YAZARLAR

2020: Nihai hedef Antarktika

Cumhurun yani bizler gibi İslâm dairesine dışarıdan musallat mukallit neslin aforoz edildiği yarıdan az nüfusun sayın reyisi Erdoğan 2019’u kapatırken çıtayı nereye çekti: “Nihai hedefimiz Antarktika’nın geleceğinde söz sahibi olmak!”

Sadık amadeniz de istemez mi anacım (mübarek Sevinç Hoca’nın kulakları çınlasın, o böyle konuşur), yeni yılın ilk yazısını bir geçen yıldan artakalanları kuş bakışı elden geçirip, 2020’de bizleri bekleyenlere şöyle bir uzanmayı? Uluslararası ilişkilerde küresel ana ve ters akıntılara değinmeyi? Bunları dileyen okurlar Soli Özel üstaddan layıkıyla izleyebilir, bendeniz korkarım kafamı kaldıramıyorum: Burnu yerde, eski sürüm yerli topçu misali, çalım çalım gidip taca çıkacağım yine.

Bakınız Kanal İstanbul’a çatlasak da patlasak kazma vurulacak. Ülkemizin savunmasının Fizan çöllerinde başladığını bilemeyecek ve Libya’yı “kaptırırsak” yurdumuzun bölüneceğini idrak edemeyecek denli cahiliz. Ama yetmez, cumhurun yani bizler gibi İslâm dairesine dışarıdan musallat mukallit neslin aforoz edildiği yarıdan az nüfusun sayın reyisi Erdoğan 2019’u kapatırken çıtayı nereye çekti: “Nihai hedefimiz Antarktika’nın geleceğinde söz sahibi olmak!”

İşte vizyon, işte özgüven, işte bin yıllık tarihten harmanlanan ecdad bilinci bu değil midir? Değilse daha ne olabilir? O sıralarda külliye evreninin bir başka necip yıldızı Sayın Kalın da şöyle konuşuyordu: “İlk yılda biliyorsunuz 175 bin yerli araç üretilmesi öngörülüyor. Muhtemelen yetmeyecek. İhracata gideceğiz. Birkaç gündür bana da mesajlar geliyor İngiltere'den, Pakistan'dan, Katar'dan, başka yerlerden 'Ne zaman sipariş verebiliriz' diye."

Demek ki “karar-iddia-hamle” yönünden top halen muktedirin ayağında. Girizgâh babında sözünü ettiğim küresel ana ve ters akıntılar, yer yer anaforlar karar alıcının bu kararları alış sürecini etkilemiyor. Tutarlı, bütüncül, çokboyutlu, öngörülebilir, akılcı, gerçekçi, sağduyulu, soğukkanlı, kamu genel çıkarını gözeten ve ulusal güvenlik sınamalarını kollayan bir dış politika yok. O yöne doğru adım atılacağına ilişkin herhangi bir belirti de bulunmuyor. Hoşgeldin 2020!

Yeni yılda eski NATO müttefiklerimiz AB ve ABD ile zıtlaşma keskinleşecek, sürecek. Bir dostumuz Sayım Tıramp maalesef kongrenin ayakoyunlarına yenik düştü ve yaptırımları bir basiret bağlanması anında imzaladı. Hani “biz bu projeye para yatırdık, alıcı değil üretici ortağız” diyorduk ya F-35’e, “al kardeşim paranı, hadi sana güle güle” diyor şimdi Pentagon. Oysa, ciddiyeti her daim çatıkkaşlı sıfatına yansıyan Sayın Akar, örnekse, henüz Mayıs ayında F-35’lerin konuşlanacağı Malatya'daki 7'nci Ana Jet Üs Komutanlığı’ndaki çalışmaları denetlemiş, aynı Sayın Kalın’ın yerli otomobil konusundaki özgüvenini andıran biçimde, açıklamalar yapmıştı.

Yeni ittifaklar kurulacak, “yalnız süvari” siyasetinden uzaklaşılacak sanarken, bir diğer dostumuz Sayın Vıladimir de cihatçıları Idlip’ten kapımızın eşiğine doğru küremeyi sürdürüyor. Sayın Vıladimir, 8 Ocak’ta Ankara’da. O gelmeden, Libya teskeresinin havai fişek gibi apar topar meclisten geçirileceği anlaşılıyor. Bu defa, işin içinde Kürdün tepesine binmek olmadığı için zahir, CHP ve İYİP de “olumsuz baktıklarını” açıkladılar. Belli olmaz, Genelkurmay’dan yazılacak birer küçük pusula ibreyi olumluya çevirebilir.

Araba deyince ortada üretim yok, bir adet yürüyen, bir adet yürümeyen prototip. Kaç adet, hangi maliyetten üretilecek de, kaçı içeride, kaçı dışarıda satılıp, bu her biri bu serüvene beşyüzer milyon avro gömecek babayiğitler paralarını onbeş yılda kurtaracak belli değil. Mayıs’tan bu yana ne, nasıl öngörülemedi de Malatya’daki inşaat faaliyeti boşa gitti, o da sorulamıyor. Libya’da kaç uçak, kaç gemi görev yapacak, kaç Suriyeli milis, kaç TSK mensubu hangi süreyle denizaşırı konuşlanacak, bunların lojistiği 2000 km öteden nasıl sağlanacak, bu maliyetin altından nasıl kalkılacak, Katar’dan mı finansman, orası da bilinmiyor.

Yoksa Katar’a gerek Suriye, gerek Libya’da Türkiye’nin kılavuzluğunda icra edilecek askeri ve paramiliter faaliyetlerin icraatına sponsor olması karşılığında Kanal İstanbul, tank palet fabrikası gibi bazı “ön satışlarda”, ipoteklerde bulunulmuş olması ihtimal dahilinde mi, haşa soranın dilini keserler. Her şeyden önemlisi, “ağam biz bu belâlara neden balıklama dalıyoruz?” onu sormak, anlamak mümkün mü? Mesele 25 milyar ABD Doları müteahhit hakedişi mi: İster Hafter, ister Sarraç kalsın üstte, kim temsil edecekse Libya’yı yarın, ondan tahsilat düşünülemez miydi?

Düşünülmezdi. Yunanistan’la müzakere de düşünülmezdi. Şam’la, Kahire’yle, Tel Aviv’le, Katar’ın yanı sıra körfezde Abu Dhabi’yle de temasın düşünülemeyeceği gibi. Idlip’te Perşembe’nin gelişinin Çarşamba’dan öngörülememesi gibi. S-400 alırsan, F-35 alamayacağını kabullenememek gibi. Neden? Çünkü o zaman afra-tafranın, atar-giderin ekmeği yenemezdi. Kahveye girdiğinde anlatacak hikâyen olmazdı. CHP zihniyetinin yanağından acıtan makas alıp, uzanıp tek elle İYİP’in saçlarını karıştıramazdın. Dönüp kahveci çırağına “beygir sonuçları ne oldu?” diye seslenemezdin.

Ha, bunlar olmazdı da, dış siyaset de mahalle kahvesine dönmezdi, o ayrı. O zaman ben de belki 2019 bilançosunu çıkarır, 2020 için mutasavver “hariciye diyeti” önerilerimi paylaşabilirdim. Hoş bir ortam olurdu. Olmadı yar. Antarktika macerasında da yolculuğumuzu birlikte sürdürmek üzere tüm okurlara mutlu yıllar.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.