YAZARLAR

YEP: İlk tuğla yanlışken duvar nasıl doğru olacak?

Kurdaki yanlış hesaplama enflasyon hesaplamasını, petrol fiyatları öngörüsündeki iyimserlik cari açık ve ithalatı etkiliyor. Sonuç olarak bu faktörler bir araya gelerek, ülkenin büyüme öngörüsünde belirleyici oluyor. Yani en baştaki tuğla yanlış koyulunca doğru bir duvar inşa edileceğini beklemek iyimserlik değil, naiflik oluyor.

Türkiye ekonomisindeki sarsıntıya karşı çeşitli kurumlar tedbir almaya devam ediyor. Merkez Bankası’nın 13 Eylül’deki 6.25’lik faiz kararından sonra, Hazine ve Maliye Bakanlığı'nca Orta Vadeli Program (OVP)-Yeni Ekonomi Programı (YEP) 20 Eylül Perşembe günü ilan edildi. Bakan Berat Albayrak tarafından açıklanan program beraberinde çeşitli tartışmalar getirdi. Orta Vadeli Programlar Türkiye ekonomisinde belirli hedefler uyarınca açıklanıyor, yani yeni değil. Bu sefer gözlerin açıklanacak programa dönme nedeniyse Türkiye ekonomisinde yaşanan kriz. Her ne kadar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Kriz mriz yok, bunlar manipülasyon” demiş olsa da Bakan Albayrak durumu sarsıntı olarak ele aldı.

Yeni Ekonomi Programı dikkate alındığında içeriğinin tasarruf, enflasyon, büyüme, cari açık, istihdam gibi ana başlıklar altında toplandığı görülüyor. Program ve projeksiyonu yakından incelendiğinde bazı temel göstergelerin basit sağlamayla yanlış hesaplandığı anlaşılıyor. Döviz kurundan petrol ve enerji öngörüsüne kadar bazı sorunlar barındıran başlıkları ele alarak programa dönük yorumda bulunmak yerinde olacak.

PROGRAMDA NELER VAR?

Yeni Ekonomi Programı 2018-2021 yıllarında enflasyon, istihdam, enerji, cari açık, büyüme gibi alanlarda bir projeksiyona sahip. Programdaki bu öngörülere bakalım.

Kaynak: Orta Vadeli Program, https://www.memurlar.net/common/news/documents/776254/11246yeni-ekonomi-programipdf.pdf

YANLIŞ HESAP BAĞDAT’TAN DÖNER Mİ, BUNUN İÇİN BEKLEMEYE DEĞER Mİ?

Programda seçilen başlıklar dışında başka veriler de mevcut. Bakan Albayrak programı ilan ederken üç temel dinamiğin hedeflendiğini ifade etti: Dengeleme, disiplin ve değişim. Öncelikle böylesi programların en büyük sorunları, küsurata kadar her alanda oran paylaşmaları. Daha önce IMF, Dünya Bankası, OECD gibi kuruluşların tahminlerinde verdikleri küsuratlar defalarca fiyaskoyla noktalanmıştı. Bakanlık piyasadan gelen gerçekçilikten uzak tahminler eleştirisini, küsuratlarına kadar rakamlar paylaşarak ciddiye aldığını göstermiş. Ancak bunların hepsinin birer öngörü olduğu ve bu kadar ayrıntılı tahminin sorun barındırdığını ifade etmek gerekiyor.

Programa dönük ikinci en büyük sorun, temel fizik derslerinde akıllarda kaldığı gibi, “normal şartlar” ibaresi altında tahminlerin yapıldığı. Hatta bazı kalemlerin hesaplanışında buna da uyulmadığı. Bir örnek vermek gerekirse, 2018 için dolar kuru yıllık ortalama olarak 4.90 olarak görülmüş. Bakanlık bir dolar kuru tahmini koymamış ancak TL cinsinden olan GSYH, dolar cinsinden olana bölündüğünde kur ortaya çıkıyor. Örneğin 2018 için GSYH TL olarak 3.731 milyar TL, dolar olarak 763 milyar dolar. Bu iki veri uyarınca 2018 için ortalama dolar kuru 4.90 oluyor.

2018 yılının ilk sekiz ayında dolar kurunun ortalama fiyatı 4.32 olarak görülüyor. Kalan dört ayda dolar kuru aylık ortalamada 5.72 olursa programdaki tahmin tutuyor. Halihazırda eylül ayında dolar kuru 6 liranın hiç altına düşmedi. Eylül ayı ortalamasını 6.20 olarak alırsak ve kalan ayların da eylül ayı gibi olacağını varsayarsak 2018 dolar kuru ortalaması bakanlığın iddia ettiği gibi 4.90 değil, 5 lira oluyor. Yani program daha ilk örneğinde yalnızca eylül ayında bile kendi tahminleriyle çelişiyor. Ekim, kasım ve aralık aylarında programa göre radikal bir önlem öngörülmüyorsa, bu kur tahmini nasıl yakalanacak? Kurdaki bu yanlış hesaplama diğer kalemlerin de hesaplanma ve öngörüsüne, örneğin enflasyona, etki etmeyecek mi?

.

PETROLDE AŞIRI İYİMSERLİKLE HESAP YAPMA

Orta Vadeli Program'ın öngörüsünde dikkat çeken bir diğer unsur petrol fiyatları ve buna dönük enerji, ithalat, cari açık tabloları. Petrol piyasasındaki en büyük sorunlardan biri fiyat tahminlerinde yaşanır. Çünkü fiziki ve finansal koşullar, arz talep dengesi, küresel konjonktür gibi doğrudan ve dolaylı olarak pek çok faktör ve gelişmenin etkili olduğu petrol fiyatlandırma sistemi var.

2000’lerin başından itibaren fiyatlandırmada fiziki etkenlerden ziyade finansal faktörler piyasa daha fazla etki ediyor. Tam da bu nedenle 2014’te petrol fiyatlarında 2016’da 30 dolarlara kadar inen düşüş eğilimi arz talep dengesinden kaynaklanmadığı için net bir biçimde açıklanamıyor. Buna rağmen, arz cephesi yani ihracatı ülkeler bütçe hesaplamaları yaparken petrol fiyatlandırmasında genelde kötümser senaryoyu tercih eder ki bütçe planlaması doğru yapılsın ve açık verilmesin. İthalatçı ülkelerin de genel olarak eğilimi bu yönde oluyor.

Orta Vadeli Program'da 2018 petrol fiyatları tahmini gerçekçi. Ancak 2019 itibariyle petrol piyasası gibi pek çok değişkenin etkili olduğu bir denklemde rakamlar gittikçe iddialı bir hal alıyor. Uluslararası Enerji Ajansı ve ABD Enerji Dairesi öngörüleri dikkate alındığında 2019 itibariyle fiyatların 75 dolara yaklaşacağı, 2020’deyse 75-80 dolar arasında seyredebileceğinin altı çiziliyor. Orta Vadeli Program'ın en çarpıcı kısmı da burada geliyor. Bakan Albayrak’ın da dediği gibi "BAKIN BURASI ÇOK ÖNEMLİ": Enerji alanında iki önemli kuruluşun verileri 2020 için 70-75, 2021 için 75-80 dolar bandını işaret ediyor. Bakanlıksa 2020’de petrol fiyatlarını 69.7, 2021 için de 67.0 olarak öngörmüş. Küçük gibi görünen bu farklar, 2017’ye göre cari açığının yüzde 83’ü enerjiden gelen bir ülke için sorunlu bir zemin yaratıyor. Peki nasıl?

Program detaylı incelendiğinde enerji ithalatı, 2018’de 46, 2019’da 43, 2020’de 44.3 ve 2021’de 45.2 milyar dolar olarak öngörülmüş. Bu hesaplamada petrol varil fiyatı özellikle 2020-2021’de diğer kurumların tahminlerinden uzak. Dahası kur hesaplamasının da başından sorunlu olduğu hesaba katılmalı. Bu tür hesaplamalar zincirleme etkiye sahip olduğu için hem benzin zamlanacak hem cari açık beklentisi çökme riskiyle karşı karşıya kalacak.

TÜRKİYE PETROL BULMADIYSA NASIL ENERJİ İTHALATI AZALACAK?

Türkiye yüksek düzeyde enerji ithalatına bağımlı bir ülke. Isınmadan elektrik üretimine kadar ithal enerji ülkenin temel enerji girdisi. Örneğin 2017’deki 47.4 milyar dolarlık cari açığın yüzde 83’ü yani 37.2 milyar doları enerji ithalatından kaynaklanmıştı. Şunun da altını çizmek gerekiyor ki Türkiye sadece enerji ithal etmiyor. Örneğin termik, doğal gaz, HES ve RES gibi santrallerin yapımında kullanılan makine ve ekipmanın büyük bir kısmını da ithal ediyor. Bunlar da cari açığa dahil edildiğinde durum daha da vahimleşiyor.

Bakan Albayrak programı açıkladığında yerli kaynaklarla enerji üretimini hedeflediklerini söyledi. Halihazırda Eskişehir gibi şehirlerin isminin anıldığı santralleri düşünürsek yerli kaynaktan kastın kömür olduğu açık. Ancak Türkiye’de kullanılan kömürün yarısı ithal ediliyor. Elektrik ayağını bir yana bırakırsak, her yıl farklı bölgelere doğal gaz ile ısınma sistemleri döşeniyor. Yani daha önce kömürle ısınan bazı bölgeler de doğal gaz alanına dahil edildi. Isınma alanında doğal gaz önemli bir kalem. Ulaştırmadaysa akaryakıt yani petrol.

Türkiye elektrikli araçlar konusunda teşvik edici bir vergi düzenlemesine sahip değil. İnsanların durduk yere daha pahalı olan elektrikli araçlara geçmesini beklemek çok iyimser olur. Yani orta vadede petrol üretiminin azalması için bir neden görünmüyor. Ayrıca yenilenebilir enerji konusunda Türkiye’nin çok istekli davranmadığını da sır değil. Bu noktadan hareketle yıllar içerisinde azalması beklenen enerji ithalatının nasıl yapılacağı hâlâ muamma.

Kurdaki yanlış hesaplama enflasyon hesaplamasını, petrol fiyatları öngörüsündeki iyimserlik cari açık ve ithalatı etkiliyor. Sonuç olarak bu faktörler bir araya gelerek, ülkenin büyüme öngörüsünde belirleyici oluyor. Yani en baştaki tuğla yanlış koyulunca doğru bir duvar inşa edileceğini beklemek iyimserlik değil, naiflik oluyor.


Mühdan Sağlam Kimdir?

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzadığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir.