YAZARLAR

Elysée’de ne konuşuldu? Afrin’den sonra Kürtler ne bekliyor?

Suriye deyince Fransa’nın yeri ‘ayrıdır’. Eski bir sömürge gücü olarak ülkenin temel taşlarında eli olan bir aktördür. Sömürgecilik defteri kapansa da ilgisini sürdürmüştür. Fransız eli 2011’de Libya’da olduğu gibi Suriye’de de yıkıcı bir rolle kendini hatırlattı. Suriye’ye sürdükleri ‘yeni nesil cihatçı silahı’ bumerang olarak kendilerini vurunca biraz geri çekildiler.

Fransızlar sömürge gücü olarak Suriye’deyken tehdit saydıkları Arap milliyetçiliğine karşı azınlıkları destekleme politikası gütmüş, bu çerçevede bir dönem Kürtlerin de önünü açmıştı. Türkiye ile çizilen sınırları kontrol edebilmek için bölgede yaşayan halkı yerleşik hayata geçmeye ve tarımla uğraşmaya teşvik eden Fransızlardı. Şehirler bu süreçte şekillendi. Ne var ki Kürtler özerklik isteyecek noktaya geldiğinde talepleri reddeden hatta başkaldıranların bastırılmasını sağlayan da Fransızlardı. İkircikli bir politikaydı. Fransızlar 1920’de ‘Büyük Suriye’de ‘Lübnan Devleti’, ‘Şam Devleti’, ‘Halep Devleti’, ‘Alevi Devleti’, ‘Dürzî Devleti’ ilan ederken kuzeydeki Kürt bölgeleri için ne devlet ne de özerklik verdi.

Türkiye ile ilişkilerinde de Kürtler bir karttı. Kuzeyden güneye sürülen ya da kaçan Kürt önderlerin siyasi ve kültürel faaliyetlerine izin veriyordu ama Kürtler nedeniyle Ankara-Paris hattı gerildiğinde tercih edilen taraf Türkiye’ydi. O dönem Kürt hafızasında kötü bir sayfa olarak kaldı.

Onlarca yıl sonra Fransa, Kürtlerle yakından ilgilenmeye başlıyor. Kürtlerin IŞİD ile savaşta öne çıktığı 2015’te YPJ Komutanı Nesrin Abdullah ile PYD eski Eş Başkanı Asya Abdullah dönemin Cumhurbaşkanı François Hollande tarafından Elysée Sarayı’nda kabul edilmişti. PYD ve YPG/YPJ’nin bir Avrupa başkentinde kabulü ‘siyasal tanınma’ bakımından önemliydi. Ankara’nın PYD’ye karşı vekil örgütler üzerinden savaş yürüttüğü, henüz doğrudan düşmanlık deklare etmediği, hatta Süleyman Şah Türbesi’ni kaçırma operasyonunda görüldüğü üzere diyalog ve işbirliği kanallarını açık tuttuğu bir dönemdi. O görüşme rahatsızlık yaratsa da fazla eşelenmedi.

Mevcut Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da epey sessizlikten sonra selefinin izinden gitti: 29 Mart’ta, Elysée’de bu kez TEV-DEM Eşbaşkanlığı görevini yürüten Asya Abdullah ve YPJ Sözcüsü Nesrin Abdullah’ın yanı sıra Demokratik Suriye Güçleri (SDG) Dış İlişkiler Sorumlusu Redur Halil, Afrin Kantonu Yürütme Meclisi Eşbaşkanı Hevin Raşid, Cezire Kantonu Dış İlişkiler Konseyi Eşbaşkanı Siham Kiryo, Cezire Bölgesi Yürütme Konseyi Üyesi Faner Gaet ve Kuzey Suriye Özerk Yönetimi Fransa Temsilcisi Halid İsa'dan oluşan heyeti özel olarak ağırlayıp bir saat görüştü. Tam da Macron’un Afrin operasyonuna rağmen Erdoğan’la yeni bir başlangıç denemesi yaptığı bir dönemde. Bu açılım pek çok nedene bağlanabilir. Evvela Suriye’den çekilmekten bahseden ABD Başkanı Donald Trump’ın, Ortadoğu’ya pek de uzak kalamayan Fransa’yı Türkiye’nin önüne ittiği söylenebilir. Kürtler kanalıyla yeniden inisiyatif almak Paris’in de işine gelen bir durum bu. Trump’ın bir süre önce görüştüğü Macron’a “Suriye'deki ortak stratejik zorluklara karşı Türkiye'yle iş birliğini yoğunlaştırmak gerekiyor” dediği aktarılıyor. Görünürde Macron bu telkinden Türkiye ile YPG arasında bir arabuluculuk vazifesi çıkardı ama Kürtlerde, Menbic ve Fırat’ın doğusunda Fransa’nın Kürtlere kalkan olacağı hissi veren daha ileri vurgular öne çıktı. Trump’ın çekilme restini ve Macron’daki bu cesaret gösterisini tam olarak Kürtler de anlamlandırabilmiş değil.

Suriye deyince Fransa’nın yeri ‘ayrıdır’. Eski bir sömürge gücü olarak ülkenin temel taşlarında eli olan bir aktördür. Sömürgecilik defteri kapansa da ilgisini sürdürmüştür.

Fransız eli 2011’de Libya’da olduğu gibi Suriye’de de yıkıcı bir rolle kendini hatırlattı. Suriye’ye sürdükleri ‘yeni nesil cihatçı silahı’ bumerang olarak kendilerini vurunca biraz geri çekildiler. Şimdi yeni bir rol, doğal olarak akla bin bir soru getiriyor. Tarihi siciline yaslanarak şunu sormak icap ediyor: Kürtler, Fransızlar için eskiden olduğu gibi Şam’ı ve Ankara’yı dengeleme unsuru mu yoksa değerli bir ortak mı?

Paris’te Macron’la görüşen heyetin üyeleriyle bir araya geldim. Sorularımı Redur Halil yanıtladı. Yorum yapmayı sonraki yazılarıma bırakarak uzunca sohbeti özetle aktarıyorum:

Elysée Sarayı’nda ne konuşuldu? Kürtler ne istedi, Emmanuel Macron ne vaat etti?

Redur Halil: Biz bir talep listesiyle gitmedik. Durumu anlattık. Fransa da gelişmelerle yakından ilgileniyor ve Türkiye’nin eylemlerinden dolayı kaygılılar. Biliyorsunuz Fransa zaten IŞİD’e karşı savaşta uluslararası koalisyonun ortağı. Macron ‘Menbic’e asker konuşlandıracağız’ ifadesini kullanmadı ama uluslararası koalisyon içindeki rollerini artıracaklarını söyledi. Sadece Menbic değil koalisyonun bütün operasyon alanlarında Fransa’nın daha aktif olacağını vurguladı.

Trump “Suriye’den en yakın zamanda çekileceğiz” derken Fransa’nın öne çıkmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Redur Halil: Bizim de tam olarak bilmediğimiz şeyler dönüyor. Trump çekilmekten bahsederken Amerikalılar sahada askeri kapasiteyi artırıyor. Anladığımız kadarıyla Trump koalisyon ortaklarının öne çıkmasını; Türkiye ile yaşanan gerilimden dolayı biraz da Avrupa’nın rol almasını istiyor. Bu gerilimi Türk-Amerikan gerilimi bağlamından çıkarmak istiyor olabilir. Fransa da bu bölgeyi hepsinden daha iyi tanıyor. Öne çıkması ya da çıkarılması normal.

Fransa’nın bu tutumu neyi değiştirir?

Redur Halil: Fransa AB içinde önemli bir ülkedir. Paris’in pozisyonu diğer ülkeleri de etkiler. Bu şekilde Türkiye’ye karşı daha geniş bir blok oluşabilir. Ankara’nın Paris’ten verilen mesajı aldığını düşünüyorum.

Raco ve Cinderes’teki beklenmedik çekilmenin ardından YPG’nin Afrin’de şehir savaşına hazırlandığı belirtilmişti. Ancak Afrin’den de ani bir çekilme ile şehrin kontrolü Türk ordusu ve silahlı gruplara bırakıldı. Halbuki bir gün öncesine kadar konuştuğum Kürt kaynaklar “Sonuna kadar direneceğiz” diyordu. Belli ki orada bir şeyler döndü. Şimdi üç senaryo üzerinde duruluyor. Birincisi Türk devleti, Abdullah Öcalan’la anlaşmış olabilir. İmralı’dan ‘çekilin’ mesajı gitmiş olabilir. Öcalan’dan YPG’ye bir mesaj geldi mi?

Redur Halil: Hayır. Kesinlikle Öcalan’dan mesaj gelmedi. Ne ‘direnin’ ne de ‘çekilin’ yönünde, asla bir mesaj bize ulaşmadı.

İkinci senaryo; ABD, Türkiye’yi teskin etmek ve Fırat’ın doğusundaki mevcut durumu korumak için Kürtlere Afrin’den çekilmelerini telkin etmiş olabilir. ABD’nin burada bir rolü oldu mu?

Redur Halil: Hayır. Afrin konusunda verdiğimiz kararda ABD’nin herhangi bir rolü, katkısı söz konusu değil.

ABD, Türkiye’yi Zeytin Dalı’ndan vazgeçirecek bir pozisyona da girmedi. Kürtler için Ankara üzerinde baskı da kurmadı.

Redur Halil: Biliyorsunuz ABD başından beri Afrin’le ilgili herhangi bir taahhütte bulunmadı. Buraya karışmayacaklarını belirtiyorlardı. Bunu açıkça söylüyorlardı. Bize Afrin ile ilgili şöyle ya da böyle herhangi bir telkinleri olmadı.

Üçüncü senaryo; Kandil sonuna kadar direnilmesini istedi ama Afrin’deki yerel komuta çekilmekten yanaydı. KCK ile YPG arasında bu tür bir ayrışma yaşandı mı?

Redur Halil: Hayır, böyle yansıtıldığı gibi bir ters düşme, çatışma söz konusu değil. Elbette Kandil doğal olarak güçlü bir direniş gösterilmesini istiyordu. Fakat yerelde koşullar çok farklıydı. Bunu da kimse gözardı edemez. Türkiye’nin Afrin’i almak için şehri yıkmakta ve insanları katletmekte kararlı olduğunu gördük. Biz Suriye Demokratik Güçleri olarak şehirleri yıkımdan korumak ve sivil katliamları önlemek için şehirden çekilip farklı bir savaş stratejisine yönelme kararı aldık. Bu, sadece Afrin’deki komutanın değil bütün bir SDG’nin kararıydı. Fakat biz Afrin’de teslim bayrağı çekmedik, birçok yerde direnişimiz devam ediyor. Afrin’i kurtarıncaya kadar da devam edecek.

Menbic’e gelirsek. Sizce ABD’nin taahhüdü sağlam mı? Yine Suriye’de Fırat’ın doğusu üzerinden kurduğu planları yürütebilmek için Ankara ile uzlaşma yoluna gidebilir.

Redur Halil: Bize Menbic ve Fırat’ın doğusundaki bölgelerde desteğin süreceği söylendi.

Bu kesin bir taahhüt mü?

Redur Halil: Evet, kesin bir taahhüttür. ABD, Menbic’i biraz prestij meselesi yapıyor. IŞİD’den kurtarılan bölgelerin kontrolünü devretmek istemiyor. Bize söylenen, Menbic’den çekilmeyecekleridir. Pratikte de gördüğümüz odur.

Fakat ABD, Menbic’i bırakmadan kontrolü Türk ordusu ile paylaşma yoluna gidebilir. Bu durumda Kürtlerin tutumu ne olur? Afrin Kürt hareketi için çok simgesel bir yerdi. Yıllardan beri Afrin’in özel bir yeri olduğu söylenegeldi. YPG, Afrin’den çekildikten sonra Kürt yoğunluklu olmayan Tel Rıfat ve Menbic’den de hayli hayli çekilebilir. Bunu Fırat’ın doğusundaki bölgelerdeki pozisyonunu korumak için yapabilir.

Redur Halil: Bizim pozisyonumuzun ne olduğunun ötesinde uluslararası koalisyonun tutumu burada belirleyicidir. ABD’nin kendi hesapları var.

Peki ya Tel Rıfat?

Redur Halil: Tel Rıfat’ta daha çok Afrin’den tahliye edilen siviller var. Orada YPG’nin fazla bir varlığı yok. Tel Rıfat’ta Türkiye’nin önünde engelleyici faktör İran’dır. Haliyle orada İran faktörü devreye giriyor. Çünkü o bölgede Şii beldeleri Zehra ve Nubbul var. İran bu bölgeyle yakından ilgileniyor ve Türkiye’nin girmesini istemiyor.

Bir ara Suriye ordusunun oraya gireceği de söylendi. Sonra Afrin’de olduğu gibi Rusya ile Türkiye’nin Tel Rıfat için de anlaştığı öne sürüldü.

Redur Halil: Rejiminin hiçbir rolü yok. Söz sahibi olan Ruslar. Suriye ordusunun bu bölgelerde konuşlanmasını engelleyen Rusya’dır.

Bu arada Suriye’nin Geleceği Partisi kuruldu. PYD’ye karşı itirazları geçiştirmek isteyen Amerikalıların bir projesi olduğu söylendi. Bu parti niçin kuruldu, neyin alternatifi?

Redur Halil: Bu bir Amerikan projesi değildir. SDG’nin kontrolündeki bölgeleri temsilen bizim geliştirdiğimiz bir projedir. SDG’nin projesidir. Tabii ki Amerikalılar da buna destek verdiler. Esasen Cenevre’de bu bölgenin edilmesi için bu partiyi kurduk. Yani Suriye’nin geleceğine yönelik bir çalışmadır. PYD, Kürtlerin partisidir. Yeni oluşum ise (Kürt yoğunluklu olmayan) Rakka, Menbic ve Deyr el Zor dahil tüm bölgelerden farklı etnik grupları temsil eden bir partidir. Bu alternatif Suriye’nin geleceğinin inşası içindir. Bunun ABD’nin Türkiye’yi yatıştırma niyetiyle ilgisi yok. Ve PYD’nin yerini almayacak. PYD eskiden olduğu gibi kendi faaliyetlerini sürdürmeye devam edecek.

Gaziantep’te de Afrin için size alternatif bir yönetim tesis ediliyor. Bunların Afrin’de bir karşılığı var mı? Tabii bu, Kürtler arasındaki eski husumetleri de yeniden dirilten bir sonuç da doğuruyor. Nasıl görüyorsunuz?

Redur Halil: Hayır, bu kişilerin Afrin’le bir alakası yok. Halktan destek göremezler. Kürt olmaları da bir şeyi değiştirmez.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.