YAZARLAR

Süpürge

Herkes kendi evinin iktidarını süpürse geriye bir şey kalmaz halbuki. Bunu yazarken üstlerine tozlar yapışmış devlet başkanlarını, köşeden bucaktan çıkartıyorsun gibi hissediyorum, çalı süpürgesiyle, kafalarını toza batıra batıra…

Daha çok çamaşırlar asılıydı pencerede. Demir parmaklıklara bağlıydılar. Soluk ve yoksuldular, bütün cezaevi insanları gibi. Bacaklarını sarkıtıyorlardı mahkumlar bazen ve dışarıdaki yakınlarıyla bağıra bağıra konuştukları oluyordu. Pek karışmıyordu asker, arada nöbetçi kulelerinde bir sağa bir sola bakıyorlardı. Sanki tenis maçı seyrediyorlardı, iki tarafın da kaybettiği. Buenos Aires’te bir cezaeviydi burası. Herkes çıkmak istiyordu içeriden, bizse girmek.

Büyük isyandan hemen sonraydı. Adalet Bakanı'nı tanıyan arkadaşlarımız vardı. Ona arattırdık cezaevini. İstemeye istemeye içeri aldı müdür. Kızdı bence. Sosis yaparken mutfağına girilmiş gibi hissetti kendini. İşini seviyordu belki. Bilmiyorum insan garip bir canlı. Morgda çalışıp işini seven insanlar tanıyorum ya da devlet başkanını seven insanlar.

Politik mahkum yok denilebilirdi. İsyanların güzel tarafıydı bu. Kazanırsan cezaevinden çıkıyordun. Bir süre… Ama olsun yine de ‘kapatılma’yı süpürmek iyi bir şey. Herkes kendi evinin iktidarını süpürse geriye bir şey kalmaz halbuki. Bunu yazarken üstlerine tozlar yapışmış devlet başkanlarını, köşeden bucaktan çıkartıyorsun gibi hissediyorum, çalı süpürgesiyle, kafalarını toza batıra batıra… Bak biraz burada da kalmış…

Onlarsa kendilerine politik tutsak diyorlardı. Sokak satıcısıydılar. Kooperatif kurmuşlardı. Polis onları kaldırmaya geldiğinde molotof filan yapıp üstlerine atmışlardı. Bir polis otosu yanmış, öyle dediler. Biraz yanmış dediler ama o polis arabasının ölüsünü biliyordum. San Telmo’da parkın köşesinde duruyordu hâlâ. Karanlık bir demir yumağı. Karanlığı ateşten değil ama. Bir modern sanat eseri de sayılabilirdi. Duchamp’ın pisuvarı kadar en azından.

- El Salvador’da FMLN henüz hükümet değil gerillayken bir sahne hatırlıyorum. Üç sokak tiyatrocusu bir pazar yerinde oynuyordu. Yüzleri boyalıydı. Ellerinde bir şişe vardı. İki-üç şeyi birleştirip, molotof yapıyorlardı. Çünkü ‘El Pueblo Unido Cama seda Vencido- Birleşen halk yenilmez’ diyerek, birbirlerine katıyorlardı ve bir fitil sarkıyordu şişenin boynundan. Kızıl. Sanat toplum için günleriydi.- Avluda oturuyorduk. Gardiyanlar dolaşıyordu başımızda. Müdür seyrediyordu mutlaka. Kapatılma kokuyordu her yer.

Süpürge nerede? Bak, bok böceği sıkışmış kalmış kapı altında…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...