YAZARLAR

'Stratejik müşteri' ve İdlib çengeli

Abartılı rakamlarla, “Orada 3 milyonun üzerinde sivil var, askeri operasyon felaket olur” uyarısının gölgesinde pazarlığın düğümlendiği iki nokta var: Biri yeniden inşa sürecine Türkiye’nin alınması, diğeri Şam’la masaya oturan Kürtlere özerklik tanınmaması. Türk askeri varlığının sonlanmasıyla ilgili pazarlıklar da doğrudan bununla ilintili hale gelecek. Tabii üçüncü talep Türkiye destekli grupların siyasi süreçle Şam’da iktidarın paydaşı olması.

Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Vladimiroviç Putin, 24 Ağustos’ta, NATO’daki ‘stratejik ortağı’ ABD ile ‘papaz olmuş’ Türkiye’nin üç stratejik koltuğunda oturan temsilcilerini ağırlıyor: Diplomasinin başı Mevlüt Çavuşoğlu, savunmanın başı Hulusi Akar ve istihbaratın başı Hakan Fidan. Konu Suriye, özelde İdlib. Yani Şam’ın efendisi olma hayallerinin bitirildiği yer. Bu hayali batıran aktörün önünde son çıkış pazarlığı.

Rus uçağını düşürüp bir de “Gerekirse yine düşürürüz” diye efelenmenin telafisi 3 yılda çok su kaldırdı. En yalın ifadeyle Türkiye’nin müttefikleriyle birlikte beslediği bütün silahlı gruplar ‘kurtarılmış’ bölgelerden yine Türkiye’nin katkılarıyla giriş kapısının eşiğine kürendi. Hamasetle heveslerini köpürtenler, son hamlede şah-mat kabilinden “Al cihatçılarını” lafının edileceği bir sipere sıkıştırıldı. Zor durum!

Ruslarla arayı düzeltmek için araya bir sürü stratejik proje girerken ekonominin de ‘ihanet edeceği’ tuttu. Şimdi Putin’in karşısında geleneksel ortaklarıyla da devreleri yakmış bir Türkiye duruyor. Siyaseten kendi ayaklarına gemici düğümü atmış, cepkeni de boşanmakta olan!

“Ortadoğu’da bizden habersiz yaprak kımıldamaz” dedirten özgüven patlamasından sınırlara tutunmuş küçük ‘Talibanıstan’a zeval gelmesin ki biz de savaş ganimetinden pay alalım çırpınışı. Perde inecek de bari itibarlı insin telaşı. Bunun için Moskova çıkarmaları ardı ardına geliyor. Bu gidişle diplomasinin kara kitabında ‘Moskova Yolu’ ara başlığının altına çok şey yazılacak gibi!

Çavuşoğlu bu temasları “Rusya bizim için stratejik bir ortaktır” sözüyle bir güzel cilaladı. Bu ‘stratejik’ sözüne diplomaside bir süre kısıtlama getirmenin bir yolu olsa keşke. Belki ilişkilerin içeriğinden hareketle Türkiye için münasip düşen ‘Stratejik Müşteri’ ifadesidir. Gaz alıcısı, nükleer teknoloji alıcısı, S-400 alıcısı vs. Henüz her seferinde Rus gümrüğünden ters yüz edilen ihracatçısına zehirsiz-ilaçsız sebze ve meyve paketlemesini öğretememiş ülkenin stratejik bağlamlardaki yerini tarif etmek hayli güç. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un tanımı daha dürüstçe: “Ankara ana ticari ve ekonomik ortaklarımızdan biri.”

Karşılıklı güvene dayanan, dengeli ve istikrarlı Türk-Rus ortaklığı kuşkusuz bölge için çok olumlu sonuçlar üretebilir. Ama Türkiye, Washington’la gerilimlere rağmen NATO’nun Rusya’yı Karadeniz havzasında bloke etme oyunlarının hâlâ bir numaralı ortağı. Ankara, Soğuk Savaş’tan miras bütün hesaplaşmaların içinde. İki ülkenin birbirine karşı bagajları hâlâ dolu. İlişkileri anlamlı kılacak olan güven başlığının altı boş.

Yine de Batı ile kavgalıyken Rusya çalınacak bir kapı. Putin de Türkiye’nin pozisyonunu son derece elverişli görüyor ve bütün gel-gitlere rağmen ilişkileri derinleştirebildiği kadar derinleştiriyor. Bununla hem Trans-Atlantik İttifakı’ndaki çatlağı büyütüyor hem de Suriye’de Türkiye’nin etkisini kendi lehine çeviriyor.

***

Suriye’de henüz iş bitmedi ve birçok yerde düğümü çözen Astana süreci en kritik boğum noktasına geldi. İdlib, ardından Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı ile kontrol ettiği bölgelerin akıbeti ilişkilerin Aşil topuğunu oluşturuyor. Putin, Erdoğan’ın katkılarıyla daha az masraflı ve daha az gürültülü bir operasyonla İdlib’i temizlemek istiyor. Erdoğan “Operasyon felaket olur” diye direttiğinde de “O zaman kendin hallet” restini çekiyor. Ki iddialar doğruysa son Moskova görüşmesinde Türkiye heyetine İdlib’deki halledilmesi istenilen yerlerin koordinatları bile verildi.

El Kaideciler, ‘pragmatist-ılımlı’ El Kaideciler, eski El Kaideciler, El Kaidecileri yeterince sert bulmayan hakiki El Kaideciler, El Kaide’den beri olduğunu söyleyip El Kaide çizgisinde olanlar ve El Kaidecilerin kader ortağı İhvancılarla dolu bir bölgeyi Türkiye nasıl halledecek? Ama pek cesurlar, “Halledemeyiz” demiyorlar. Temmuzda İdlib operasyonu için ilk işaret fişeği yakıldığında “Ilımlıları teröristlerden ayırmak” gibi imkânsız bir göreve atladıkları biliniyor. “Ilımlılar” dedikleri pek çok örgüt anlayış olarak terör listesindeki Heyet Tahrir el Şam’dan (HTŞ) çok da farklı değil. Artık ölçü el verenler ve vermeyenler!

Tam olarak neyin konuşulduğunu kendilerinden başka bilen yok. Eğer masaya konulan çözüm önerisi, İdlib’in ‘terörist’ örgütlerden arındırılıp Türk ordusunun kontrolüne bırakılması ise bunu reddedip Türkiye’ye düşmanlık ilan etmeye hazır örgütler var. Ayrıca Rusya ve Suriye de Türkiye’yi El Bab, Cerablus, Azez ve Afrin’den nasıl çıkaracağına kafa yorarken bir de İdlib’i Fırat Kalkanı’na katmak istemiyor.

Eğer çözüm, bu örgütlerin Fırat Kalkanı bölgesine transfer edilmesiyse bu da birinci öneriyle aynı tepkiyle karşılaşacaktır. Bu kaçınılmaz sonu bir sahne daha geciktirmek anlamına geliyor.

Eğer çözüm, Türkiye’nin nazının geçtiği örgütleri Ulusal Kurtuluş Ordusu çatısı altında birleştirip diğerlerini askeri yolla temizlemek ise bunun da açmazları var: Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun bileşenleri Dera’daki gibi bir çözüm modelini reddediyor ve İdlib’i sonuna kadar savunmaktan bahsediyor. Yani bu örgütler Astana sürecini henüz kabullenmiş değiller. Bunlar ‘teslimiyet’ anlamına gelen bir pozisyona çekildiklerinde içlerindeki radikal unsurların HTŞ ya da Hurras el Din gibi El Kaideci koalisyonlara katılmaları muhtemel.

HTŞ Komutanı Ebu Muhammed el Colani kendi grubunu “Suriye’de Sünnilerin en büyük savunucusu” ilan ederken güney cephesinde başvurulan rejimle uzlaşma modelinin kuzeyde tekrarlanmayacağını vurguladı. "Devrimin silahları ve cihat kırmızı çizgimizdir, bunlar pazarlık masasına konulmayacak. Halep’teki halkımızı sağlam durmaya çağırıyoruz. Mücahitler sizi yüzüstü bırakmayacak” diyen Colani, Türkiye’nin İdlib’i çevreleyen gözetleme noktalarıyla ilgili de “Bunlara güvenemeyiz çünkü siyasi pozisyonlar her an değişebilir” ifadelerini kullandı. Yani seçenek ne olursa olsun İdlib savaşmaya kararlı bir cephe barındırıyor.

Öneri, siyasi çözüm oluncaya kadar İdlib’e dokunulmamasıysa bu konuda da Rusların ikna edilmesi zor. Lavrov, Çavuşoğlu ile ortak basın toplantısında gayet net konuştu:

“İdlib’de gerilimi düşürme bölgesi oluşturulurken kimse bunu, Nusra Cephesi başta olmak üzere teröristlerin sivilleri kalkan olarak kullanabilmelerini temin için önermedi. Dahası bunlar orada eli kolu bağlı oturmuyor. Burayı Suriye ordusunun mevzilerine saldırmak için kullanıyorlar. Buradan Hmeymim’deki Rus üssüne saldırmak için gönderilen onlarca insansız hava aracı, yaklaşık 50 tane, düşürüldü. Çatışmadan kaçınmak ve sivil kayıpları en aza indirmek için elimizden geleni yapıyoruz. Liderlerin (Tahran zirvesinde) bunu bütün detayları ile tartışacaklarından eminim.”

Suriye’de cehennem kazanını kaynatıp usulca kenara çekilenlerin sessizliği pek manidardı. Nihayet ABD, Fransa ve Britanya Rus-Türk pazarlığının tam ortasında “Kimyasal saldırı olursa Suriye’yi cezalandırırız” tehdidinde bulundu. Ruslara göre, İdlib’deki gruplar bir yandan Hama ve Halep’e saldırmaya hazırlanırken diğer yandan kimyasal saldırı komplosu tezgâhlıyor. Rus Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov dün komplo ile ilgili yer ve tarih bile verdi:

"Önümüzdeki 2 gün içinde Habit'in 6 kilometre güneyindeki Kafr Zayta yerleşim biriminde roket atarlarla kimyasal maddeler içeren patlayıcılar kullanılarak saldırı gerçekleştirilmesi planlanıyor."

Bu tür bir senaryo Rusya ve Türkiye’nin ortak çözüm bulma arayışını torpiller ama Rusya’yı durdurmaz. Doğu Guta’da olduğu gibi.

***

İdlib’de tarafların pozisyonu ortadayken askeri bir hesaplaşma nasıl seçenek olmaktan çıkartılacak? Ayrıca tartışmalar sadece askeri operasyonla mı sınırlı? Tek dertleri siviller mi? İşin bu kadar uzamasının altında başka hesaplar yok mu?

Çobanbey ve Cerablus’tan El Bab’a kadar askeri harekât düzenleyip havadan ve karadan bombardımanla Afrin’e giren bir güç “Askeri operasyon felaket olur” argümanı kullanıyor. Allah’tan Saray’ın başdanışmanlarından biri, 31 Mart’ta CNN Türk’te gayet açık sözlüydü. “Rusya hava sahasını açmasaydı bırakın El Bab'a ve Afrin'e girmeyi, insansız hava aracı bile uçuramazdık" dedikten sonra bu sayede ihalelerde büyük pastayı Türk müteahhitlerin alacağını söyleyerek işimizi kolaylaştırdı. Gerçi Erdoğan da ta 2012’de bir mermer fabrikasının açılışında Suriye’de yapı sektörüne çok iş düşeceğini müjdelemişti. Vekâlet savaşlarının ganimeti de bu olsa gerek! Yık-Yap-Kazan!

Defalarca yazdık ama mecburen tekrar olacak; abartılı rakamlarla, “Orada 3 milyonun üzerinde sivil var, askeri operasyon felaket olur” uyarısının gölgesinde pazarlığın düğümlendiği iki nokta var: Biri yeniden inşa sürecine Türkiye’nin alınması, diğeri Şam’la masaya oturan Kürtlere özerklik tanınmaması. Türk askeri varlığının sonlanmasıyla ilgili pazarlıklar da doğrudan bununla ilintili hale gelecek. Tabii üçüncü talep Türkiye destekli grupların siyasi süreçle Şam’da iktidarın paydaşı olması. En önemlisi ilk ikisi. Rusların İdlib pazarlığı sırasında Türkiye’nin “Göç dalgası olur” itirazına karşı önerdiği mültecilerin dönüşüyle ilgili mekanizma da eninde sonunda bir inşaat ortaklığına dönüşebilir. Ki yeniden inşa ile ilgili diplomasi dışı kanallar da devrede. Rusya ile tüm konuşmaların alt metninde artık bu beklenti var.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.