YAZARLAR

‘Cep Herkülü: Ver mehteri!’

Naim’in kaçmaya karar verip Türkiye’ye gelmesi ve Seul Olimpiyatları’na kadar uzanan süreç, bir hikaye anlatısından çok birbirine bağlanmış sahnelerin canlandırıldığı bir yapıya bürünüyor. Üstelik milliyetçi histerisi her geçen dakika artan, artıkça da ajitasyona dönmeye başlayan ve giderek “ver mehteri” havasına bürünen bir yapım ortaya çıkıyor.

Naim Süleymanoğlu, dünyanın tanık olduğu en büyük sporculardan birisi olmaktan çok daha fazla şey ifade ediyor kuşkusuz. Kendi ağırlığının üç katını kaldırmak gibi insanüstü bir beceriye sahip olmak, uzun yıllar boyunca üst düzey müsabakaların zirvesinde yer almak onun karakterinin bir parçası ise, diğer parçası da pek az sporcuya nasip olacak bir politik figür haline gelmek oldu.

Naim Süleymanoğlu, Bulgaristan’da başlayan macerasına 1986 yılında sansasyonel bir kaçışla son vererek Türkiye’ye iltica etmesini bu ülkede Türkler üzerine uygulanan baskıları gerekçe göstererek açıkladı hep. Jivkov iktidarının çözülen rejimi ayakta tutmanın bir yolu olarak denediği ‘Bulgarlaştırma’ politikasının ülkedeki Türk azınlık üzerinde baskılar kurması üzerine ciddi bir insani kriz yaşanmıştı. Bugün gösterime giren “Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu” filmi, bu önemli sporcunun Türkiye’ye iltica etme sürecini bu insanlık trajedisini dünyaya duyurma çabası olarak ele alıyor. Kuşkusuz bu işin bir tarafıydı ama resmin tamamı bundan mı ibaretti?

Biyografi hikayeleriyle (Ayla, Müslüm, Çiçero vb.) son yıllarda gişede önemli başarılara imza atan Mustafa Uslu’nun yapımcılığında gerçekleştirilen filmin basın gösteriminde dikkatimizi çeken iki maddi hatayı aktararak başlayalım önce. Zira atlanacak gibi değil ve belli ki yangından mal kaçırır gibi seri üretim halinde film çekmenin ve belli bir vizyon takvimine yetiştirmek için çalışmanın bazı ağır sonuçları olabiliyor. Bu maddi hatalardan ilki, Naim’in 1988 yılında Seul Olimpiyatları’nda kırdığı rekorların tarihi filmde yanlış ifade ediliyor. İkincisi ve daha da beter olanı ölüm tarihinin yanlış olması. Vizyon için kalan az zamanda bu hatalar düzeltilebilir mi, umalım öyle olsun.

Filmin senaryosunda Barış Pirhasan gibi deneyimli bir ismin oturtulmuş olması seyir öncesi umutları biraz artırsa da, reklam dünyasında bilinse de sinema deneyimi olmayan Özer Feyzioğlu’nun yönetmen koltuğunda olması kafalarda soru işaretleri yaratmıyor değildi. “Cep Herkülü”, Naim Süleymanoğlu’nun çocukluk yıllarıyla açılıyor. Küçük kasabalarındaki rutin, okul, spor ve haylazlıklarla geçen bir hayatı görüyoruz. Ardından Naim’in halterdeki yeteneğinin keşfedilmesi, hocalarının ilgisi ve ailesinin ikna edilerek spor okuluna kaydının yapılması süreçleri geliyor. Filmin girişi her şeyin yolunda gittiği bir dönemi işaret ediyor. Hatta karikatürize edip söylersek eğitim ve spor için sağlanan olanakları görünce sosyalizm propagandası yaptığını bile söyleyebiliriz!

Naim’in on yaşında başlayan spor kariyerinin hızla ilerlemesi, 15 yaşında dünyaca tanınan bir halterci olmasına giden yol ile başta annesi olmak üzere aile ile kurduğu bağ birlikte anlatılıyor. 1985 yılında başlatılan “Bulgarlaştırma” politikasının etkileriyle birlikte Naim’de de kırılmalar baş gösteriyor ve Türkiye’ye iltica etmesine uzanan süreç başlıyor. Ki filmin zaten sıkıntılı olan yapısı bundan sonra darmadağın hale geliyor. Naim’in kaçmaya karar verip Türkiye’ye gelmesi ve Seul Olimpiyatları’na kadar uzanan süreç, bir hikaye anlatısından çok birbirine bağlanmış sahnelerin canlandırıldığı bir yapıya bürünüyor. Üstelik milliyetçi histerisi her geçen dakika artan, artıkça da ajitasyona dönmeye başlayan ve giderek “ver mehteri” havasına bürünen bir yapım ortaya çıkıyor.

Türkiye’ye iltica etmek, Bulgaristan’da yaşananları dünyaya duyurabilmesi için Naim Süleymanoğlu’na nasıl fırsat sunuyorsa, onun gelişi de Türkiye için bir fırsattı. 12 Eylül’ün halkın üzerinden silindir gibi geçtiği, ülkenin büzüşerek kendi içine kapandığı bir dönemin ardından Özal rejiminin tutunacağı önemli bir daldı Naim. 24 Ocak 1980 kararlarının süngü zoruyla halka dayatıldığı yeni rejimin ‘sivil ve liberal’ yüzü olarak Turgut Özal’ın da ülkenin bu içe kapanmışlık durumuna son verecek, ‘yeni Türkiye’nin dünyadaki yüzü olacak bir isme ihtiyacı vardı. İşte Naim Süleymanoğlu, yeni rejimin dünyaya sunabileceği en önemli yüzdü. Yani Seul Olimpiyatları’nda sportif alanda yaratılacak büyük bir sansasyon yalnızca Naim’in değil, Türkiye rejiminin de ihtiyacı olan şeydi.

Film meselenin bu tarafıyla ilgilenmediği gibi, Özal’ın Naim’in Türkçe söylediklerini tekrar ettiği basın toplantısı ve kimi bürokratların sporcunun vatanseverliği karşısında akan gözyaşlarıyla meseleyi de geçiştiriyor. Naim’in kaçırılışına dair üretilen resmi hikayeye de sonuna kadar bağlı kalıyor. Bu kadar büyük bir operasyonun Avustralya’daki birkaç milliyetçi arkadaşın işi olduğuna dair ‘resmi’ hikaye yine ‘ver mehteri’ nidalarıyla anlatılırken istihbaratın eli görünmez kılınıyor. Kimi belgesel ve televizyon programlarında anlatılan bu resmi hikayenin tekrar edilmesinin filme hiçbir faydası yok üstelik. Özal’ın sonradan haberi olduğu, Türkiye’nin işin içinde olmadığı gibi resmi söylencenin de bugün bir anlamı yok.

Hal böyle olunca bir yandan Naim’in annesiyle (hakkını verelim Selen Öztürk oldukça iyi) ilişkisi üzerinden ağır bir drama diğer taraftan “vatan, millet, Sakarya” ajitasyonu inşa ediliyor. Meselenin iyi bir Naim Süleymanoğlu filmin çekmek değil de, böyle önemli bir karakteri sömürmek, seyirciyi topluma mal olmuş bir karakter üzerinden maniple etmek olduğuna dair koca bir soru işareti kalıyor geriye.

“Daha” filmiyle dikkatleri çeken Hayat Van Eck’in Naim Süleymanoğlu’na fiziksel olarak benzerliği ve oyunculuğu sınıfı geçiyor. Film için ciddi bir prodüksiyon masrafı yapıldığı, büyük emekler harcandığı da gözlerden kaçmıyor. Bu kadar büyük masrafa ve emeğe rağmen yangından mal kaçırırcasına vizyona film yetiştirmenin yazının başında değindiğim gibi maddi hatalar yanında kurgu ve tempo hatalarını da beraberinde getiriyor. Koyduğu parayı bir an önce alma hevesinin , “sabah sünnet, öğlen deniz” heveskârlığının ortaya çıkardığı eksiklik hissi bir kez daha kendini gösteriyor.

CEP HERKÜLÜ: NAİM SÜLEYMANOĞLU

YÖNETMEN: Özer Feyzioğlu

OYUNCULAR: Hayat Van Eck, Yetkin Dikinciler, Selen Öztürk, Gürkan Uygun, Ranan Bilek, Uğur Güneş

YAPIM: 2019 Türkiye

SÜRE: 141 dk.