YAZARLAR

Depremde ışıltılı rezidanslar sizi korur mu?

Açık konuşalım, ister eski ister yeni, ister lüks yeni iş kuleleri ya da konutlarda oturalım, hepimiz tedirginiz. Art arda tren kazalarında suçun makinistlere yüklendiği, maden ocakları çökünce “işin fıtratında var” denilen bir ülkede, kaçınılmaz bir şekilde gelen İstanbul depreminde inşaat sermaye birikim modelinin bizzat kurucusu iktidara ve onun sistemine güvenmemiz mümkün mü?

1999 Gölcük depremine kadar İstanbul ikinci derece deprem bölgesi kabul ediliyor, inşaatlar bu yönetmeliğe göre yapılıyordu. “Yapılıyordu” dediysem kentin legal konut üretimi yüzde 10’lar civarındaydı. Ne kadarının usulüne uygun yapıldığını ise kimse bilmiyor. Geriye kalan yüzde 90’a yakın bölüm ise ilk başta bir ya da iki katlı gecekondulardan, sayısız imar afları ile apartmanlara evrildi.

1980’lere kadar ithal ikameci politikalara yani sanayileşmeye önem veren devletin kent üzerinde neredeyse hiç tasarrufu olmadı. Tek yaptığı toplumsal baskıya dayanamayıp, her defasında çıkardığı imar afları idi. İşte 1980’lere kadar üst üste binerek büyüyen İstanbul’un hali ve konut stokunun kalitesi bu.

Çoğunuz sanıyorsunuz ki, İstanbul’un birinci derece deprem bölgesi ilan edilmesi ile her şey sıfırlandı, hemen yeni bir yönetmelik çıktı. Artık bundan sonra yapılan her yapı 7 ve üstü bir depreme dayanacak şekilde inşa edilecekti. Evet, 2002’de yeni bir yönetmelik çıktı. Fakat ardından 2007’de başka bir yönetmelik daha çıktı ve 2007’ye kadar inşa edilen tüm yapılar tekrar sıfırlandı. Daha yakın tarihe gelelim, Nisan 2018’de de ”Yapı Malzemeleri Yönetmeliği Teknik Şartnameleri Tebliği” çıkarıldı. E, şimdi ne oldu? Aradaki 11 yılda yapıların malzeme standart ve güvenilirlikleri şimdi ne kadar geçerli? En son Ocak 2019’da ise Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği yürürlüğe girdi.

Daha kaç yönetmelik çıkarmamız gerekli?

Aslına bakarsanız 1980’lerden AKP iktidara gelene kadar, küçük sermaye eliyle talan edilen kent toprağı bu sefer devlet eliyle plansızca yağmalanmaya devam etti. AKP iktidarı ise depremi bahane ederek ve onun uzantısı kentsel dönüşüme dayanarak AKP İnşaat İmparatorluğu’nu kurdu. Yağma, devlet ve inşaat iç içe geçerek daha da vahşi bir şekilde devam ediyor. Böylelikle AKP ekonomiyi tümden dönüştürerek, “inşaata ya da ranta dayalı sermaye birikim modeli” oluşturdu.

Aradan 20 yıl geçmiş ve biz halen yeni yönetmelikler çıkarmakla meşgulüz. Her yeni yönetmelik, bir öncekinin gelişmiş modeli diye düşünmeyin. Bunlar torba yasalarla, maddelere eklenen satırlarla oluşturuluyor ve sadece inşaat sermeye birikim modelinin kârlılığını maksimize etmeye yönelikler.

Yönetmelikleri incelerken aklımda kalan iki madde şöyle:

• Ada bazında, mesela üç ya da dört kule inşa ediyorsunuz ve kulelerden birinin yönetmeliğe uygun olmadığı anlaşılıyor. Bu, diğer kulelerin inşaatının devam etmesine engel değil, çarklar dönmeye devam etmeli. O sırada bir deprem olursa o kulenin diğerlerinin üstüne yıkılmasında hiç sakınca yok. Yönetmeliğe uygun olmayan kulenin ne olacağına dair hükmü ise bulamadım, ben kaçırmış olmalıyım.

• Bir inşaat, proje müellifleri, yapı inşaat firması (yüklenici) jeofizik uzmanları, inşaat mühendisleri, şantiye yöneticileri, yapı-statik tasarımcıları, kontrolörler ve mimarlar gibi sayısız aktör içerir. Hepsinin de kendi sorumluluk alanları vardır. Araya bir satır ekleniyor, sadece müellif ile kontrolörün imzası yeterli sayılıyor. Diğer aktörler (başta yüklenici firma olmak üzere) önlerine konulanı yapan, sorumsuz kişilere dönüşüveriyorlar. Ne güzel, değil mi?

Peki, çok daha tehlikeli bir şey söyleyeyim; İstanbul’un henüz “yüksek yapı yönetmeliği” yok.

İstanbul Jeofizik Odası Başkanı Erdal Şahan’ın sözleriyle aktarayım: “100 kişiden 88'i eski konutlarında oturuyor. Bu konutların hiçbiri 2007 deprem yönetmenliğine uygun değil. Yeni yapılanlar da denetimsizlikten dolayı uygun değil. Çünkü yapı denetim firmaları müteahhitlerden iş alıyor, ‘sorun çıkarırlarsa' onlardan bir daha iş alamayacaklarını biliyorlar. O yüzden böyle yapıları sağlıklı denetleyemiyorlar.”

Ayrıca İstanbul'un yüksek yapılar yönetmeliğinin olmadığını belirten Şahan, “İstanbul'da 20, 40 katlı binaların çoğu problemli. Zemine uygun projelendirme yapılmalı, statik hesaplara uygun beton ve demir kullanılmalı.” diyor.

Çok çiğnenmiş bir konu ama imar barışını da unutmayın. İstanbul’da 1,7 milyon yapı, bedeli devlete ödenerek kayıt altına alındı. Yani devlet, yasayı halka sattı. Bu yapı sahiplerinin binalarını ne zaman, nasıl bir finansal yapı içinde güçlendirecekleri ya da hiç güçlendirip güçlendirmeyecekleri belirsiz.

Kapitalizmin çarkları ne de güzel işliyor…

BİLİM VE İNANÇ

İçinizden kaçınız oturduğunuz evin depreme dayanıklı olduğunu düşünüyorsunuz ve evde kıpırdamadan depremin geçmesini beklemenin en güvenli yol olduğuna inanıyorsunuz? Belki şanslı azınlıktansınız, eviniz kentsel dönüşüme girdi ve sağlam sanıyorsunuz. Eviniz kurtarıcınız mı? Ya da hangi yönetmeliğe göre kurtarıcınız? Ya da milyonlar ödediğiniz yeni yapılan kule rezidanslar sizi gerçekten koruyacak mı? Bu konuda yeterli bilgiye mi sahipsiniz yoksa öyle olduğuna mı inanıyorsunuz?

Tabii bu arada depreme, eviniz güvenli bile olsa, illa orada yakalanacağınız anlamına gelmiyor. Depremden sonra yapılıp yıkılan binalar var. Başka bir arkadaşınızın evinde, işte, okulda, bir kafede, ne bileyim herhangi bambaşka bir yerde olabilirsiniz. Ne de olsa sadece rant ekonomisine uygun yerler dönüştü. Halen yüzbinlerce yapı öylecesine duruyor. Bunu da sakın unutmayın.

Yine önümüze haritalar, istatistikler, uzman yorumları serilmiş olsa da bilimin yerini inanç aldı. Televizyonlarda bir üniversitenin rektörü depremden korunma duası okuyabiliyor. Gülmeyin. Evinizin sert zeminde olduğuna ya da bitişik nizam birbirlerini tutar vs.’ye ye inanarak içini rahatlatan bir sürü insan yok mu?

Açık konuşalım, ister eski ister yeni, ister lüks yeni iş kuleleri ya da konutlarda oturalım, hepimiz tedirginiz. Art arda tren kazalarında suçun makinistlere yüklendiği, maden ocakları çökünce “işin fıtratında var” denilen bir ülkede, kaçınılmaz bir şekilde gelen İstanbul depreminde inşaat sermaye birikim modelinin bizzat kurucusu iktidara ve onun sistemine güvenmemiz mümkün mü?


Hakkı Yırtıcı Kimdir?

İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi mezunu olan Hakkı Yırtıcı, yüksek lisans ve doktora eğitimini de aynı üniversitede tamamladı. Çağdaş Kapitalizmin Mekansal Örgütlenmesi isimli kitabı, 2005 yılında Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından basıldı. İktidar, mekan, dil ve psikanaliz alanlarına yoğunlaşan Yırtıcı; iktidar ve mekanın yeniden üretimi, modernleşme ve gündelik hayat pratikleri, sinema ve mekan analizi ve kent modernleşme tarihi üzerine dersler vermektedir.