YAZARLAR

Galatasaray'ın yeni oyunu

Galatasaray’daki değişim sadece doğru oyuncuların bulunması değil, mevcut oyunculara uygun yeni bir oyunun bulunması. Galatasaray’ın bu sezonun başından beri ilk kez bir oyun üretmeye başladığını görüyoruz. Bu oyun bir bakıma geçiş oyunu ile pas oyunun bir sentezi.

Son Fenerbahçe maçında Galatasaray çok etkili bir futbol oynadı. Aslında ikinci devrenin başından beri inşa halindeki yeni bir oyunun sonucuydu bu. Bu yeni oyun aslında IFAB’ın 1 Haziran 2019 tarihinde futbol oyun kurallarında yaptığı bir değişikliği temel almakla başlıyordu. İlgili değişiklik, kalecinin kendi ceza sahası içindeki takımdaşlarına pas verme yasağının kaldırılmasıydı. Küçük bir detay gibi gözüken bu değişiklik aslında futbolun oynanma biçimini ciddi bir biçimde etkileme potansiyeli taşıyor. Bunun böyle olması eşyanın tabiatına uygun çünkü oyunun kuralları oyuna dâhildir.

Bu değişiklikle birlikte artık takımlar kendi kalelerine daha yakın noktalardan oyun kurabiliyorlar. İlk bakışta kale önünde pas yapmak büyük bir risk olarak gözükse dahi, bu riski göze alan takımlar çok daha kompakt bir oyun inşa etme fırsatı elde edebiliyorlar. Ben Galatasaray’ın en azından ligin ikinci yarısındaki futboluyla bu değişikliği en iyi özümsemiş takım olduğunu düşünüyorum.

Bu kural değişikliğinin en önemli etkisi en azından oyuna girerken kaleciyle takımın geri kalanı arasındaki mesafeyi kısaltması. Artık kaleci ile diğer 10 oyuncu arasındaki fark daha da azalıyor. Kalecilerin pas kabiliyetleri daha önemli hale geliyor. Örneğin Galatasaray’ın teknik ekibinin takımı bu yönde özel olarak çalıştırdığı sahada görülebiliyor. Muslera kaleci olarak artık sadece bir “tutan” değil bir “başlatan”. Onun iki bek, iki stoper ve orta saha oyuncularla olan pas irtibatı artık önde baskıya karşı bir ilaç olarak düşünülmüş gibi. Dikkat edildiğinde Muslera’ya mecbur olmadıkça degaj yapmamasının tembih edildiği açık bir şekilde fark edilebiliyor. Bu şekilde kaleci oyun kurarken önemli bir pas istasyonu olunca, takım sanki bir kişi fazla oynuyor gibi gözükebiliyor.

Diğer bir önemli nokta genelde Lemina’nın, Fenerbahçe maçında ise Seri’nin gördüğü işlev. Bu yeni oyunda bence en belirleyici rolü bu pozisyon oynuyor. Top Galatasaray’a geçince Lemina/Seri iki stoperin arasında giriyor ve stoperler bek pozisyonuna doğru genişliyor. Bekler ise ofansif olarak ilerliyorlar. Bu görüntü rahatlıkla gizli bir 3-5-2 gibi duruyor ama değil çünkü top rakip sahaya aktarıldığında Lemina/Seri gerçek bir orta saha oyuncusuna dönüşüyor. Bu stratejinin sağladığı avantajlar aslında saymakla bitmez. Öncelikle baskıya karşı oyunu fazla yataylaştırmadan, dikey oynayabiliyorsunuz. Ayrıca öndeki baskı birkaç pasla aşıldığı zaman rakip defansın arkasına çok hızlı bir biçimde sarkabiliyorsunuz. Dikey oyunu mümkün kılan daha başka detaylar var elbette. Bunlardan birincisi iki stoperin arasında giren oyuncunun hem bedenen sert ve esnek hem ayak olarak yumuşak hem de göz eriminin geniş olması. Lemina ve Seri farklı dozajlarda da olsa bir kombinasyonu sağlıyorlar. Her ikisi de baskı esnasında rakiplerin iri ofansiflerine karşı ezilmiyorlar hem de onları dripling ve pasla aşabiliyorlar. Örneğin Nzonzi bu rol için uygun bir oyuncu değildi. Bedenen sert olmasına rağmen yeterince esnek değildi ve pas yeteneği de Lemina ve Seri ile karşılaştırılamazdı. Bu anlamda Galatasaray’ın defansif orta saha pozisyonu küçüldü ama esnekleşti ve pas kabiliyeti arttı.

Oyun kurarken diğer önemli bir rol stoperler tarafından oynanıyor. Yukarıda ifade ettiğim gibi stoperler sağa ve sola doğru açıldığında öncelikle önlerindeki alan sanki genişliyor. Yatay ve dikey olarak pas seçenekleri çoğalıyor. Marcao bir orta saha oyuncusu seviyesinde bir sol ayağa sahip. Donk ise zaten aslen bir merkez orta saha oyuncusu. Bu çok önemli bir avantaj çünkü her ikisi de pozisyon bulduklarında örneğin sol ve sağ içe/açığa doğrudan pas atabiliyorlar. Yani Galatasaray’da kalecinin ve iki stoperin takımın pas bağlantısındaki rolleri örneğin Fenerbahçe’ye göre çok daha üst düzeyde. Defansif işlevlerinin yanı sıra, ofansif rolleri de çok önemli.

Bir başka boyut beklerin rolleri. Bu oyunda bekler daha rahat bir biçimde sıfıra inebiliyorlar. Bunun bir sebebi de açık olarak başlayanların örneğin Fegouli ve Ömer/Onyekuru’nun içe katederek onlara alan açması. Bu şekilde hem bekler çizgiye topla inebiliyorlar hem de indiklerinde içe kateden açıklar daha fazla pas seçeneği yaratabiliyorlar. Örneğin Beşiktaş bunu yapamadığı için hâlâ ceza sahasına bol bol orta yapıyor. Ligin ilk yarısında çok şikâyet edilen Mariano’nun ikinci yarıda çok etkili olması aslında oyundaki değişimle de ilgili. Ya da tersi: Saracchi ligin ilk yarısındaki oyunla bu kadar çok sıfıra inebilir miydi? Sağ ve sol bekin asist rakamlarının hızlı bir biçimde artmış olması onların dikey pasla çizgiye inebilmeleriyle de ilgili. Örneğin ligin ilk yarısında hiç asisti olmayan Mariano ligin ikinci yasında 4 asist yapmış durumda.

Bu oyunun sağladığı diğer bir artı ise hem alanı genişletmesi hem de tempo, sürat sağlaması. Ligin ilk yarısında sürekli yatay paslarla oyalanan Galatasaray artık çok daha hızlı ve etkili bir biçimde rakip ceza sahasına inebiliyor. Gol, pozisyon ve rakip ceza sahasında oynama istatistiklerinin hızla artması da bunun sonuçları. Galatasaray rakipleri için alan/zaman matematiğini zorlaştırıyor. Rakip takım, Galatasaray oyun kurarken rakip önde baskı yapmak ve alan daraltmak için defansı öne çıkardığında, defans arkası koşularla doğrudan gol pozisyonu imkanı doğuyor. Elbette buna uygun oyuncu da lazım. Örneğin ilk yarıdaki Babel yerine ikinci yarıda Onyekuru tercihi bu açıdan rakibin risklerini artırıyor. Sekidika transferi de benzer bir düşünceye istinaden gerçekleşmiş gibi gözüküyor. Rakip takım arkaya sarkma riskine karşı geriye yaslandığında ise bu sefer Galatasaray’ın etkili ofansif oyuncularına daha fazla alan teslim etmiş oluyorlar.

Galatasaray başlarken ve bitirirken 3-5-2 özellikleri gösteriyor. Başlangıçta 3-5-2’nin Lemina veya Seri’nin stoperlerin arasında girmesiyle başladığını anlatmıştım. Bitirirken ise özellikle Emre ikinci santrafor rolünü icra ediyor. Emre'nin dönüşüyle etkili bir 9.5 rolü devreye girmiş oldu. Bu rolün orta saha kökenli bir oyuncu tarafından gerçekleştirilmesi orta sahada pas istasyonu sayısı azalmadan santrforun ikilenmesini pozisyonel olarak sağlayabiliyor. Fatih Terim Fenerbahçe maçında Emre ile başlamadı çünkü Lemina’nın da yokluğunda orta saha direncini riske etmek istemedi. Fenerbahçe’nin kendi sahasında baskılı oynayacağını düşünerek Onyekuru’nun süratinden faydalanmaya daha fazla önem verdi. İki golün oradan gelmesi stratejinin doğruluğunu gösteriyor.

Yani Galatasaray’daki değişim sadece doğru oyuncuların bulunması değil, mevcut oyunculara uygun yeni bir oyunun bulunması. Galatasaray’ın bu sezonun başından beri ilk kez bir oyun üretmeye başladığını görüyoruz. Bu oyun bir bakıma geçiş oyunu ile pas oyunun bir sentezi. Ya da daha çok dikey oynanan bir pas oyunu. Bunu mümkün kılan ise en başta belirttiğim kural değişikliğiyle birlikte oyunun kendi ceza sahası içinde kaleciyle birlikte kurulmasından kaynaklanan baskıyı daha kolay aşabilme potansiyeli. Daha kendi ceza sahanızın önünde rakibi eksilttiğiniz ve süratli, dikey bir biçimde rakip kaleye yöneldiğiniz zaman bir kişi fazlalığı rakip kale önüne kadar koruyabiliyorsunuz. Bu da aslında basketbolda bir oyuncunun adam eksilterek takımına 5’e 4 hücum şansı kazandırmasına çok benziyor. Fatih Terim’in Galatasaray’ı ile Ergin Ataman’ın Anadolu Efes’i, farklı oyunların takımları olmalarına rağmen, aslında birbirlerine çok benzer oyun stratejilerine sahipler. Ergin Ataman’ın Anadolu Efes’e oynattığı basketbol ise elbette başka bir yazının konusu.


Besim F. Dellaloğlu Kimdir?

1965’de İstanbul’da doğdu. 1984’de Galatasaray Lisesi’ni, 1990’da Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Yüksek Lisans ve Doktorasını Mimar Sinan Üniversitesi’nde Sosyoloji alanında hocası felsefeci Ömer Naci Soykan danışmanlığında yaptı. Lisans ve lisansüstü eğitimi esnasında uzun süre Fransızca turist rehberliği yaptı. Memleketin büyük bir bölümünü gezdi. Frankfurt Goethe Üniversitesi’nde (1998), Paris VIII Üniversitesi’nde (2002), Lizbon Üniversitesi’nde (2014), Strasbourg Üniversitesi’nde (2017-2018), Mainz Gutenberg Üniversitesi’nde (2018-2019) doktora sonrası araştırmalarda bulundu ve dersler verdi. Bu vesileler sayesinde dönem dönem Frankfurt, Paris, Lizbon, Strasbourg ve Mainz’da yaşadı. Türkiye’de Mimar Sinan, Marmara, İstanbul Bilgi, Yıldız Teknik, Galatasaray, Kırklareli, İstanbul ve Sakarya Üniversitelerinde dersler verdi. 2019’da üniversiteden emekli oldu. Okuryazarlığa devam ediyor. Mevcudu bulunan kitapları şöyledir: Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum (Say), Romantik Muamma (Timaş), Benjamin (Derleme-Say), Benjaminia: Dil, Tarih ve Coğrafya (Ayrıntı), Modernleşmenin Zihniyet Dünyası: Bir Tanpınar Fetişizmi (Timaş), Zamanın İçinden Zamanın Dışından (Heretik), Poetik ve Politik: Bir Kültürel Çalışmalar Ansiklopedisi (Timaş).