YAZARLAR

Mutsuzluk meslekleri: Hemşirelik

Bir iğneyi önerenle, bir iğneyi yapan arasındaki manasız farkın, en azından bizim ülkemizde bu kadar önemli, büyük bir yarık olması size de ilk başta hiç şaşırtıcı gelmeyecektir sanırım.

Sanırım dizi olur bu mutsuzluk yazılarından. Bir arkadaşım sipariş verdi yazsana diye; Hemşirelik. ‘Sana söyleyeyim bir tane mutlu hemşire görmedim" dedi. Kendisi de hemşire. Belki vardır, o rastlamamıştır bilmiyorum ama zaten genel olarak çoğunluk mutsuz olduğundan, doğru galiba diye düşünüyorum.

Özellikle bizim ülkemizde şişirilmiş doktor karizması yanında, her zaman sonra sayılan, sayılmayan, yok ile orada tam gözünüzün dibinde ve elleri bile doktorun emir eri ve uysallaştırılmış pratik kullanım kılavuzu farz edilen ama gerçekten varsayılma ile yok arasında bir yerlerde tutulandır. Hiç bir şey de olmasa bile hiyerarşik göz süzmelerde ve hatta kategorize nezaket sözlerinde sınıf sınıf ayrımcılık kokusu ilaç kokularını bastırır her yerde. Bir iğneyi önerenle, bir iğneyi yapan arasındaki bu manasız farkın, en azından bizim ülkemizde bu kadar önemli, büyük bir yarık olması size de ilk başta hiç şaşırtıcı gelmeyecektir sanırım.

Aslında doktor ve hemşire sadece bir işin iki tarafından başka bir şey değildir ve hatta birisi daha fazla zanaate yakındır ama sistemin bize öğrettiği üzere, hemen aklımıza doktorun kaç yıl okuduğu, ne güçlüklerle okula girdiği yani açıkçası kaç puan aldığı, alırken kaç saat çalıştığı, buna karşın hemşirenin kaç yıl okuduğu, okula daha kolay girdiği ve nihayetinde kaç puan aldığı bir film şeridi gibi göz önüne gelir ve doktora farklı davranmanın müstehzi rahatlığı dudaklarınızın kenarına yerleşir.

Ah hayır sevgili okur! Siz muhtemel solcusunuz, anarşist, radikal devrimci, sadece radikal ya da devrimci, en azından kağıt üzerinde eşitlikçi, hadi hadi sosyal demokrat, özgürlük sevici ya da en azından adilsiniz. Çok muhtemel bu üniversite sınavlarının, puan sisteminin, eğitim eşitsizliğinin eylemlerine katıldınız, imza verdiniz, hiç olmasa kantinlerde afişlerini okudunuz. Hadi her neyse, bizim kız Boğaziçi’ne girdi, Oğlan ODTÜ’de diye, telaşlı bir sevinç içinde sağda solda söylüyor olabilirsiniz, herkes çocuğu ile övünme hakkına sahiptir ama siz bu sistemin hepsine zaten karşı çıktınız. Çok çektiniz bu sistemden. Ee o zaman nedir bu, üstüne egemen hiyerarşisi bolca sürülmüş, az okumuş, çok okumuş, günlük sınıf bulaşmış halleriniz ?

-İşte burada yedi saniye kadar durun ve düşünün sevgili okur, -mesela içinizden yediye kadar sayın- ve hâlâ bu farkın bir manası olduğunu düşünüyorsanız bu yazıyı okumayın: Benim hiç bir yazımı okumayın! -

Bu ülkede ‘Bir işçinin şerefi ile bir doktorun şerefi bir değildir’ yazan ahlak kitapları basıldı 1980 öncesi. Bu sayfaları henüz 12-13 yaşlarında itinalı bir şekilde yırtıp, yaptığımız kağıttan gemileri, henüz kirlenmemiş semt derelerine attığımızda, önce denize ve sonra cehennemin dibine gideceğini düşünüyorduk ama hâlâ kendi soluklarımızda hissetmemiz bizim nefesimizi daraltan aslında.

Basit bir şeyden bahsetmiyorum. Günlük hayata sızmış sınıf davranışlarının hayatı ne kadar çekilmez kılmasının altını çizmeye çalışıyorum. Bu günlük sınıfsal davranış, farklı önlükler, odalar, beyler, hanımlar, eh tabii ki maaşlar filan, sadece elde edilen gelirler üzerine değil, statü ve konuma göre şekillenmiş eşitsizlikler toplumunda, katman katman mutsuzluklar eker biri diğerinin üstüne bulaşmış. Mozaik pasta gibi, iç içe girmiş ama her biri diğerinin sırtında iz bırakan, katran siyahı

Burada mutsuzluğun nedeni daha çok sanıldığı gibi alınan ücret değil, toplumsal anlamda, hastaların, belki ölümün eşiğinde olanlarla, en yakın olanların bir yandan hasta, hasta yakını, öte yandan mesai arkadaşları tarafından aşağıya doğru itilmeye çalışılmasıdır esas olan. Bu yüzden her zaman eşitsizliğin parçası olan kadınlar ile ‘hemşire’lik mesleğinin aynı olarak algılanması da tesadüf değildir. Kötü zamanların en büyük yardımcılarından biri olmanın sonucu, bunun ceremesini de çekmek olunca nasıl mutlu olunabilinir ki?

Ey Hemşire arkadaşlar üzülmeyin bu çektiğiniz mutsuzluk yüzünden, -eğer varsa çekeceğiniz- cehennemde ki cezanızdan, hemşirelik yaptığınız kadar indirim olacaktır muhtemelen. Mutsuzluk cehennemdir çünkü…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...