YAZARLAR

Elma ağacına nasıl kıydılar?

Elma ağacımızı kestiniz, ama biz hâlâ buradayız. Çoğaldık binlerce elma olduk. Gitmiyoruz.

Elma ağacını kestiler… Hükmü kısa sürdü. Elma veremeyecek. Gölgesi olmayacak. Toprağa kök salamayacak. Kestiler, acımadılar. Dibindeki taş, hâlâ oradaysa, yapayalnız kaldı. Bilge elma, gelecek güneşlere gülümseyemeyecek, toprağa fısıldayamayacak. Kestiler, acımasızca... Korkakça.

Genç bir elma ağacından neden korktular? Yarın ne olur bilir diye mi? Yarın bir damla güneş bulsa hepimize gülümseyeceği için mi? Onu oracığa diken ellerden mi korktular? O ellerin sahiplerinin gülümseyerek geri dönecekleri bir yarını muştuladığı için mi kıydılar elma ağacına? Öyledir. En çok kendi zulümlerinin işaretiydi o elma ağacı. Serpildikçe onların örümcek bağlamış zihinlerine, pörsümüş, canı çekilmiş yüreklerine inat zorlarına gitti belli ki. Elma ağacının neşesine katlanamadılar. Kıydılar elma ağacına. Gidenlerden bir izdi, o kaldıkça onlar kalamazdı. İzi silmek istediler de kıydılar elma ağacına. Elma ağacı zalimin rahatını kaçırdı.

.

Elma, binlerce yıldır mitoloji içinde çok farklı anlamlar yüklenmiş. Dünya mitolojilerinin ortak yanlarından biri bu elma simgeciliği belli ki. Aşkın, neşenin, bilginin, bilgeliğin simgesi olmuş. Örneğin aşkınızı duyurmak için sevdiceğinize elma vermeliymişsiniz. Çin mitolojisinde barış, Yunan mitolojisinde aşk ve arzu demekmiş. Elma ağacı ise ölümsüzlükle ilişkiliymiş. Günde bir elma yemekle sağlıklı kalacağımıza dair inancımızın kaynağı da bu olsa gerek. Elma hem ölümün hem de yeniden doğumun sihrini taşıyor kendinde. Hıristiyan mitolojisinin yasak meyvesi olarak bile yaşamın simgesi olarak görüyor Jung elmayı.

İşte o elma ağacını kesenler bundan dolayı yanıldılar. Bilemediler. Ağacı keserken hayata düşmanlıklarını ilan ettiler. Oysa elmanın bilgeliği, yaşamın tükenmezliği karşısında ellerindeki balta çaresiz. O elma ağacı hâlâ orada. Kendi yoksa bile hükmü yürür. Balta belleğe hükmedemez. Elmanın bilgeliğine onun gücü yetmez. Bir elma ağacını kesseniz, binlercesi yeniden büyütülür. Elmanın bilgeliği sürer; binlerce yıl önceden geleceğe uzanan o ince dallar bir başka yerde yeniden büyür. Gölgesinde nice canlıyı barındırır; onu oraya dikenlerin sesleri yapraklarının arasından esen rüzgara karışır geleceğe ulaşır. Zalimin zulmüne direnir. Elma umuttur, kesseniz de bir yerlerde yeniden biter. Unutturmak istedikleri binlerce elmada yeniden can bulur, ses bulur. Umut ölümsüzdür.

Elma ağacımızı kestiniz, ama biz hâlâ buradayız. Çoğaldık binlerce elma olduk. Gitmiyoruz.


Nur Betül Çelik Kimdir?

Ankara’da doğdu ve yetişti. 1978’de Cebeci Kampüslü oldu, 1986 yılında asistan olarak girdiği Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinden Barış Akademisyeni olduğu için 7 Şubat 2017 tarihli 686 no.lu KHK ile haksızca ihraç edilişine kadar da öyle kaldı. Yükseköğretim Kurulu bursuyla gittiği İngiltere Essex Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümünden, 1996 yılında, “Kemalist Hegemony: From Its Constitution to Its Dissolution” başlıklı teziyle doktora derecesini aldı. Kemalizm, hegemonya, söylem kuramları, politik ontoloji alanlarında makaleleri, İdeolojinin Soykütüğü I: Marx ve İdeoloji başlıklı bir kitabı var. Ayrıca Ernesto Laclau’nun Popülist Akıl Üzerine başlıklı kitabını çevirdi. Metodoloji, bilim felsefesi, postyapısalcılık, ideoloji kuramları, söylem kuramları, siyasal düşünce alanlarında çok sayıda ders verdi. İhraç sonrasında ADA (Ankara Dayanışma Akademisi) Kitaplığı bünyesinde iki arkadaşıyla birlikte Türkiye Siyasetinde Popülizmin İzini Sürmek başlıklı bir kitap çalışmasının hazırlıklarını sürdürüyor.