YAZARLAR

Peki sizi kim eğitecek efendiler?

Yargı reformu strateji belgesi, “eğitim”e özel önem veriyor, 25 sayfada eğitim lafı var, çoğunda birkaç defa geçiyor. Sanki, yargıdaki sorunlar eğitimsiz yargı mensuplarının ve iyi eğitim alamayan hukuk fakültesi öğrencilerinin yol açtığı sorunlarmış gibi.

Yargı reformu strateji belgesine devam. Şöyle diyor, 10’uncu paragraf:

“Son 16 yıllık süreçte ifade özgürlüğünün geliştirilmesine yönelik adımlar atılmış ve başta Anayasa olmak üzere mevzuatta köklü değişiklikler yapılmıştır.”

El hak doğru. Fakat aynı 16 yılın özellikle son beş yılındaki kararlara baktığımızda mevzuattaki değişikliklerin hiç önemsenmediğini, kararların mevzuatın tam aksi yönünde şekillendirildiğini görürüz. Örneğin “propaganda” suçu mevzuattaki biçimiyle değerlendirilse, mahkumiyet sayısı bir elin parmaklarıyla sayılacak hale gelebilir.

O halde soru şu: Yargıçların, mevzuatın tam aksi yönünde karar almaları nasıl mümkün oluyor? Benim bir cevabım var, herkesin bildiği cevap: İktidar ne derse o olur. Fakat bu yazıda, reform belgesinde verilen cevabı, ana varsayımı ele almak istiyorum.

EĞİTİM ŞART!

Belgemizde dokuz amaç, 63 hedef zikrediliyor, bunlara ulaşmak için 256 faaliyet sıralanıyor. Birinci “amaç” başlığının altındaki üçüncü “hedef” şöyle:

“Yargı mensuplarının insan hakları konusundaki farkındalığı ve duyarlılığı artırılacaktır.” Yani duyarlılıkları ve farkındalıkları az yargı mensuplarının. Reformcu emin bundan. Neden az acaba? Bu başlığın “faaliyetler” bölümü ipucu veriyor, şöyle:

a)  Hakim ve Cumhuriyet savcısı kararlarının, AYM ve AİHM kararlarına uygunluğunun meslekte yükselme süreçleri ve denetimlerinde gözetilmesi sağlanacaktır.

b)  ifade ve basın özgürlüğü başta olmak üzere insan hakları konusunda eğitim çalışmaları düzenlenecektir.

c)  Başta tutuklamaya ilişkin olmak üzere kararların gerekçelendirilmesi hususunda eğitim çalışmaları düzenlenecektir.

Eğitim, eğitim, eğitim diyor özetle.

GEREKÇE ESKİ MESELE

Sondan başlayalım: Gerekçe meselesi bugünün meselesi değil, mevzuatta birçok yerde yargı kararlarına muhakkak bir gerekçe gerektiği dile getiriliyor. Fakat bir türlü gerekçe göremiyoruz, ezber formüller, boş kalıplar, kanun maddelerinin tekrarından ibaret cümleler. Üstelik, sanki mevzuat öyle emrediyormuş gibi, bozuk cümleler. Bereket reform, bozuk cümleler için de formül bulmuş. Az sonra!

Peki, mesele yargıcın eğitimsizliğinden mi ibaret? Öyle kabul edilmesi isteniyor ki (b) maddesinde de insan hakları eğitimi düzenleneceği belirtiliyor. En ilginci (a) maddesi: Hakim-savcı kararlarının “AYM ve AİHM kararlarına uygunluğunun meslekte yükselme süreçleri ve denetimlerinde gözetilmesi” sağlanacaktır diyor. Üç madde, bir tür itirafname gibi: Yükselme konusunda iki yüksek mahkemeye uyum gözetilmiyordu diyor. E muhterem, sen bunu gözetmezsen, mesela gerekçe de yazılmayabilir, duyarlılık da olmayabilir, farkındalık da gerekmeyebilir, yükselme buna bağlı değil çünkü.

KONTENJAN VE FAKÜLTE SÜRESİ

Strateji belgesi, eğitimi çok önemsiyor. Sadece hakim-savcı eğitimi değil, daha işin en başında, hukuk fakültelerinde meseleye el atmaya kararlı. Hem kontenjan azaltılacak diyor, hem süre artırılacak, beş yıla çıkacak.

Kontenjan azaltılınca puan yükselecek, puan yükselince daha yatkın ve çalışkan öğrenciler gelecek, onları bir de dört yıl değil de beş yıl eğittik mi, ne güzel olacak. Kendi başına itiraz edilecek bir fikir değil elbette, ama eğitim-öğretim stratejileri ve fakültelerin niteliğini konuşurken başvurmamız gereken kriterlere bakınca hiç inandırıcı gelmeyen bir fikir.

PİYASALAŞMADAN VAZ MI GEÇİLİYOR?

Fakülte kontenjanları niye arttı? Eğitim-öğretimin piyasalaştırılması nedeniyle. Çok para var bu işte. Al parayı, ver diplomayı, sal gençleri piyasa cangılına, altta kalanın canı çıksın, üstte kalan sağlar bizimdir, onlara yeşil pasaport. Okuyanlar mezun olunca ne olmuş ne olmamış kime ne? Piyasalaştırmadan mı vazgeçilecek peki? Belgede bunun cevabı yok, olmaz da zaten. Başka yerde de yok.

EĞİTİM SÜRESİ KALİTE DEMEK DEĞİL

Diğer mesele de hukuk fakültelerinin okuma yılının artırılması. Süre artınca ne olacak? “Eğitim” kalitesi eğitim süresiyle ilgili bir mesele mi? Dört yılda öğretemediğiniz ne vardı da beş yılda tamam olacak? Turşu değil ki bu, olgunlaşma için süre yetsin. Hem turşu için bile süreden başka koşullar lazım. Mesela hukuksuz biçimde fakülteden attığınız hocalar ya da hapse attığınız hocalar, atılmamışların kürsüde, koridorda, kantinde ve okul bahçesinde anlatacaklarını, öğreteceklerini, tartışacaklarını belirler değil mi? Mesela bir hoca, OHAL dönemi kanun hükmünde kararnamelerinin tamamen hukuku hiçe saydığını, insanları hem işten hem meslekten hem hayattan ıskat eden türden bir idari kararın keenlemyekün olduğunu, bu hocalardan mesela Füsun Üstel kararının hiçbir hukuki yanının bulunmadığını anlatabilir mi? Ya da bunu tartışmaya açabilir mi? Belge, “OHAL döneminde ne yaptıysak hukukiydi, çok da güzel oldu” diyor açık açık.

En sembolik biçimde söyleyelim: Füsun Üstel gibi uluslararası ölçekte yüksek kalibresi tartışma götürmeyen bir öğretim üyesinin şu anda cezaevinde olması, belgedeki “ifade özgürlüğü” vurgularının ve “eğitim”e dair iddiaların çürütülmesidir zaten. Fakülteyi on yıla çıkarsanız bile ifade hürriyeti-akademik hürriyet sizin için önemsizse, hangi niteliği yükselteceksiniz?

TÜRKÇE DE İHMAL EDİLMEMİŞ

Eğitim, dili, güzel Türkçemizi de kapsıyor. Amaç 3’te şöyle deniliyor misal:

“Hukuk fakültelerinin müfredatına dahil edilecek “Hukuk Türkçesi” dersi de büyük önem taşımaktadır. Söz konusu ders, farklı içeriklerle istisnasız her eğitim yılında alınması zorunlu bir ders olacak ve böylece hukuk öğrencilerine basit, anlaşılır, kesin, standart bir hukuk Türkçesi kazandırılacaktır.”

Basit, anlaşılır, kesin, standart Türkçe kazandıracağını ilan eden cümlede, “istisnasız her eğitim yılında” gibi bir ibareye bin milyon puan verdim şahsen, çünkü “her eğitim yılında” dese, bazı yıllarda yok diye anlayacak çok kanun koyucu var!

Gerçekten de mahkeme kararları, iki satır olanları bile dil açısından berbat durumda, iddianameler deseniz evlere şenlik. Daha strateji belgesinin başında, yani “Abi bu işin başı da eğitim” demeye getiren bu geveze belgede şöyle bir ifade var: “… 256 faaliyetler…” iyi mi?

EĞİTİCİLERİ KİM EĞİTECEK?

Şimdi, madem eğitim şart, tekrar soralım: Kim verecek bu eğitimi? Eğitici kim? Ve Marx’ın dediği gibi o eğiticinizi kim eğitecek:

“Ortamın değiştirilmesine ve eğitime ilişkin materyalist öğreti, ortamın insanlar tarafından değiştirilmediğini ve eğiticinin kendisinin de eğitilmesi gerektiğini unutur. Bu yüzden de, toplumu, biri toplumdan üstün olan iki kısma ayırmak zorunda kalır.”

Belge tam da böyle yapıyor: Yargı sorunlarını ikiye bölüyor, biri toplumdan üstün olan pirüpak kısım (ki bu hazırlayıcıların, ilan edicilerin ve alkışçıların oluşturduğu kısım), biri yargı mensuplarından oluşan cahil kısım. Birinci kısım, ikinci kısmı eğitecek, iş bitecek. Biz, hitap edilen üçüncü kısım da yiyeceğiz bunu.

Hasılı, yargı reformu belgesi, her satırı dökülen, bizi bir şeylere inandırmaya çalışan bir siyasal baştan çıkarıcının metni. Kasti adaletsizlikleri unutmamızı isteyen, meseleyi “yargı mensuplarının cehaleti”nden ibaret gören bir baştan çıkarıcı bu. Belgenin filigranında “yersen” yazıyor!