YAZARLAR

Küresel küstahlığın yüzünü kurtaran 105 salvo

Suriyeliler saldırıya ‘Üçlü Saldırı’ adını verdi. Bununla 1956’daki Süveyş Kanalı krizi üzerine Fransa, Britanya ve İsrail’in Mısır’ı vurmasına gönderme yapılıyor. Sanki Arap hafızasına “Artık anlayın” diye seslenen bir anımsatma. 1956 saldırısı, Ortadoğu’nun bağımsız iradesini boğma girişimiydi.

Dün günün erken saatlerinde küresel küstahlık bir kez daha sahnelendi. ABD, iki eski sömürge gücü Fransa ve Britanya ile birlikte Suriye’yi vurdu. 7 Nisan’da Doğu Guta’da düzmece olma ihtimali yüksek bir kimyasal olay üzerine Suriye cezalandırıldı. Bugün Duma’da olması beklenen BM’ye bağlı OPCW heyetinin varacağı sonuç beklenmedi. Bedeli ödettirilen olay, ABD Savunma Bakanı James Mattis’in bile Kongre Silahlı Hizmetler Komitesi’nde “Elimizde sarin ya da klor gazi kullanıldığına dair delil yok” demek zorunda kaldığı bir saldırı ya da komplo. Ve olayın Şeyh Maksud’da Kürtlere kimyasalla saldırdığı için adı ‘Kimyasal Alluş’a çıkmış Zehran Alluş’un Suudi parasıyla kurduğu İslam Ordusu’nun bölgesinde yaşanması da bu üçlünün kararlılığını etkilemedi. İngilizler ve Fransızların delil diye raporlaştırdığı bilgiler sosyal medyadan derleme. Sosyal medyayı besleyen de cihatçı selefilerin ödüllü kurgucusu Beyaz Baretliler. Gerçekler ortaya çıktıkça insanlığa daha çok “Vay beee” dedirttirecek bir parodi.

ABD, Nisan 2017’de Han Şeyhun’daki kimyasal olay üzerine Şairat Üssü’nü Tomahawklarla vururken yalnızdı. Bu kez uluslararası koalisyon kurma yoluna gitti; birlikte Afganistan ve Irak’ı cehenneme çevirdiği Britanya ve Fransa’yı yanına aldı. Vurulan yerler de birden fazla. Pentagon’a göre 3 kimyasal tesis hedef alındı: Şam yakınlarındaki Berze Bilimsel Araştırma Merkezi, Humus civarındaki Şinşar kimyasal silah deposu ve yine aynı bölgede yeraltında bir kimyasal silah deposu.

Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron böylece Esad’ın kimyasal kapasitesinin yıllarca geriye gittiğini savundu. Mattis’a göre kimyasal tesisler yerle bir edildi ama bundan dolayı havada kimyasal yayılma tespit edilmedi. Bunun değerlendirmesini de işin uzmanları yapsın artık. Bu arada buralar daha önce OPCW’in denetiminden geçmiş tesisler.

Pentagon’a göre fırlatılan 105 füze isabet alırken Suriye hava savunma sisteminin önleyici 40 füzesinden hiçbiri isabet alamadı. Suriye savunmasının 71 füzeyi engellendiğini öne süren Rus Genelkurmayı ise hedef alınan yerler, koalisyonun fırlattığı füzeler ve Suriye’nin önlediği füzelerle ilgili şöyle bir tablo çıkardı:

Duvali: 4/4, Dumeyr: 12/12, Blay: 18/18, Şairat:12/12, Mezze: 9/5, Humus: 16/13, Berze-Ceramana: 30/7.

Ruslara göre ABD’lilerin yerle bir ettik dediği Berze ve Ceramana’daki kimyasal tesisler zaten kullanılmıyordu. En fazla isabet alan Mezze üssü de metruktu.

Suriyeliler saldırıya ‘Üçlü Saldırı’ adını verdi. Bununla 1956’daki Süveyş Kanalı krizi üzerine Fransa, Britanya ve İsrail’in Mısır’ı vurmasına gönderme yapılıyor. Sanki Arap hafızasına “Artık anlayın” diye seslenen bir anımsatma. 1956 saldırısı, Ortadoğu’nun bağımsız iradesini boğma girişimiydi.

Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin memnun kalmasına karşın Arap dünyasından çok sayıda örgüt saldırıyı kınadı. Doha ve Ankara’nın gazıyla 2012’de Şam’a sırtını çevirmiş olan Hamas dahil. Bu da geçen yıllara göre havanın değiştiğine delalet ediyor.

***

Sorumsuz bir retorikle üçüncü dünya savaşı korkusu yaşatan ABD ve ortaklarının niyeti epey farklıydı. ABD Başkanı Donald Trump, Rusya ve İran’ı da hedefe koyan tweetleriyle epey ileri gitmişti. Sırasıyla Londra, Washington ve Paris’te Ortadoğu’nun yeni lideri olarak ağırlanan Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman da Körfez’deki ortaklarıyla operasyona katılmanın yollarını aramaktan bahseder hale gelmişti. Öyle bir hava estirildi ki saldırıyla Suriye’nin askeri kapasitesi yerle bir edilecek, Ortadoğu’da oyunbozanlık yapan Rusya’ya dersi verilecek, İran’ın nüfuzu geriletilecek ve Hizbullah’ın beli kırılacaktı!

Ne var ki Rusya’nın sert duruşu, buna bağlı olarak bir dünya savaşının ateşlenme riski, birçok ülkenin saldırıya kuşkuyla bakması, Almanya gibi Batılı müttefiklerin “Biz yokuz” demesi, bizatihi Trump’ın ekibinde çatlak oluşması koalisyonu sınırlı ve tek atışlık bir operasyon seçeneğine itti. Amerikan basınına göre Rusya ve İran’la çatışma riskini ciddiye alan Mattis’in daraltılmış hedef listesi Trump’ı tatmin etmedi. Yeni Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton yıkıcı bir operasyondan yanaydı. Trump daha çok hedef belirlenmesinde ısrar etti ama tam olarak istediği olmadı. Operasyon tamamlandıktan sonra Mattis’in “Rus güçlerinin dahil olma riskini azaltmak için özellikle bu hedefleri seçtik” demesi Rusya’nın caydırıcı bir faktör olduğunun göstergesi.

İsrailliler saldırının düşük yoğunluklu olmasından ve bir işe yaramadığından yakınırken son zamanlarda Batılı müttefiklerine veryansın edip ‘antiemperyalist’ pozlar kesen Türk hükümeti ve ‘cemaati’ salvoları olumlu ama yetersiz buldu. Böylece daha geçen gün Rusya ve İranlı liderlerle verilen üçlü fotoğraf çizik yedi.

***

Uluslararası toplumun yüreğini ağzına getiren sözlü salvolar ve nihayetinde sınırlı saldırı neyi değiştirdi?

Suriye’deki gidişat bundan etkilenir mi?

Kendi kendilerini tuzağa açık hale getirecek şekilde kırmızı çizgiler ilan etmiş olan ABD ve ortakları, Rusya ile kafa kafaya gelmeden tek vuruşluk saldırıyla günü kurtarmış oldular. Sahadaki gidişatın bundan etkileneceğini söylemek mümkün değil. Ki rejim üzerindeki etkisini kullanması yönünde Rusya’ya yapılan çağrılara yeniden geri dönüldü. 2013’de Doğu Guta’da daha büyük bir felaket yaşandığında Obama yönetimi saldırı planlarını hazırlamış ancak son dakikada çark ederek Rusya’nın kimyasal silahların imha edilmesi önerisini kabul etmişti. O zaman yıkıcı bir darbeyle birlikte muhalif güçlerin Şam’ı ele geçirebileceğinin hesabı yapılıyordu. Tabii koşullar hayli değişti. Şam’ı tehdit eden Doğu Guta son iki ayda tekrar ordunun kontrolüne geçti. Trump saldırı planları üzerinde çalışırken müdahaleden medet uman İslam Ordusu, muhaliflerin Doğu Guta’daki son kalesi Duma’yı terk etmeye başlamıştı. Yani saldırının yaratacağı şokla muhaliflerin Şam’a yürüme şansı zaten kalmadı. Doğu Guta’dan sonra Dera ve İdlib’e yönelmeye hazırlanan ordunun planlarını değiştirdiğine dair hiçbir emare yok. Bu bakımdan saldırının caydırıcı bir etki yarattığı söylenemez.

Ayrıca bu tür saldırılar Beşşar el Esad’ın içerideki pozisyonunu güçlendiriyor. Bu saldırıyla birlikte ‘insani müdahale’ kılıfıyla yapılan operasyonların daha fazla sorgulandığını da görüyoruz. Düne kadar bu tür müdahalelere seyirci kalan birçok ülke artık rahatsızlığını açıkça dillendiriyor. Bu da Suriye ve dostlarının kazanç hanesine yazılacak bir sonuçtur.

ABD ve ortakları için İran ve Hizbullah da açık hedefti. Bu tür bir saldırının İran ya da Hizbullah’ı çekilmeye zorlayacak koşulları yaratması zor. Elbette Suriye’de krizin sonunu görmek için daha çok kavşak var. Saldırı tehdidini sürdürerek hem Şam yönetimine hem de Rusya’ya İran nüfuzunun daraltılması yönünde baskı yapabilirler. Bu saldırı bundan sonraki süreçlerde pazarlık çıtasını yükseğe çeken bir faktör olarak da etkisini gösterebilir. Olmayacak olan ise bu tür manevralarla rejim değiştirme hikâyesine yeniden can verilmesi.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.