YAZARLAR

Beyoğlu ne yana düşer usta Kürdistan ne yana!

İktidar, seçim sonuçları istediği gibi olmazsa gizli yönergeye dayanan istisnai/hukuksuz bir sistemi devreye sokacağını (yani GBT’ye bakarak işlem yapacağını) ilan ediyor. Kürt’ün oy vermesi henüz engellenemediği için şimdilik oy verdiklerinin engellenmesiyle sınırlı kalacak işlemler, anlaşılan.

Bu yazıda dün en son, Kürt varsa kanunilik ilkesi, suçun şahsiliği, masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı, istediği yere oy verme hakkı yoktur demiştik. Aslında bunlar biliniyor. Neredeyse hemen hemen her zaman böyleydi bu “hukuk.”

Bu seçimde aynı hukuksuzluk gösterisi devam ederken, özel bir öfkeyle de karşı karşıya kaldık. Neden ki? Hürriyet’teki sözde haberin içeriğine benzeyen ithamlarla CHP ve Saadet Partisi’nin yanı sıra iki özel isim de hedef oldu. HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli ve CHP listesinden Beyoğlu Belediye Başkanlığı'na aday olan eski ÖDP Genel Başkanı Alper Taş. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, şiddetli öfke eşliğinde her fırsatta çattı ikisine de. Hadi Temelli büyük bir rakip parti yöneticisi, ya bir ilçeye aday olan Alper Taş?

Sinirin kaynağını Alper Taş üzerinden daha iyi anlayabiliriz sanki: Beyoğlu’nda gece gündüz çalışıyor, sadece içinden geldiği sol-sosyalist hareketlerin değil, sadece CHP’nin değil İYİ Parti üzerinden milliyetçi oyları da alma çabasında. Ve ilçede (bütün İstanbul’da olduğu gibi) hatırı sayılır nüfusa sahip Kürtlerin oylarını da istiyor. Bir “koalisyon belediye başkanı” olmaya çalışıyor. “Kürt anasını görmesin” koalisyonuna karşı, “Kürtlerle birlikte belediyeyi yöneteceğiz” diyen bir koalisyon.

KALE VE İÇ-KALE TEHLİKEDE Mİ?

Alper Taş’ın senaryosu tutarsa iktidarın “kalesi” saydığı İstanbul’un “iç kalesi” niteliğini taşıyan, Erdoğan’ın hem biyolojik olarak hem siyasi olarak yetiştiği ilçeyi “kaptırma” tehlikesi var. Kürtlerle iş birliği bunun için çok önemli. İktidar partisi, Kürtlerin önemli bir kısmının oylarını alarak tüm rakiplerine fark attı yıllarca. Bir tek bugünkü HDP’yi önceleyen geleneğin gücünü kıramadı. O geleneği yalnızlaştırmak temel strateji. Bunun için mücrimleştirme mekanizmaları hep iş başında. Şimdi, CHP (veya SAADET) Kürtlerle bir barış kurabilirse, iktidara gelmese bile iktidara yürüme imkânı doğacak. İktidar da bunun için bütün hukuku altüst etmeye hazır. “Beka” denilen şey de bu zaten, iktidar kubbesinde baki kalmak. “Kürt olmayan” Sezai Temelli’ye öfke de benzer bir sebepten aslında: Kürtlerle birlikte politika yapma ya da ittifak oluşturma pratiğine özel bir öfke var. İki ismin sosyalist oluşu da öfkenin bir başka katalizörü.

BİR STATÜ SORUNU

İktidar bloku ortaklarının nutuklarındaki “normal vatandaş” ve demek ki “anormal vatandaş” (yani Kürt) ayrımı bizatihi Kürtlerin statüsünden kaynaklanıyor esasen. Kürtlerin statüsü anormaldir.

Bu büyüklükte bir ulusun hiçbir statüsü olmaması anormaldir; bu durum da daima “anormallikler”e yol açtı doğal olarak ve açıyor işte. Nüfusu “Kürtsüzleştirme”ye yönelik her devlet işlemi (Erdoğan’ın “bitirdik” dediği inkâr-imha-asimilasyon) bu “anormal”e sığınılarak “normal”leştirildi. Kürtlere özgürlük ve siyasal çözüm vaadiyle yıllarca politik manevralarını rahat rahat yürüten iktidar, Kürtlerin başka politik ittifak imkânı aramasına ya da başkalarının Kürtlerle ittifak girişimine öfkeleniyor. İmkân gerçeğe dönüşme eğilimi gösterince öfke kat kat artıyor. Bu öfkeyi normal bir hukuk taşıyamaz, o yüzden hukuk da anormalleşiyor meydanlardaki nutuk da.

Hukuk zaten anormal değil mi diyeceksiniz, doğru, ama beterin beteri var daima…

SİYASAL ŞANTAJ ARACI: GBT

Normalleştirilmiş istisna (olağanüstü hal) hukukundan nereye varacağı belli olmayan anti-hukuka geçtik. Bu seçimde “olağan hukuk”un içinde bir tür karadelik gibi uyuyan istisnai “GBT”nin devreye sokulması, artık seçim hukukunun da yerle yeksan edilmeye hazırlanıldığını da gösteriyor. Zaten, “kayyum” atamaları ve iktidar partisi içinde icat edilen “istifaya zorlama” mekanizması seçmen ve seçilmiş açısından o hukuka ağır darbeler vurmuştu. Fakat anlaşılan “seçim gösterisi”nin bundan sonra hiçbir sürprize yer bırakmayacak şekilde mutlak denetim altına alınması için elden gelen yapılacak. Şu anda elden gelen şey, Mansur Yavaş, Ahmet Türk ve “istihbarat listesi” örneklerinde görüldüğü gibi bir tür şantaj.

Mansur Yavaş, seçimlere girebilse dahi, seçimden sonra bunun bedelini kendisi ödeyeceği gibi bedelini Ankaralılara da ödetme durumuna düşürür.” Hem nalına hem mıhına. Hem Mansur Yavaş’a hem “Ankaralılar”a. Gerçi zaten daha önce de “Melih Gökçek” bedeli ödemişlerdi ya neyse…

GBT’LER HAZIR

Dağıtmadan GBT meselesine dönelim:

Erdoğan konuşuyor, 25 Mart’ta:

“GBT sisteminin çok daha doğru çalışması lazım. Bu tür adamların bir defa adaylıklarının daha baştan silinip atılması lazım. Şimdi ne olacak? Seçim sonrası 340 değil mi, bu isimlerle ilgili başta benim partim olmak üzere hepimiz de yükleneceğiz. Bunların hepsinin bir defa başkansa başkanlığını, meclis üyesi ise meclis üyeliğinin düşürülmesi için müracaatlarımızı yapacağız.”

Yine Erdoğan, 28 Mart’ta:

“Şimdi karşı tarafın bir adayı var, teröre bulaşmış bir kişi. Biz kararlıyız. 3-5 sene bekleyemeyiz. GBT’leri hazır tutuyoruz sonuca göre adımlarımızı atacağız."

İlk konuşma, Hürriyet’teki sözde haber, yani istihbarat fişleriyle ilgili. İkincisi özel bir isimle, Ahmet Türk’le. “Karşı taraf” denilen HDP. Yer Mardin.

DEVLETİN ÜSTÜMÜZDEKİ ELİ VE GÖZÜ

Nedir bu GBT? Her gün sokakta polisler çeviriyor ya, kimliği alıp cep telefonuyla bir işlem yapıyor ya, o. “Genel Bilgi Toplama” sistemi var, orada “suçlu” olup olmadığımız yazılı. Polisler kimliği sistemdeki durumunuzu öğrenmek için alıyor, bu işleme “tarama” deniliyor; genel bilgi taraması.

Peki ne bu? Malum, bir suç duyumu alınması üzerine suçlunun aranması meselesi var; bilgi sisteme girer, polis/jandarma arar, bulunca siler. Bir de adli sicil meselesi var, hakkınızda kesinleşmiş bir hüküm varsa, onun hakkındaki bilgi kaydı kanunla belirlenmiş bir süre tutuluyor. Mahkumiyetiniz yoksa ve arama da söz konusu değilse, böyle bir kaydın tutulması imkansız diyeceğim, istisnası GBT sistemini oluşturan bir gizli yönergede gizli. Kısa, KİHBİ Yönergesi, Kaçakçılık İstihbarat, Harekât, Bilgi Toplama (dairesinin) Yönergesi. Hiçbir yerde bulamazsınız, göremezsiniz, okuyamazsınız. Gizli çünkü.

NORMLAR HİYERARŞİSİ, TERS PİRAMİT

KİHBİ yönergesinde 54 suç sıralanıyor. Ortak özelliği şu bunların: “Aranma” hali dışındaki GBT kayıtları ‘mahkeme kararı’yla oluyor, fakat bu 54 maddeyle ilgili suçlarda GBT kaydı, ‘yakalanmış olsanız’ bile tutulmaya devam ediyor. Yani oradan adınızı sildiremezsiniz. Doğru yanlış, hatalı değil, adınız bir kere girdi mi, artık sildiremezsiniz. Yönergenin hukuka aykırılığı defalarca tartışıldı. Anayasa madde 13’e açıkça aykırı bir yönerge bu.

Söz konusu yönerge uyarınca tutulan bilgileri kim görebilir? Kim kullanabilir? Bu seçimde gördük ki gazeteler ve siyasetçiler dahil herkes. Çünkü kimin görebileceği kanunla belirtilmemiş, zaten kanunla da getirilmemiş düzenleme. “Normlar hiyerarşisi” diye bir şey vardı eskiden, alt norm üst norma aykırı olamaz: Yasa anayasaya, yönetmelik/yönerge yasaya. Burada piramit tam ters: Hem yasa hem anayasa, yönergeye zıt!

KENDİ YARATTIĞI “İTTİFAK”LARDAN RAHATSIZLIK

Şimdi İçişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı, bir yönergeye dayanan istisnai bir sistemi, seçim sonuçları istedikleri gibi olmazsa devreye sokmayı ilan ediyor. YSK’nın da artık GBT’ye bakarak karar vermesini istiyor. Vermezse, seçimden sonra yine GBT’ye bakarak işlem yapılacağı ilan ediliyor. Kürt’ün oy vermesi henüz engellenemediği için şimdilik oy verdiklerinin engellenmesiyle sınırlı kalacak işlemler.

Konu Kürtler olunca razı gelinmiş her hukuksuzluk, bugünkü anti-hukukun temelinde yer alıyor. Bu seçimde, yeni yönetim sisteminin zorladığı ittifaklar (tüm sorunlara rağmen) kurulunca ve Kürt oylarının CHP ve SAADET dahil başka partilere gitme ihtimali doğunca hasıl olan öfke, yeni bir hukuksuzluk hamlesine yol açacak anlaşılan. E siz değil misiniz bu sistemin mimarı diye sormak işe yarar mı? Erdoğan’ın, Bahçeli ile ortaklığına rağmen, Sezai Temelli’yi defetmek için bile olsa defalarca “Kürdistan” demesine yol açan öfke bu. Öfke o kadar şiddetli ki, bir yanıyla Beyoğlu Belediyesi için esip yağıyor, bir yanıyla “yok” oluşunu söylemek için bile olsa “Kürdistan” diye bağırttırıyor.

Yarın seçim var. İktidarın öfke stratejisi bakalım ne sonuca yol açacak, Beyoğlu dahil… Hep beraber göreceğiz.