kendime bir yanılma payı ayırayım. Saray erkanı ve Erdoğan’ın hemen hemen hiçbir icraatı, politikası hayatın olağan akışına uyumlu değil ki barış gibi çok önemli toplumsal beklentiye cevap üretecek bir adım atsın, diyebiliriz. Bu çerçevede medyanın tutumunu yanıltıcı bulmuyor tersine bir toplumsal beklentiyi seslendirmek olarak görüyorum. Beklentiden daha öte temel ihtiyaç, toplumsal barışımızı sağlamak. ‘Dervişin fikri neyse zikri o dur’ misali Kürtler ve Türkler arasından pek çok kişi ve sivil toplum dört gözle beklenen iç barış ihtiyacını bilerek ihtimale kapı araladı. İktidar belki de hiç istemediği halde bizlere yeniden çözümü konuşturdu. Barıştan yana olanların içindeki umut yeniden boy verdi. Çözüm sürecinde yaşananları, yapılanların eksiğini-fazlasını, eğrisini-doğrusunu tekrar düşündük.
İstemsiz bile olsa böylesi adımlarla iyiliğin en olumsuz koşullarda boy vermesiyle kalıcı barışımıza doğru ilerleyeceğimize olan umudum hiç eksilmedi. Dolmabahçe Mutabakatı'nın yırtılıp Çözüm Sürecinin ‘resmen’ sonlandırıldığı günlerde dar ve kapalı bir toplantıda konuşulanları hatırlıyorum. Kapalı bir toplantı olduğu için ismini yazmayacağım bir katılımcı, Kobani olaylarını işaret ederek ‘iktidar bize çatışmalı günlerin fragmanını izletiyor’ demişti. Dayanamayıp sözünü keserek ‘umalım ki çözüm süreci günleri kalıcı barışın fragmanı olsun’ demiştim. Samimiydim. Ve hala aynı samimiyetle umutluyum. Canım tenimde, aklım başımda olduğu sürece umudum baki. Fakat gönül istiyor ki yaşarken toplumsal barışımızın tüm olumlu sonuçlarıyla gerçekleştiğini görelim. Yaşayalım doyasıya diyorsak sözü barıştan yana kurmanın tam zamanı. Her zaman sözü barıştan yana kurmanın zamanı.
Bu yolda bıkmadan, usanmadan, hiçbir baskıdan yılmadan emek verenlerden Barış Vakfı, konuya ilişkin bir basın açıklaması yayınladı. Barış ihtimaline kapıları ardına kadar açarken aynı zamanda ayakları yere sağlam basıyor dedirten gerçekçi tespitleri, temkinli iyimserlikle harmanlamış, Hakan Tahmaz imzalı metin. Efkan Ala'nın konuşmasından önce yazıldığı tahmin edilebilecek olan metinde, siyasilerin yaklaşımları özetlendikten sonra bölgesel belirsizliklere de yer veriliyor. Önemli olan tarafı belirsizliklerin, ülkemiz için iyi ihtimallere de yol açabileceği görüşünde somutlaşan barış umudu. Çatışmalı süreçlerin yol açtığı acılar gibi Oslo ve Çözüm Süreçlerinde yaşanan başarısızlıkların da yeni acıların birikmesine yol açtığı hatırlatılıyor. Metin aynı zamanda pek çok kişinin merak ettiği bir soruya da cevap olmuş. İki haftadır herkesin aklındaki ‘Kürt halkı ne düşünüyor?’ sorusuna cevap buluyoruz metinde. Türkiye’nin siyaseti en yakından takip eden, 7’den 70’ politikleşmiş bir toplumsal kesim Kürtler. Evlerde, sokaklarda, kahvelerde kime rastgele sorsanız alacağınız cevap, uzman sayılıp konuşturulanların analizine beş basar resmen. Barış Vakfı basın açıklaması da geçmiş deneyimlerdeki hataları, bugünün ortamında iktidar blokunun söylemi ve eylemi arasındaki çelişkiyi sıralıyor. Değerlendirmesi umuda şans tanımaktan yana: Yine de barış isteyenler, barış için mücadele edenler geçmişi unutmadan, kötülükleri aklamadan, suçların cezasız kalmasına rıza göstermeden ve geçmişin tecrübesiyle geleceğe odaklandıklarında barışın toplumsallaşmasına katkı sunabilir. Ortaya çıkan yeni durumları bir fırsata dönüştürmek de müdahil olmayı ve mücadele etmeyi gerektirir.
Evet, iktidarın planlarında çözüm süreci benzeri barış odaklı bir çalışma yok, o, net olarak anlaşıldı. Ancak toplumların barışa olan ihtiyacı esastır, iktidar da bunu net olarak anlasın. Ve toplumsal barış koymuşsak adını, bilmeliyiz ki gerçekleştirecek olan da toplumdur. İktidarı barışa zorlayacak olan da yurttaşlar olarak biziz. İktidar siyasi ve toplumsal kutuplaşmadan nemalanma politikasından vazgeçmediğine göre toplum, barışını kendisi kuracak, hepsi bu. Ki toplumsal barışın neden önemli olduğunu ne işe yaradığını Efkan Ala da habere göre sözlerinin sonunda ifade etmiş. “O süreçlerin belli yerinde Ortadoğu tarumar oldu. Türkiye o reformlarını yapmamış olsaydı Irak ve Suriye’ye döndürmek isteyen projelere yenilirdi.” Sözleri arasında, Çözüm Süreci sayesinde gerçekleşmiş ve reform olarak tanımladığı tek gelişme TRT’nin kesintisiz 24 saat Kürtçe yayın yapmaya başlamasından ibaret. İzleyen kaç kişi var bilmiyorum ama Kürtçe halayın tutuklama nedeni sayıldığı herkesin malumu. Kürtçe tabela ve trafik uyarılarına yapılanlar da biliniyor.
Asıl mesele iktidarın, bölgesel çatışma ve halk hareketlerinin yarattığı belirsizlik ortamında iç barışımızın ne denli kıymetli olduğunu bilmesine rağmen bugünkü sıcak savaş ortamında, mevcut sorunları çözmek yerine bir iki sembolik adımla yetinecek olması. İktidar artık yönetemiyor. Ülkeyi yönetemediği gibi artık algıyı da yönetemiyor. Gerçekleştirmeye çalıştığı algı operasyonları da giderek elinde patlıyor. Misal sabah 750’şer lira haraç ile savunma sanayiini kurtaracaktı, öğlen ihtiyaç kalmadı. Açış konuşmasında Türkiye İsrail’in hedefiydi. Bahçeli tokalaşma hareketiyle çözüm algısı yarattı ama iki hafta sonra Erdoğan’ın vekili “oyun bitti” deyiverdi. Fakat herkes hatırlamalı ki “şişman kadın sahneye çıkmadan opera bitmez” derler. Türkiye iç barışı söz konusuysa bizim için ‘şişman kadın’ toplumun ta kendisi. 17 Ekim tarihli ve 'Gerçekçi Olarak Barış İstemenin ve Sözü Barıştan Yana Kurmanın Zamanı' başlıklı, Barış Vakfı basın açıklamasının son paragrafı bu yazının da son sözü olsun:
"Barış isteyenler olarak bizler hepimiz, gelişmeleri dikkatle izleyerek, niyet okumadan ama yaşananların algı operasyonlarına dönüştürülmesine de izin vermeden, gerçekçi biçimde değerlendirerek 'imkansız' görüneni 'mümkün' kılmanın peşinde olacağız."
Not: Kendi adıma ‘niyet okumadan’ ibaresine uymayacağımı belirteyim. Özellikle bu iktidar söz konusuyken perşembenin gelişini çarşambadan okumaya çalışırım.
Berrin Sönmez Kimdir?
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.
İktidar ve toplum arasındaki makas açıklığı artıyor 29 Kasım 2024
25 Kasım, cinskırım politikası ve teğmenler 22 Kasım 2024
İstifa etmek yerine cambaza baktıranlar 15 Kasım 2024
Kadın ve çocuk cinayetlerinde cezasızlık olgusunun payı 08 Kasım 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI