YAZARLAR

Sahi İsrail hiç mi afallamadı?

İsrail, artık kendinden ne kadar eminse, 17 Eylül’de Suriye’nin Lazkiye kentinde bir tesise saldırırken hassas donanımlı Rus istihbarat uçağını kendine siper etti. Bir tuzakla gelen bu ‘dost ateşi’ bir ihtimal Moskova ile Şam’ın arasını açsaydı Tel Aviv için ballı bir sonuç olurdu. Lakin bu bir hesap hatasıydı ve öyle olmadı.

Artık Suriye, Ortadoğu’yu yeniden yoğurmaya kalkışan ABD ile bölgeye bir ‘Sovyet dönüşü’ yapmaya çalışan Rusya arasındaki nüfuz savaşının bir aynası.

Sovyetler’in kartlarını rahat oynatabildiği dönemlerde İran ve Irak Amerika’nın, Mısır Rusya’nın yanındaydı. Suriye’nin yeri aynıydı. Süveyş Kanalı krizi sırasında İngilizlerin, daha sonra Amerikalıların yegâne derdi Cemal Abdunnasır’ın köpürttüğü pan-Arabizm’in önünü kesmekti. O vakit başta Irak olmak üzere Amerikancı Arap bloku, Suriye’ye saldırsa da bölgesel bir savaş çıksa, bu savaş Mısır’ı da içine alsa, böylece İsrail rahatlasa, Sovyetler de gününü görse diye avuçlarını ovuşturup duruyorlardı. Amerikan çıkarlarını korumak için Demokrat Parti Türkiye’sinin Lübnan ve Irak’a asker çıkarmasına ramak kalmıştı. 2011’de Suriye’nin başına vekâlet savaşını bela eden hesabın arkasındaki motivasyonlardan pek farkı yoktu.

İsrail’in 1967’de Araplarla savaşında galip çıkması, Abdunnasır’ın Rus yardımına rağmen Sina’yı geri alamaması ve nihayetinde ABD’nin 1979’da Camp David Anlaşması ile Ortadoğu’da kendi düzenini kurması, başı Afganistan’da belaya giren Sovyetler’in Arap iç işlerinden çekilmesini beraberinde getirmişti.

Yine o dönem İsrail’in güvenliğine ayarlı Amerikan politikasında İran ve Suudi Arabistan’ın yeri hayatiydi. İsrail’e ‘Arap öpücüğü’ sayılan Camp David’le Amerikan düzenindeki sacayağında dizin değişmiş; İran’ın yerini Enver Sedat’ın Mısır’ı alırken Suudi Arabistan petrol tedarikçisi ve ‘operasyonlar finansörü’ olarak yerini korumuştu.

***

Rusya, 2015’te Suriye savaşına müdahil olarak Ortadoğu’da yeniden kendi hikâyesini yazmaya koyulduğunda Sovyetler'den bakiye müttefikine vefasını gösteren ama İsrail’i de kollayan bir yol haritası tutturdu. İsrail, Suriye’de her istediğini yapabileceğine dair özgüvenini Rusya’nın kendi radar ve füze sistemini köreltmesine yani bu ülke üzerindeki hava sahasını kapatmamasına borçluydu. Aynı şey IŞİD ile savaş gerekçesiyle Suriye hava sahasında aktif olan ABD ve müttefikleri için de geçerli.

İsrail bu sayede, en aymaz ve en dokunulmaz halde Suriye’yi felç etme hakkını kendinde gördü. Rusya, kalkan olduğu Suriye’yi bu şekilde aşağılayan İsrail’e göz yumdu, ‘İran gerekçeli’ saldırganlığına tahammül etti.

İsrail, artık kendinden ne kadar eminse, 17 Eylül’de Suriye’nin Lazkiye kentinde bir tesise saldırırken hassas donanımlı Rus istihbarat uçağını kendine siper etti. Suriye savunması, Rus SA-5 füzesiyle İsrail jetlerine niyet Rus IL-20 uçağını vurdu. Bir tuzakla gelen bu ‘dost ateşi’ bir ihtimal Moskova ile Şam’ın arasını açsaydı Tel Aviv için ballı bir sonuç olurdu. Lakin bu bir hesap hatasıydı ve öyle olmadı. Moskova, Tel Aviv’den gelen Hava Kuvvetleri Komutanı Amikam Norkin başkanlığındaki heyetin 40 sayfalık hikâyesine ‘Lazım değil, sende kalsın’ muamelesi yaptı. Rus Savunma Bakanlığı 23 Eylül’de kendi radar görüntüleri eşliğinde Rus uçağını F-16’ların nasıl yem yaptığını ortaya koyup İsrail’i ‘özentisiz suçlu’ ve ‘nankör’ ifadeleriyle doğrudan sorumlu tuttu. Bakanlık, İsrail uçakları Suriye hava sahasına girerken ya da Rus uçakları İsrail’e yaklaşırken ikili mekanizmayı çalıştırmakla kalmayıp başka konularda da Tel Aviv’e yardımcı olduklarını ama bunun karşılığının 15 Rus askerinin öldüğü düşmanca tavır olduğunu kaydetti.

Rusya’nın İsrail’e kıyakları arasında İsrailli askerlerin cesetlerinin aranmasına yardımcı olmak, Halep’teki Yahudi mirasını korumak, İran bağlantılı milislerin Golan sınırından önceleri 85 km, sonraları 140 kilometre uzak durmalarını temin etmek de var.

Rusya, İsrail’le 2015’te vardığı anlaşmaya kendisinin sadık kaldığını söylüyor. Buna göre son üç yılda Rus güçleri 310 kez İsrail hava sahasına yakın uçuşları önceden karşı tarafı bildirdi. İsrail ise bunu topu topu 25 kez yaptı. Üstelik saldırıya çok az kala.

İsrail, Rus öfkesini kolayca yatıştırabileceğini düşünürken Moskova hiç kimsenin beklemediği ölçüde kararlı bir karşılık vererek üç ayaklı önlem paketi ilan etti:

- 2013’te İsrail’in hatırı kırılmasın diye teslim edilmeyen S-300 füze savunma sistemi iki hafta içinde Suriye’ye gönderilecek.

- Suriye hava savunma komuta merkezlerine otomatik kontrol sistemi getirilecek. Bu sistem içinde koordinasyonu sağlayacak, hedefe en uygun yanıtı verecek yeri tayin edecek ve Rus uçaklarını tanıma imkânı sunacak.

- Suriye’ye uydu seyir sistemleri, uçaklardaki radarlar ve iletişim sistemlerine yönelik sinyal bozucu temin edilecek. İsrail’in Akdeniz’deki sistemleri de bundan etkilenecek.

***

Moskova ile ilişkileri kurtarmaya ve S-300 transferinden caydırmaya çalışan İsrail, yine de Suriye’de İran’ı önlemeye dönük saldırılarına devam etmekten bahsediyor. İsrail, Suriye’nin elindeki Rus malı S-75, S-200, Buk ve Pantsir hava savunma sistemlerini rahatlıkla aşabiliyordu. 250 km menzili olan S-300, İsrail’i daha dikkatli olmaya, daha fazla planlama yapmaya ve her adımını iki kez düşünmeye zorlayacak. Akdeniz’deki uydu navigasyonlarını da etkileyecek olan sinyal karıştırıcı da İsrail’in işlerini zorlaştıracak. Sistem kurulur da işlerse normal beklenen sonuçlar bunlar.

İleri bir önlem olarak da Rusya, halihazırda Suriye’nin düşmanları tarafından kullanılan hava sahasını kapatılabilir. Rus güçlerine yönelik tehlikeli durumların tekrarlanması halinde kendi sistemlerini de kullanabilir. Bunlar kötümser senaryonun alt metnine girenler.

Beri tarafta işin reel politiği başka bir şey söylüyor. Sonuçta Rusya bu adımı caydırıcı olsun ve İsrail’i frenlesin diye atıyor. Fakat Suriye’nin tüm hava sahasını kapsayacak ölçüde S-300 temin edip etmeyeceği, dahası bunları zamanında operasyonel hale getirip getirmeyeceği konusunda tereddütler mevcut.

İsrailliler de ABD’nin de yardımıyla bu işi tavsatabileceklermiş gibi davranıyor. Kuşkusuz Suriye’de lehte sağlanan gidişatı tersine çevirmesinler diye ABD ve İsrail’i tamamen karşısına almaktan kaçınan Rus siyasetindeki bu yaklaşımın temelde değiştiği söylenemez. Sanki bu tür aymazlıklar tekrarlanmasın, Rusya da yanıt vermek durumunda kalmasın, iki güç karşı karşıya gelmesin anlayışı hakim. Ki Rusya ile İsrail arasındaki askeri koordinasyon sürecek. Yani Rusya kesinlikle bundan böyle Suriye’den uzak dur demiş değil. Bu da İsrail tarafında stratejik dengenin değişmeyeceği yönündeki iyimserliğin nedeni. Elbette bunların hepsi İsrail’in Rusya ile mutabakatının dışına çıkıp çıkmayacağına bağlı.

Bununla birlikte artık İsrail için sağlam bir Rus garantisinden söz edilemez. Rus Savunma Bakanlığı’nın sözünü ettiği İsrail’e yapılan iyiliklerin sayısı azalabilir.

***

Gerçekten de S-300 tam anlamıyla devreye sokulursa İsrail’in hareket kabiliyeti sınırlanır. Bu olasılık İsraillilerin sinirlerini bozuyor. Yine de İsrail Başbakan Benyamin Netanyahu “İran’a karşı Suriye, Irak, her yerde eyleme geçeceğiz” diyerek hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam ediyor. Eski askeri istihbarat şefi Amos Yadlin, Tel Aviv’de başkanlığını yaptığı Ulusal Güvenlik Etütleri Enstitüsü’nün sitesinde, Zvi Magen ve Vera Michlin-Shapir ile birlikte kaleme aldığı yazıda, Rusya’nın aldığı önlemlerin stratejik dengeyi değiştirmeyeceğini savundu. Hatta İsrail’in yeni durumun üstesinden geleceğini ve F-35’lerle S-300 kalkanını vurabileceklerini kaydetti. Bütün bunlar İsrail’in kolay kolay saldırganlıktan vazgeçmeyeceğinin işaretleri. Ama bu çıkışlar afalladıkları gerçeğini de değiştirmiyor. Tam da Haaretz yazarı Gideon Levy’nin dediği gibi:

"Yıllar sonra ilk kez başka bir devlet, İsrail’e gücünün sınırlarını, istediği her şeyi yapamayacağını, oyunda yalnız olmadığını, ABD’nin her zaman onu koruyamayacağını ve zarar vermenin de bir sınırı olduğunu gösterdi. Lübnan’ın hava sahasında kol geziyor, kendisininmiş gibi; Suriye hava sahasında bombalıyor, orası Gazze hava sahasıymış gibi… Birden biri çıkıp ‘İşte orada dur’ dedi. En azından Suriye’de… Her ülkenin bombardıman jetlerine karşı kendini savunmak için silah edinme hakkı var, Suriye dahil, kimsenin bunu zorla engelleme ruhsatı yok. Bu basit gerçek şimdi İsrail’in kulaklarında acayip çınlıyor.”

***

Rusların bir de tarihten benzer acı hatırası var. O hatıra da dirilmiş gözüküyor. İsrail, 30 Haziran 1970’de Kahire’nin davetiyle Mısır’da konuşlanmış Rus uçaklarına Süveyş’in batısında pusu kurmuş, 5 adet MiG-21 vurulmuş, dördü vurulduğu yerde biri üsse dönüşte düşmüş, pilotlardan da dördü ölmüştü. Ruslara göre o vakit İsrail’in amacı çatışma çıkartıp Fransız ve Amerikan güçlerini Sovyet güçlerine yanıt vermeye zorlamaktı. Elbette bugünün Rusya’sı, 1969-1970’de İstinzaf Savaşı’nda Mısır’a cesaret veren Kafkas Operasyonu’nu tekrarlayacak değil. Öyle bir niyeti de yok.

Rusya, Ortadoğu denklemine girerken önünde uzun soluklu bir maraton öngörüyor. Hissettire hissettire ama çok fazla ürkütmeden gidiyor. Bu hamleler Suriye ile sınırlı kalmayacaktır. Suriye’yi, dolayısıyla kendi stratejik varlığını güvenceye aldıktan sonra sorunlu başka alanlarla da ilgilenmenin yollarını arayacaktır. Amerika’yı dengelemek isteyip de davetkâr duran aktörler az değil. Sözün gelimi Irak yakın plandaki ülkelerden biri. Irak’ta ABD’yi ‘güvenlik ortak’ olarak görmeyen siyasi-askeri aktörler Rusya’ya teveccühten yana. Trump yönetimi, elçiliği Kudüs’e taşıdıktan sonra Filistin davasını İsrail lehine tamamen bitirmeye matuf yeni Ortadoğu barış planını açıklamaya hazırlanırken bölgede gözler alternatif çıkışlar yapabilecek aktörleri arayacaktır. Ruslar her şeyin üzerine atlamasa da temkinli nüfuz stratejisiyle boşluklara ilerleyecektir.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.