YAZARLAR

Trabzonspor ikinci virajını da geçti

Bu oyun anlayışıyla Trabzonspor, öngörülemez bir takım haline geliyor. Bunun iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyorum. Türkiye standartlarında bu oyunun iş göreceği çok açık; çünkü bu oyunu 10 dakika bile oynamak, sonuç almak için yeterli.

Dördüncü dakika atılan gol, şu lanet olası orta denilen eylemin, neden emek hırsızı olduğunu en ince detayına kadar anlatır. Sosa’nın sağ kenarda Ndiaye’ye topu düzgün biçimde aktarması ve onun da ayak içi bir plase ile topu Sörloth’un koşu yönüne, şiddeti çok iyi ayarlanmış şekilde bırakması harika bir golle sonuçlandı. Orta kesmek, akıl dışıdır. Orta kesme illetinden kurtulamayan teknik adamlar ve oyuncular iflah olmazlar. Orta kesmeye karşı sert ve şiddetli bir tavır geliştirmeden, yapılara dayalı bir oyun inşa etmek mümkün olmaz.

Trabzon’un baskılı oyunu bir şehvetti, kısa süreli bir yaz yağmuru gibiydi. Başladı ve bitti.  Bu baskılı oyunun en azından bir yarım saat sürmesi beklenirdi normal koşullarda. Ama bu oyun eğer ince bir kurgunun ürünü değilse, bu baskı oyun denilen sistematik yapının içine dahil edilmemişse, işte o zaman ömrü kısa oluyor. Maalesef Trabzonspor hala bir tasarımcıdan yoksun. Trabzonspor hala doğaçlama oynuyor. Oyuncuların oynama arzusu ve iştahı, sistem zannediliyor. Çimşir, kenarda, el kol hareketleriyle, takıma canhıraş talimatlar verip, genişleyip daralmaları gerektiğini nafile bir edayla anlatmaya çalışıyordu. Bu davranış bile, takımın ikna olmuş bir oyun planından yoksun olduğunu kanıtlar.

Guilherme, Campi ve Da Costa, takımın geri kalan oyunlarına ayak uydurunca, Trabzonspor, Sivasspor’a oyun inisiyatifini hiç kaptırmadı. İlk golden ikinci gole kadar Sivasspor oyun kontrolü için ciddi mücadele etti ama başta Hakan Aslan olmak üzere, baskı yapacak olan oyuncular işlevsiz kalınca, Rıza Çalımbay’ın bu arzusu sonuçsuz kaldı. Yatabare hiç varlık gösteremedi. Mert Hakan alan savunması ile etkisiz hale getirilmişti. Fernando, tuhaf bir oyuncu egosuyla hemen her topu ezdi, atomize etti. Anlaşılan oydu ki, Sivasspor, maçın baskısı altında bir bütün olarak ezildi. Baskıyı taşımak başka bir zihin açıklığı gerektiriyor.

Maçın ikinci yarısında Trabzonspor çok rahat bir oyun çıkardı. Özellikle kenarlarda adeta gösteriye çıkan Sosa, Guilherme, Pereira, Ndiaye ve Obi Mikel, kısa pas tangolarıyla, hem alan katettiler hem de Sivasspor orta sahasına kötü anlar yaşattılar.

Bu oyun anlayışıyla Trabzonspor, öngörülemez bir takım haline geliyor. Bunun iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyorum. Türkiye standartlarında bu oyunun iş göreceği çok açık; çünkü bu oyunu 10 dakika bile oynamak, sonuç almak için yeterli.

Doğrusu maçı izlerken aklım bir tarafa yüreğim bir tarafa doğru çekiştirdi ruhumu. Aklım Trabzonspor’un kazanmasını istiyordu; çünkü İstanbul futbol dukasıyla baş edebilecek tek Anadolu takımı Trabzonspor’dur ve belki, bu Trabzonspor kimi reformlara öncülük edebilir. Trabzonspor gerçek kültür ve kimliğini fark edebilir mi? Pek umutlu değilim ama belki de yanılıyorumdur.

Sivasspor, sezonun ilk yarısında oynadığı oyunlar ile gönlümü zaten fethetmişti. Zirve yaklaşırken psikolojik olarak düştüler. Buna kimi oyuncuların "ben oldum" kolaycılığı eklenince takım tökezlemeye başladı. Ben Mert Hakan’dan çok umutluydum, ama galiba en çok da o ‘’ben oldum’’ havasına girdi. Futbol hakiki bir oyundur ve sadece yeşil çimlerde her zaman tekrar ettiğiniz eylemler dizisi size olup olmadığınızı söyleyebilir. Çimler yalan söylemez.


Ali Fikri Işık Kimdir?

Ali Fikri Işık, 1958 yılında Mardin’in Savur ilçesine bağlı Xeramemo köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Batman’da, liseyi ise Silvan’da okumuştur. 1978 yılında Batman'da “Sesleniş” Gazetesiyle yazın hayatına başlamış. 1985 yılında yazarlar kooperatifi olan Yazko’nun dergisi “Yazko Somut”ta, 1994 yılında “Zone News” gazetesinde, 1995 yılında haftalık dergi “Roj”da, 2010 yılında Taraf gazetesinde, 2016 yılında “BasNews ve Kurdistan24 Türkçe'de yazmıştır. Amedspor Kaos ve Direniş Amedspor kitaplarının yazarıdır.