YAZARLAR

İran yaptırımları Türkiye'yi nasıl etkiler?

Türkiye’nin gerek ekonomik krizde olması gerek sorunlar barındıran dış politikası nedeniyle gerilim yaşadığı adreslerden biri de ABD. Nitekim Andrew Brunson davası sonrasında ABD’nin Türkiye’ye dönük yaptırımları gözetildiğinde ABD, Türkiye ile yapılacak müzakerelerde Türkiye’nin İran ile ticari ve enerji ilişkilerini askıya alması şartını getirebilir.

Küresel gündemin son iki haftasında ABD’nin uygulamaya başlayacağı İran yaptırımları var. ABD yaptırım politikası konusunda Kuzey Kore, Rusya, Türkiye ve İran gibi pek çok ülkeye dönük bir strateji izliyor. Benzer biçimde Avrupa Birliği, BM gibi bölgesel ve küresel örgütler de yaptırımlar konusunda önemli örnekler sundu. Yaptırım denildiğinde her ne kadar akla Batılı devletler geliyor olsa da dünya genelinde sık sık başvurulan bir politika aslında yaptırım.

Yaptırım kavramı veya ambargo, uluslararası ilişkiler literatüründe bir devlet, devletler grubu ya da örgüt aracılığıyla diğer bir devletin istenen çizgiye getirilmesi demek. Kavram yeniymiş gibi görünmekle beraber örneklerine Atina Şehir Devleti’nde de rastlanıyor.

Kavram, küresel sistemindeki dönüşüm ve dinamikler uyarınca kapsayıcı bir nitelik kazanmış durumda. Savunma alanına getirilen kısıtlamalar, sağlık, ekonomi, temel enerji kaynakları gibi başlıklar son dönemlerde yaptırım stratejilerinin adım adım uygulanan kolları arasında yer alıyor.

Her ne kadar yaptırım kavramının hedefinde genelde bir ya da birden fazla devlet yer alıyor olsa da yaptırımların etkisi yalnızca hedef alınan merci ile sınırlı kalmıyor. Aracı kurumlar, buna bağlı alt sektörler ve devletin durumu, ekonomik, askeri ve siyasi gücü uyarınca küresel etkilere de neden olabilir. Bir örnekle açıklamak gerekirse; petrol zengini bir devlete enerji alanında kısıtlamalar getirildiğinde tedarikçiler, aracı kurumlar, taşımacılık sektörü ve küresel petrol piyasası da bu kısıtlamalardan etkileniyor.

ABD YAPTIRIMLARI VE İRAN

ABD küresel hegemonik pozisyonu uyarınca yaptırım politikalarına en fazla başvuran devletler arasında yer alıyor. Rusya, İran, Kuzey Kore, Irak gibi ülkeler ABD yaptırımlarının muhatabı oldu. Özellikle 1979’da İran İslâm Devrimi’nin ardından Washington’un en önemli politik araçlarının başında yaptırımlar geldi. 1990’larda İran’ın nükleer faaliyetlerine dönük şüphe uyandırıcı durum sadece ABD yaptırımlarının dozunu artırmadı aynı zamanda BM’nin de sürece dahil olmasına kapı araladı. 2015’te ABD’nin de aralarında olduğu Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ve Almanya’nın İran ile imzaladığı nükleer anlaşma sonrasında BM ve ABD yaptırımları yavaş yavaş kalktı. Peki, yaptırımlar bir ülkenin küresel ve bölgesel hedeflerinden vazgeçmesinde ne kadar etkili?

Öncelikle İran başta olmak üzere seçilen yaptırımlar söz konusu ülkenin ekonomik, siyasi, kültürel, bölgesel, toplumsal ve küresel ölçekteki etkin olduğu alanlar gözetilerek uygulanmaya sokuluyor. Hedef devletin en güçlü olduğu alan neyse ilk olarak oradan zayıflatılmasına çaba harcanıyor. Örneğin enerji zengini ülkelerin teknolojiye erişimi, ürün ihracatına dönük kısıtlar bu anlamda akla gelen ilk uygulama alanları. Şirketlere, bankalara, finansal kuruluşlara ve şahıslara getirilen kısıtlamalar da yaptırım sepetlerinde kendine yer buluyor.

İran’a dönük yaptırımların etki doğurup doğurmayacağı sorusu 6 Ağustos’ta ABD Dışişleri Bakanlığı himayesinde gazetecilerle gerçekleştirilen telekonferansta yaptırımları basına aktarmakla görevli üst düzey yetkililere yöneltildi. Her üç yetkili de yaptırımların etkisini anlamak için İran ekonomisinin durumuna bakmanın yeterli olacağını ifade ettiler. İran’da 2015’e kadar uygulanan yaptırımlar ekonomik modernleşme ve kalkınma açısından ülkenin geri sıralarda yer almasına neden oldu. Ancak şunun altını çizmek gerekir ki o dönemde uygulanan yaptırımlar bir devletin tek taraflı politikasından ziyade BM Güvenlik Konseyi’nin kararına dayanıyor ve tüm BM üyesi devletleri bağlıyordu. Dolayısıyla ABD yaptırımlarının tek başına böyle bir etki doğuracağını iddia etmek zor, çünkü ABD yaptırımları ABD’yi ve ABD ile iş yapan şirketleri bağlıyor. Örneğin Avrupa ülkeleri hem ilk yaptırım kararı gündeme geldiğinde hem de 6 Ağustos’ta anlaşmaya taraf devletlerin ortak açıklamasında İran ile işbirliğine devam edeceklerini ifade ettiler. Peki bu durumda ABD nasıl bir strateji izleyecek?

ABD’NİN YAPTIRIMLARA KATILIMI ARTIRMA STRATEJİSİ

Büyük merak konusu olan bu duruma dönük hem dünkü brifing toplantısında hem de Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun yaptığı açıklamalar gözetildiğinde devletlerle toplu olarak değil birebir görüşülmesi stratejisine dayandırılacak. ABD, müttefiklik ilişkisi kurduğu ülkelerden İran ile işbirliği yapmamaları ve yaptırımlara katılmalarını isteyecek. Dolayısıyla Washington, aralarında Ankara’nın da olduğu bazı müttefiklerine ricada bulunmak yerine yaptırımlara uyma şartını ortaya koyabilir.

Türkiye’nin gerek ekonomik krizde olması gerek sorunlar barındıran dış politikası nedeniyle gerilim yaşadığı adreslerden biri de ABD. Nitekim Andrew Brunson davası sonrasında ABD’nin Türkiye’ye dönük yaptırımları gözetildiğinde ABD, Türkiye ile yapılacak müzakerelerde Türkiye’nin İran ile ticari ve enerji ilişkilerini askıya alması şartını getirebilir. Bu noktada Türkiye’nin dış politikasında yaptığı bu yanlış hamle, sadece ABD ile ilişkilerin gerilmesi ve ekonomik kayıpla değil, çıkarları uyarınca devam etmesi gereken İran politikasının da sekteye uğramasına sebep olacak.

İRAN YAPTIRIMLARININ İÇERİĞİ VE ETKİLERİ

8 Mayıs’ta uygulanacağı duyurulan İran yaptırımları iki aşamadan oluşuyor. 7 Ağustos’ta yürürlüğe giren ilk yaptırım sepeti İran ile ticari akışta dolar kullanımını, altın, değerli metaller, alüminyum, çelik, ticari havayolu taşımacılığı, İran halıları ve gıdalarının ticaretine yasak getiriyor.

4 Kasım 2018’de uygulanacak olan ikinci yaptırım sepetindeyse petrol, doğal gaz ihracının önlenmesi ve finansal kurumlara dönük yasaklar var. Bunu takip eden 180 gündeyse şahıslara dönük yaptırımlar uygulanacak.

İkinci sepetin uygulanıp uygulanmayacağında iki ülke arasındaki ilişkiler belirleyici olacak. Donald Trump daha önce yaptığı açıklamada ön şart olmadan İran ile görüşmeye hazır olduğunu söylese de İran Devlet Başkanı Hasan Ruhani yaptırımlar yürürlükteyken ABD ile görüşmelerinin söz konusu olamayacağını açıkladı.

Avrupa başta olmak üzere, Rusya, Çin ve Güney Asya devletlerinin yaptırımlara sıcak bakmadığı söylenebilir. ABD'nin kendi müttefiklerini ikna edememişken diğer ülkeleri ikna etmesi de zor görünüyor. Özellikle ABD ile yoğun bir ekonomik savaş yürüten Çin’in hem finansal hem de politik olarak İran’ı desteklediği biliniyor. Benzer biçimde AB üyeleri de İran’dan doğal gaz, petrol almaya devam edeceklerini ve alternatif finansal yollarla İran ile ilişkilerini sürdüreceklerini ifade ettiler.

İran denildiğinde akla gelen diğer önemli bir başlık enerji piyasasının süreçten nasıl etkileneceği. Temmuz 2018’de İran’ın günlük petrol üretimi yaklaşık 4 milyon varildi. Bu durumun farkında olan ABD, Suudi Arabistan ile koordineli biçimde üretimini artırmayı planlıyor. ABD’nin günlük üretiminin 10 milyon varile yaklaştığı dikkate alındığında yakın dönemde ihracatta varlığı güçlenecek. Ayrıca Rusya’nın da üretimi artırmasına muhtemel gözüyle bakılıyor, zira politik bloklaşmalar bir yana petrol piyasasında pazar payını genişletme rekabeti var. Buna bir de Suudi Arabistan ve Rusya’nın petrol gelirlerinin önemli bir paya sahip olduğu ekonomileri düşünüldüğünde İran’ın piyasada cılızlaşması yüksek perdeden bir karşı duruşa sebep olmayabilir. Kısaca petrol fiyatlarında İran kaynaklı büyük bir sarsıntı beklemek yanıltıcı olacaktır.

Özetle ABD’nin tek taraflı olarak aldığı bu karar sadece İran değil, tarihsel müttefikleriyle arasında da gerilime neden olacak. Avrupa ülkeleri İran’ın yanında yer alırken, ABD-Türkiye ilişkilerine İran yaptırımlarının gölgesinin düşmesi muhtemel. Dahası şayet beklendiği etkiyi yaratmazsa sadece müttefikleri açısından değil, ABD’nin Çin ve küresel kamuoyu karşında da zor durumda kalacağı ve hegemonik pozisyonunu kendi eliyle yaralayacağını söylemek mümkün.


Mühdan Sağlam Kimdir?

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzadığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir.