YAZARLAR

Yerelin aynasında küreselimiz: Kasırga yaklaşıyor

Yerel seçimin sonuçları gösterdi ki AKP’nin MHP ve Ergenekon’la ortaklığı yıkımdan başka bir şey getirmediği gibi korku ve nefrete dayalı siyasetin başarı garantisi de sonsuz değil. Corriere della Sera gazetesi Erdoğan’ın, “İstanbul'u kazanan Türkiye'yi kazanır” sözünü hatırlatarak, “Bundan daha kâhince sözler olamazdı" tespitini yapmış. Bu kehanet gerçeğe dönüşürken Erdoğan, mutlak çöküşü önlemek amacıyla yeni ortaklıklar ve çıkış yolları bulmak için çaresizce etrafına bakınacaktır. 

Cumhur İttifakı’nda AKP ile MHP’yi birbirine lehimleyen ‘ulusal beka’ söyleminin tüketim malzemesi gerilimli dış politika meseleleriydi. Elleriyle büyüttükleri bu fırtına, dönüp kendi üfürükçüsünün yüzüne vurdu. Haliyle buradan uç veren acı dersi alıp yeni bir muhasebe yapmak aklın ve tecrübenin gereğidir.

Seçim sürecinde ABD ile S-400, F-35, Gülen ve Halkbank dosyaları; Irak’ta Kandil, Şengal ve Mahmur’a operasyonlar; Suriye’de Menbic ve Fırat’ın doğusuna girme hamleleri, ABD’nin YPG’ye desteği ve tampon krizi; Körfez’deki Türkiye karşıtı blokun Kürtlere el atması ve uluslararası piyasalardaki finansal manipülasyonları; Doğu Akdeniz’de çok taraflı doğalgaz restleşmesi; Yunanistan’la Ege’de dalaşmalar ve AB ile yaşanan ayrılıklar ‘ulusal beka’ kampanyasında tüketilen başlıca konulardı. Bu söylemin balyoza dönüştüğü yer ise Kürtler. Hem içeride hem dışarıda.

***

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ilk demecinde doğudaki sonuçlara atfen, “Beka meselesinde mesajın gayet iyi anlaşıldığını görüyorum” dedi. Namlunun ucuna sürülmüş oy pusulalarından dolayı HDP’in kaybettiği bir iki yerde bu sözler belki zevahiri kurtarabilir ama HDP seçmeni mesajdan neyi anladığını İstanbul, Ankara, Antalya, Adana, Mersin gibi yerlerde AKP-MHP ittifakına kaybettiren stratejik oy tercihiyle gösterdi. Bu aynı zamanda barışın ve Kürtleri kazanmanın ne denli mühim bir anahtar olduğunu bir kez daha hatırlattı. Bu mesaj sadece Cumhur İttifakı değil Kürtler konusunda devlet frekansından yayın yapan Millet İttifakı için de geçerli.

Yerel seçimin sonuçları gösterdi ki AKP’nin MHP ve Ergenekon’la ortaklığı yıkımdan başka bir şey getirmediği gibi korku ve nefrete dayalı siyasetin başarı garantisi de sonsuz değil. Corriere della Sera gazetesi Erdoğan’ın, “İstanbul'u kazanan Türkiye'yi kazanır” sözünü hatırlatarak, “Bundan daha kâhince sözler olamazdı" tespitini yapmış. Bu kehanet gerçeğe dönüşürken Erdoğan, mutlak çöküşü önlemek amacıyla yeni ortaklıklar ve çıkış yolları bulmak için çaresizce etrafına bakınacaktır. Beka vurgusundan şaşmasa da ikinci konuşmasında bir muhasebe ihtimaline işaret etti:

“Önümüzdeki dönem bir değişim dönemi olacaktır… Sorunu kendimizde arayacağız. Eksiklerimizi tespit ve telafi etmenin yoluna bakacağız… Hem ulusal hem de uluslararası bazda çalışmalarımıza odaklanacağız."

Erdoğan’ın kazanma ve eldekini koruma hırsı her türlü yolu mubah kıldığı gibi 2002’den beri izlediği çizgi, koşullara ayak uydurma, yükselen trendi yakalama ve çark etme esnekliğini de barındırıyor ya da barındırıyordu. Kast ettiği değişim nedir ya da neleri kapsar bilmiyoruz. Ne kadar çark yeteneği kaldı, onu da bilmiyoruz. İçerdeki hasret kaldığımız normalleşmeye dönük olasılıklar bir kenara dış ilişkiler ağında gereken restorasyon, mevcut koalisyon yapısı ve saray kadrosuyla mümkün değil. Ayrıca Erdoğan’ın kendi özünde olana uygun liderlik tarzı da iktidarının ilk dönemlerinde görülen esnekliğe izin vermiyor. O dönem özünde olmayan ödünç kimlikler sayesinde ayartıcı ve yanıltıcı bir siyasal çizgi tutturabilmişti. Erdoğan normalini yitirmedi, aksine iktidarını perçinledikçe kendi normaline döndü yani muhafazakâr, milliyetçi, devletçi, otoriter rengine kavuştu. Artık fabrika ayarlarına göre biçimlenmiş bir liderlik kültü var karşımızda. O yüzden kendi doğallığıyla bir değişim beklentisi pek naifçe.

***

Buna karşın beka meselesi yapılan dış politika konuları önümüzdeki günlerde kendini fena halde dayatacaktır. Bazı konularda istese de istemese de politika değişikliğine gidilecektir. Gerilim içeride ‘havalı’ ama dışarıda pahalı bir siyaset tarzı. Baskılanmış ekonomik kriz yakıcı etkilerini göstermeye başladığında dışarıda kavgacı siyasetin maliyetlerini karşılamak mümkün olmayacaktır. Borç sarmalını çevirmek için istikrarı garanti etmesi gerekiyor. Ne kadar efelik taslanırsa taslansın uluslararası finans kapitalin dayattığı kurallardan kaçamayacakları kadar ekonomide ‘gayri milli’ ve ‘akıl dışı’ bir gidişata imza attılar.

Genel olarak iktidarıyla muhalefetiyle Türkiye siyasetinin ülkeyi çevreleyen sorunlara bakışı ciddi problemler barındırıyor. En azından iç siyaseti ve toplumu paralize eden Kürt meselesine yaklaşım değişmediği sürece Türkiye’nin hem bölgesel hem uluslararası ortaklarıyla tutarlı ilişkiler geliştirmesi de zor. Ankara’nın Kürtlerle ilgili rezervleri Suriye’de çözüme yönelik süreçlerin önünde bir tıkaca dönüşmüş durumda. Kürtlere namlusunu değil dostluk elini uzatan bir yaklaşım birbiriyle bağlantılı bir sürü sorunun çözümünü de kolaylaştırabilir. Bugün en büyük problem olarak çerçevelenen ABD’nin bölgedeki askeri varlığının müsebbibi Türkiye’nin Suriye’deki tehlikeli maceraları ve Kürtleri IŞİD’e yem yapan yaklaşımıdır. ABD’nin asker çekme kararını değiştirmesinde de Türkiye’nin refleksleri belirleyici oldu. Bu durum Şam’la siyasi çözümü de çıkmaza sürükledi. Yerel seçimin sonuçları Kürt iradesini çökertme siyasetinin içeride işe yaramadığını gösterdi. Dışarıda da yaramayacaktır. Suriye’deki saplantılar ABD ile ilişkilerin ayarını bozduğu gibi Rusya ile de orantısız bir ortaklığın önünü açtı. Şimdi S-400’leri nereye koyacaklarını bilemez haldeler.

Suriye’den Irak’a, Mısır’dan Filistin’e, Tunus’tan Libya’ya bütün bu sancılı coğrafyalarda Türkiye bahsi kaybetti. ‘Ümmetin sözcülüğü’ oyununa kendilerini o kadar kaptırdılar ki altını asla dolduramayacakları iddialar için karşılıksız çek yazıp durdular. İç siyasetteki değişim ve Türkiye’nin kendi ekonomik realiteleri bütün bu alanlarda ısrarı değil makul olmayı dayatıyor. Korkarım bu makuliyeti bu iktidarla görmemiz mümkün olmayacak.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.