YAZARLAR

Ayna kırıklarında sûretimiz - 1

Üstünden yedi yıl geçmiş bir haberden bahsedeceğim. ‘Niye’, derseniz, aslında ‘bilmem’ cevabını vermeliyim, ama ‘karşıma çıkıverdi’ de diyebilirim. Herkese pay düşer bu bahisten. “Yeni Türkiye”nin kuruluş günlerinde. Herkese pay düşecek bahislerden konuşmak iyi olur.

“Üçüncü sayfa haberleri”, toplumun aynasının kırık parçalarına yansıyanlardır. Kırık bir aynadır, toplumunki. Parçaları yerlerde. Üzerlerinde tepinilir. Çerçeveyi birileri çekiştirir, elinde kalan kısmı götürüp tahta parçası niyetine satar. Kırık parçaların daha da un ufak edilmelerine çalışılır. Çünkü aksi halde maazallah birileri parçaları birleştirir, toplumun sahici sûreti karşımızda beliriverir! Herkesin görebileceği yerde, herkesin görebileceği şekilde. Bizim en çok nefret ettiğimiz ve korktuğumuz şey budur.

Hayır, kazıya resmî hava vermek için önüne zırhlı araç da çekip “Ermeni altını” arayan polislerin yakalanması haberinden söz etmeyeceğim. İsterseniz bir hikâye niyetine okuyabileceğiniz uzuun bir metin sunacağım size. Her şeyimiz var içinde aşağı yukarı.

En çok nefret ettiğimiz ve korktuğumuz şeyin ne olduğu konusunda anlaştığımızı sanıyorum; anlaşabildiğimiz tek konu: Kendi sûretimizi görmek. Toplu selfie’miz çekilip paylaşılsa hepimizi oracıkta feci şekilde can verebiliriz.

Nâçizâne diyeceğim ki, belki vermeliyiz de sahiden. Üstünden yedi yıl geçmiş bir haberden bahsedeceğim. ‘Niye’, derseniz, aslında ‘bilmem’ cevabını vermeliyim, ama ‘karşıma çıkıverdi’ de diyebilirim. Herkese pay düşer bu bahisten. “Yeni Türkiye”nin kuruluş günlerinde. Herkese pay düşecek bahislerden konuşmak iyi olur.

'EŞİ' BIRAKMAMIŞ, ALIP GİTMİŞ

Mudurnu Devlet Hastanesi’ne getirildiğinde sekiz aylık hamile olduğu anlaşılan on bir yaşındaki Z.Ç. ile ilgili haber, 5 Ocak 2012 günü yerel basında yer aldı. Bolu’nun Sesi gazetesi, “akıllara durgunluk veren” olayda, “nüfus cüzdanına göre 11 yaşındaki kız çocuğu”nun sekiz aylık hamile çıkmasının “görenleri şaşkına çevirdiğinibildirdi. Gazeteye göre, devlet hastanesinin doktoru, Z.Ç.’yi muayene edip hamile olduğunu belirleyince onu İzzet Baysal Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’ne sevk etti. Gerisi şöyle: “Eşi E.D’yle birlikte hastaneye gelen Z.Ç, tedavi altına alındı. Z.Ç’nin tedavi edilmesinden sonra eşi E.D, karısının hastaneye yatmasını kabul etmedi. Doktorlar 11 yaşındaki hamile kız çocuğunu imza attırdıktan sonra taburcu etti” (vurgular benim -ük).

Görüldüğü üzre, yerel gazete “eşi” ve “karısı” ifadelerini sıradan ayrıntılar gibi kullanıyor. Bu sıradanlık, hastane ilgililerinin, küçük kızın “eşi”ni, imza atıp “karısını” alıp gidebilecek yetkiye sahip görmelerinde de var. Hangi sıfatla atılmış o imza? Ve neden kimse polise haber vermiyor? Yine mi kasabanın sırrı?

Bolu’nun Sesi’nin haberinde Z.Ç.’nin “üstüne üstlük bir de evli olduğu[nun] ortaya çıktığı” bildirilirken izahat yapılmıyor: Nasıl yani?! On bir yaşındaki kıza kim nerede nasıl nikah kıymış?

Hürriyet’in yerel gazetedeki fotoğrafı da aktararak verdiği haberden anlıyoruz ki, resmî nikâh değil imam nikâhı söz konusu: “(…) Z.Ç. muayene edilirken, imam nikahlı eşi E.D. acil servisin önünde endişeyle bekledi. Bu sırada hastanenin özel güvenlik görevlileri Z.Ç.’nin görüntüsünün alınmaması için gazetecilere engel olmaya çalıştı. Doktorlar, E.D.’nin hastanede kontrol altında tutulmasını istedi. E.D., doktorların isteğini kabul etmeyerek, muayene olan Z.Ç.’yi alarak hastaneden ayrıldı. Z.Ç.’nin yaşının küçük olmasına rağmen herhangi bir işlem yapılmaması dikkat çekerken, hastane yetkilileri konu hakkında açıklamada bulunmadı.

Yani hastane “imam nikâhlı eş” sıfatıyla atılan imzayı mı kabul etmiş!?

Ne de olsa -devlet çıkarının söz konusu olmadığı hallerde- zaman zaman sahici gazetecilik yapılan bir geçmişe sahip bulunduğundan Hürriyet (ya da haberin birincil kaynağı, DHA’dan Koray Yılmazdemir) neyse ki, böyle bir durumda “herhangi bir işlem yapılmaması”na takılmış, bu tuhaflığa dikkat çekiyordu. Sahi, neden?

AĞIR İTHAMLI OLMAYALIM!

Aşağıda göreceğiz ki, hiçbir girişimde bulunulmamış değildi. Çünkü, gerçi o sırada kızı hastaneye getiren adamın tekrar alıp götürmesine ses çıkarılmamıştı, ama sonra soruşturma açılacaktı. Peki, resmen on bir yaşında gözüken kızın “eşi” için “karısının hastaneye yatmasını kabul etmedi” bilgisini veren yerel gazete buna niye ve nasıl takılmamıştı?

Haberin altına yazılan yorumlardan biri belki bize ışık tutabilir (imzayı aktarmıyorum -işimiz bağcıyla değil- ve yazım yanlışlarını düzeltmiyorum; sadece sona nokta koyuyorum): “Sayın editör; şahsınızda tüm bu haberi yapanları kınıyorum, Bolumuzu ulusal basında ‘aha bir sapıklık daha yakaladık,süper flaş haber oldu bu’ zihniyetiyle haberi iyice irdelemeden yayınladınız. Anne adayı bayanın resmi yaşının 11 olarak kayıtlara geçmesine rağmen gerçek yaşının resimlerde de dahi ne olduğu belli. BOLU’YU GÜZEL HABERLERLE ULUSAL BASINA TAŞIMANIZI DİLERDİM. Tavrınızdan dolayı hepinizi k ı n ı y o r u m ! Bana göre AHLAK ve genel de de ETİK olarak telafuz edilen DOĞRU VE YANSIZ HABER YAPILMASI ilkesine uymanızı ve en önemlisi insanları yanlış düşünmeye sevketmemeye önemle itina gösterminiz dilerim. Lafım şahsınızda tüm meslektaşlarınızadır. Vesileyle işlerinizde kolaylıklar ve 2012 de daha güzel haberler yayınlamanızı dilerim.

“İş ola”, belki sadece ismim görünsün diye yazılmış, sıradan bir yoruma benziyor. Bu yüzden bin kat daha tehlikeli.

Görebildiğim, habere eşlik eden yalnız tek fotoğraf vardı, onda da Z.Ç.’nin yüzü mozaiklenmişti. “Resimlerde dahi ne olduğu belli” diye yorum yazan şahsın bu gerçekle tabiî işi olmaz. Çocuk yaştaki kızın sekiz aylık hamile vaziyette gece hastaneye getirilmesi ve “eşi” rolündeki biri tarafından alınıp götürülmesi, hastane ilgililerinin buna müsaade etmesi de onu ilgilendirmiyor. Ne ilgilendiriyor: “Bolu’nun güzel haberlerle ulusal basına taşınması”. Hakikaten, ne güzel olur!

Akıllara durgunluk veren” bu rahatlığın peşinde sonraki yoruma geçelim ve şahit olduğumuzu yalnız ‘rahatlık’ diye nitelemenin muazzam sorumsuzluk olacağını görelim (yazım yanlışlarını yine düzeltmiyorum):

“Değerli yorumcular, yorumlarınızı yaparken lütfen konuyu iyice öğrenmeden ağır ithamlı olmayalım. Ülkemizin gerçeklerinden birisi de budur; nüfus cüzdanı özellikle kırsal kesimde çok geç çıkartılır. 11 YAŞINDA KIZ ÇOCUĞUNA TECAVÜZ - 8 AYLIK HAMİLE şeklinde ulusal görsel ve yazılı basına bu haber şok flaş geçti. Doğuya gidip belirli bir parayı bastırıp dini nikah kıyarak batıya gelin getirenler hayliçoğaldı son zamanlarda. Bu usül Azerilere de yapıldı. Olay Mudurnu ilçesinde ve tutucu olan bir köyde geçiyor. Gayri ahlaki durum olsa idi köy halkı bunları o köyde barındırmaz ve dışlarlardı, kaldıki;  hastaneye geldiğinde her ne kadar yaşı 11 olarak kayıtlara geçti isede kemik yaşıyla ergin olduğu görülmekle olaya polis el koymamış.Tahminimdir.

Olaya muazzam olgusal-bilimsel yaklaşım gösterip, zaten kırsal kesimde nüfuz cüzdanlarının geç çıkarıldığına işaretle, bir çırpıda “kemik yaşı” tespiti yapıldığına, polise bilgi verildiğine ancak kız “ergin” olduğu için polisin olaya elkoymadığına, böylece hastane personeli dahil yetkili hiç kimsenin hadisede hiçbir kusurunun bulunmadığına hükmeden bu okurun da kaygısı, “ağır ithamlı” olunmaması. Çünkü, gerçi “parayı bastırıp dinî nikah kıyarak gelin getirenler” çoğalmış zon zamanlarda, “bu usûl Azerilere de yapıl[mış]”, fakat Mudurnu’nun “tutucu” köyünün ahalisi, eğer “gayriahlâkî bir durum” olsa “bunları o köyde barındırmaz ve dışlar”mış.

Demek ki, nüfusta on bir yaşında gözüken, sekiz aylık hamile kızın, resmî nikahla evli olmadığı bir adam tarafından hastaneye getirilmesi, “kontrol altında kalsın” denmesine rağmen alınıp götürülmesi, kimsenin hiçbir resmî merciye başvurarak herhangi bir girişimde bulunmaması, gidilip parayı bastırıp dinî nikahla küçük yaştaki kızların alınıp getirilmesi, “evlendik” denerek hamile bırakılması, bunların bir “usûl” haline gelmiş olması… bunların hiçbiri “gayri ahlâkî” durum sayılmıyor, temsilî kişilik koltuğuna oturtabileceğimiz yorum yazarına göre. Öyle anlaşılıyor ki, etraftaki ilgili, yetkili kimseler tarafından da sayılmıyor. E, köylü tarafından da sayılmıyor haliyle...

Çıt! Bir kırık parça daha düştü kenara.

- DEVAM EDECEK -

* * *

(NOT: Bu yazıyı hazırlarken az kaldı -hiç düşmeyeceğimi sandığım türden- muazzam bir yanlışa düşüyordum, beni Duvar’ın bizim yazılarla uğraşan editörü Emel Gülcan kurtardı. Huzurlarınızda ona cân-ı gönülden teşekkür etmek isterim. Sağolasın Emel! :))