YAZARLAR

Üç konutluk sömürge!

Halepliyi Halep’e, Rakkalıyı Rakka’ya, İdlibliyi İdlib’e döndürecek şekilde savaşı neden bitirmezsiniz? Suriye’yi yeniden devlet saymak neden bu kadar ağırınıza gidiyor? Kobani’ye, Kamışlı’ya, Derik’e, Amude’ye başka bölgelerin insanlarını yerleştirerek insanları birbirine düşürmek gibi bir şeytani fikirde neden ısrar? Bu kötülükten muradınız nedir?

Suriye cehenneminde müteahhide iş çıkarmak ta başından beri kursağında kılçık gibi kalan bir heves. Ah şu TOKİ Suriye’nin sahibinden ‘kurtarılmış’ (gasp edilmiş) bölgelerine bir taşınabilseydi savaş ganimeti gibi serinleyecekti. Olsaydı sönerdi ateşi, olmadı zahir.

Halep’te sadece tarihi çarşılar değil Şeyh Neccar gibi Orta Doğu’nun en modern organize sanayi bölgeleri yağmalanırken Recep Tayyip Erdoğan başbakan sıfatıyla Haber Türk kanalında, lafı 23 Ekim 2012’te açılışına gittiği Van Mermer Fabrikası’na getiriyordu:

“Fabrikayı gezdim. Çok çok başarılı bir ürün var. Şimdi bu ürünü hem ülkemde kullanacağız hem de ihracat yapacağız. Şimdi Suriye'nin yeniden imarında iş başına düşen Türkiye olacak.”

İnşaatçıya, müteahhide, yapı sektörüne müjde veriyordu. Takvimin 1 Şubat 2013 tarihli yaprağına düşen sözlerdi.

Sonradan başbakanlık koltuğuna geçen Ahmet Davutoğlu da New York’ta BM Genel Kurulu sırasında gazetecilere “Cerablus/Azez arası boşalsa 100'er bin kişilik 3 şehir kurabiliriz. Maliyetini siz üstleneceksiniz, inşasını biz yapacağız” diyecekti. Takvim yaprakları epey ileri sarmıştı: 28 Eylül 2015.

'GÜVENLİ BÖLGE' KESMEDİ

Suriye’nin fişini çekmek için TOKİ’den konut teşvikli göç manipülasyonu aksi sonuç getirmiş, “devrim” için 100 bin göçmen “psikolojik eşik” olarak deklare edilmişken “kıymetli misafirlerimizin” sayısı 3 milyonu aşmıştı. Bu kez gelenleri geri postalamak için uydu kent planlarına finansör bulma derdine düşmüşlerdi. Ne acullük! Hem müteahhidin yüzünü güldürecekler hem de Suriye’ye inşa kapısından girmiş olacaklardı. Kuduruk iştah, kıt akıl, yeni yetme kolonizasyon!

15-16 Kasım 2015’te Antalya’daki G-20 Zirvesi’nde 450 kilometrelik hat boyunca en az 30 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge teklifi liderlere pazarlanıyordu. Mübarek TOKİ biçarenin yüzünü güldürecekti!

Erdoğan TOKİ’ye iş çıkarma gündemini hiç soğutmadı, soğutamadı. İyi günlerinde Suudileri nerdeyse ikna etmişti. Suudi’nin 'evet' dediğine Kuveyt 'hayır' diyemezdi. Katar haydi haydi ikna olurdu. Suriye başka bir ülkeydi ama Halep dedelerimizin hatıralarında hâlâ bizimdi. Eski toprağa 50 bin konut dikince lafı mı olacaktı!

Bu sevda Afrin’e müdahaleden sonra yeniden depreşti. ‘Ulusal beka’ için Kürt’ü göçertip Arap’ı yerleştirmenin hazzına diyecek yoktu.

Ve ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’yi müttefiklere bırakma niyetinden bir tampon sözü koparan Erdoğan 15 Ocak 2019’da sığınmacılara artık cennetten köşk vaat ediyordu:

“Amerika hava sahasının kontrolünü ele alırsa, biz de tüm güvenliği ele alabiliriz ve insanların yaşam koşullarını iyileştiririz, demiştim. Ne yazık ki Obama gerekli adımı atmadı. Şu anda (başkanın) yaklaşımı 30 km bir derinliktir. Hatta daha da uzatılabilir. Biz TOKİ olarak bu işin içerisine gireriz. Ama koalisyon güçleri maddi destek verirse güvenli bölgeyi halletmiş oluruz. Benim planlamam şöyleydi: 500’er metrelik bahçesi olan, içinde iki kat zemin artı bir gibi konutlar yapılabilir. Etrafında da bahçesi olur, onlar için yeni bir hayat başlayabilir.”

Nihayetinde 7 Ağustos 2019’da ABD ile pazarlıklardan bir güvenli bölge mutabakatı çıktı. Surda bir gedik sayılırdı! Ama Erdoğan’ı kesmiş de değildi.

27 Ağustos’ta Moskova dönüşünde uçağına zimmetli gazetecilere, Trump’ın gönderdiği ekibin, Obama’nın söylediği 20 milden daha dar bir teklifle geldiğini, bunun üzerine kendisinin, “Biz bunu bu şekilde bir başlatalım ve bu süreci sürdürelim. Daha sonra da zaten gereği yapılır” dediğini aktardı. Suriye’ye Serekaniye hattından girilecek, derinleşmek ve genişlemek için fırsatlar kollanacak! Yani kervan yine yolda dizilecekti…

5 Eylül 2019’da niyet ve şantaj tekrarlandı:

“Sınır boyunca güvenli bölgeye en az 1 milyon Suriyeli kardeşimizi yerleştirmeyi planlıyoruz. Bize lojistik destek verin, Suriye’nin kuzeyinde 30 kilometre derinlikte bu konutları yapalım. Oldu oldu olmadı biz de kapıları açmak zorunda kalırız. Ya destek verin, vermeyecekseniz kusura bakmayın.”

Erdoğan baş döndürecek bir fanteziyle şunu da ekledi:

"Güvenli Bölge'de Suriyelilere 250-300 metrekare evler yapsak, çevresinde de 100-150 metrekare bahçesi olsa. Orada ekip biçseler; hiç olmazsa bu insanlar hazır balık değil, balık tutmayı öğrenirler."

Bu plak daha çok dönecek. Ara sıra “ABD terör örgütü için güvenli bölge istiyor” sitemiyle Trump’a da çarpacak. Trump baskı altında kalsın ki S-400 gibi konularda Kongre süreçlerinde Türkiye’ye kalkan olsun.

SANKİ CEZİRE HARRAN OVASI'NDA

Koalisyondan destek istiyor ama AB’nin şeffaflık ve denetim şartı da işine gelmiyor. Para AB ve BM’nin resmi kurumlarına değil doğrudan kendi eline verilecek ve kimse nereye harcandığını bilmeyecek. Suriye krizi boyunca Körfez’den gelen paralar gibi! AB’nin 2016’dan beri verdiği 5.6 milyar euroyu yok saymasının nedeni başka ne ola ki?

Ekonominin motoru haline getirdiği inşaat sektörü tökezliyor. Panik emareleri bunlar. Veryansın saydırdığı ABD’nin kanatları altında işgal edecek, Körfez ve AB’nin parasıyla konutlar dikecek, ekonomiye can suyu verecek!

Bir kere Suriye yönetiminin meşruiyetini yok saydı ya Şam’ın ne diyeceğinin bir önemi yok! Sanki göz dikilen Cezire, Harran ovasından bir parça.

Aklı sıra Kürt bölgelerini darmadağın edeceği bir tampon planının arkasına mülteci şantajıyla Avrupa’yı da alacak. Savaştan hasılatın bir yanı kâr diğer yanı siyasi dizayn.

6 milyar dolara mülteci bekçiliğinin susturucu etkisi AB için yeterince küçültücüydü. İkiyüzlülüğün ve rezilliğin bedeli, “Beter olsunlar” diyesi geliyor insanın ama kantarın topuzu yine bizim tepemize iniyor.

“Ulusal güvenlik ve beka” retoriğinden ortaklar mutmain değil. O halde sığınmacılardan ve göç tehlikesinden kurtulma hedefiyle tampon önerisi tahkim edilsin. Buna belki Avrupa iç siyaseti görüntüde prim verebilir ancak o kadar aymazlığa da gelemezler. ‘Kayıtdışı’ finansal desteğin gelebileceği yer Körfez. Orayla da kavga büyük. Malum Müslüman Kardeşler ve Katar’a himayelik çabası Körfez’in büyük ağalarını kızdırdı. Üstelik Amerikan onayı çıkmadan Körfez’den bir kuruş damlamaz bu taraflara.

CENTCOM’u “YPG yanlısı-Türkiye düşmanı” olarak niteleyip EUCOM’a güzellemeler yapanlar, Pentagon dahil Amerikan kurulu düzeninin temayüllerini gözardı eden bir naiflikte Trump’a bel bağlıyor. O da emlakçı ya illaki konutçunun dilinden anlar. Yani bu kadar uyanıklık onlar için de fazla.

Zurnanın zırt dediği bir başka yer; konutlar bir demografik müdahale yöntemi olarak da kurgulanıyor. “Sakıncalı” Kürt bölgeleri Arap ve Türkmen transferiyle seyreltilecek. Osmanlı geleneğidir! Nüfus kaydır, göç ettir…

Halepliyi Halep’e, Rakkalıyı Rakka’ya, İdlibliyi İdlib’e döndürecek şekilde savaşı neden bitirmezsiniz? Suriye’yi yeniden devlet saymak neden bu kadar ağırınıza gidiyor?

Kobani’ye, Kamışlı’ya, Derik’e, Amude’ye başka bölgelerin insanlarını yerleştirerek insanları birbirine düşürmek gibi bir şeytani fikirde neden ısrar? Bu kötülükten muradınız nedir?

O kapı olmadı, hele bu kapıdan bir girelim, sonra bakarız!

Önce bir dağıtalım, sonra ya nasip!

Bu ganimet oyunu çok fena patlayacak.

“Dağıtırız” diyenin dağılmasından korkun, eğer ki korkacaksanız!


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.