YAZARLAR

Deizm sanılan belli ki riyakar dindarlığa itiraz

Okullarda, gençlerin zihinlerinde bir parça eleştirel düşünce ve sorgulama başladığı için paniğe kapılıp “din elden gidiyor, çocuklar dinden çıkıyor” feryadıyla toplanan çalıştay da bu haliyle baskıcı, dayatmacı, tek tipçi eğitim politikalarının daha da sertleşeceğinin habercisi.

Dindar nesil yetiştirmek iddiasıyla eğitim sisteminin kılcal damarlarına nüfuz ederek çocuk bilincini, dini retorikle dolduran iktidar, eserinden memnun değil. Milli Eğitim Bakanlığı'nca Konya'da gerçekleştirilen, elli din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeninin katıldığı çalıştay raporu, hoşnutsuzluk abidesi gibi.

Orta öğretim çağında yani AKP iktidarında yetişmiş çocuklar, deizme kayıyormuş. Özellikle imam-hatip lisesi öğrencileri arasında görülen “inanç sorunları” son yıllarda AKP çevrelerinin diline pelesenk olmuş halde. Yandaş medyanın pek çok köşesinden, açılan her ağızdan deizm “korkusu” fışkırır olmuştu yıllardır. MEB de bu korkuyu görmezden gelmemiş. İnsan zihnini oyun hamuru gibi şekillendirme çabasını sürdürme aracı niyetiyle düzenlenmiş çalıştay. Raporun basına yansıyan haline göre öğretmenlerin kimi tespitleri basit gözlemle hepimizin vakıf olduğu gerçeklerden. Ancak o tespitlerin yorumu ve sorunların çözümü için getirilen öneriler, bilindik yasakçı zihniyetten ibaret.

“İnanç sorunu” olarak yorumladıkları çelişkiler kısmen ergen psikolojisinin isyankar doğasıyla ilişkili. Yetişkinlerin kurallarına başkaldırışı, ergenlik çağındaki çocukların. Özellikle de mantıksal temelleri zayıf kuralları sorgulamak ve itirazını bu mesnetsiz kuralları yıkacak biçimde güçlendirecek kolektif bilince ulaşmak, ergenin yetişkin karşısındaki belki tek üstünlüğü. Son yıllara kadar kapalı devre cemaat örüntüleriyle sürdürülmüş dini eğitim, ergenle hiç yüzleşmemişti. Aşırı baskıyla muti çocuklar yetiştirmeyi bilirdi din öğretimi. AKP, iktidarındaki varsıl dindarın, ailesinden çok daha fazla varlık bilincine ulaşmış çocuğu karşısında bocalıyor. Ergenin, bastırılamamış gerçek tabiatıyla henüz yeni tanışıyor, din eğitimcileri. Orta öğretimde öğrencilerin, sunulan bilgiyi önce reddiye ile karşılaması ve bunun inanç sorunu gibi isimlendiriliyor oluşu, sorunun gençlere değil eğitimcilere ait olan kısmı.

Sorunun gençlere ait olan kısmında gündelik hayat pratikleri ile dini söylem arasındaki uçurum yer alır. Dindar iktidar döneminde toplumun dindarları, riyakar yaşam sanatı geliştirdi. Bir yanda inandığı değerler diğer yanda mutlak gereklilikmiş gibi sunulan siyasi gerekçelerle gelişti riyakarlık. En basitinden adam kayırma yoluyla yapılan hak ihlallerinin kul hakkına girmek olduğu bilinse de dayatılan siyasetin gereği olarak kabulüyle akla uydurulması, ikili yaşama yöneltti dindarları. Kadrolaşmaya yönelen iktidarı destekleyenlerce “faydalı” olan kadrolaşma bile yeter iki yüzlülüğün genç dimağlarda yarattığı çelişkiyi anlamak için. Yolsuzluk, hırsızlık sayılmaz gibi fetva-yorumlar, sonrasında hukuksuz işlemler, FETÖ bağlamında alınan şedid tedbirler ve bunların her türlü muhalefeti susturmak için kullanılması ve daha neler… Gençlerin kendilerine sunulan din bilgileri ile yaşananlar arasındaki farklara bakarak sorgulaması doğal. Gençlerde deizme kayış zannedilen, inanç sorgulamalarını inanç sorunu olarak isimlendiren yetişkinler asıl sorunun kendi riyakar dindarlıklarında olduğunu göremiyor.

Yetişen yeni nesil din alanında kendisine tek doğru olarak dayatılan selef-i salihin naklinin kuvvetli retorik söylemine karşın devleti rant kapısı olarak gören ailelerinin ve onlara rant dağıtan iktidarın sahte dindarlığından kaçış halinde. Keramet hikayelerinin hayatta karşılığının olmayışı onları deizme değil aslında ataların dinine itiraza götürüyor. Kendi ailelerinin de, selefin de dini hikayeleştiren yaklaşımlarına itiraz, gençlerde çelişki zannedilen şey. Diğer yandan önceki kuşakların bu türden sorularına cevap bulabildiği ya da bulduğu cevaplarla yetindiği ideolojik İslamın, günün şartlarında geçerliliğini yitirmesi gerçeğiyle yüzleşmeliyiz.

Sömürülen Müslüman toplumlarının sömürgeciye itirazını güçlü kılan ideolojik İslamın yarattığı ümmet hayali, iflas etmiştir. İslam dışı sömürgeci veya düşman devlet algısı, önceki nesilleri, ümmet hayalinde birleştirebiliyordu. Ancak girilen yeni çağda düşman sayılan demokratik ülkelerde Müslümanların, İslam'ı, İslam ülkelerinden daha rahat yaşayabiliyor oluşu, çökertti bu hayali. Tabii dindarlık iddiasıyla ortaya çıkan AKP iktidarının, özgürlükleri kısıtlayışı, eski iktidarlar gibi onun da rant dağıtma yoluyla kendi orta sınıfını yaratışı gibi pek çok başka neden de var bu hayalin ölümüne yol açan. En çok da ideolojilerin kaçınılmaz sonucu, oluşan fasit daireyle kurulan paradigmanın iflası etken elbette.

Bütün Müslümanları kapsadığı iddia edilen bir hayali cemaat olarak ümmetin aslında belli siyasi hareketleri içerdiği gerçeğiyle yüzleşildikten sonra hâlâ gençlerin bu hayale kapılmasını kimse beklemesin. Tasarlanmış ümmet bilinci içinde bireyin özgür iradesinin yok edildiği, Müslüman bireyin Müslümanlık içinde eridiği, bir nevi nasyonalizm olan İslamcılık ideolojisine de itirazı var gençlerin. AKP iktidarı ise ne biri ne diğeri diyebileceğimiz, kendi neyliğine de karar vermemiş salt pragmatik yanıyla İslamın siyasal yorumlarının her birinden bir parçayı içinde barındırır.

Hem ehli sünnetin kendi iç çatışmalarına taraf farklı cemaatlerden, hem ideolojik İslamdan, hem bu ikisinin layt sentezi sayabileceğimiz milli görüş çizgisinden izler taşır. Aynı zamanda yerli ve milli de olma kaygısına düştüğünden beri devlet ideolojisinin eski versiyonuyla da barışmış halde. Tam bir kimlik bunalımı. Fakat içinde bulunduğu kimlik karmaşasının idrakinde olmadığından hâlâ kimlik siyaseti uygulamak niyetinde. Özellikle eğitim alanında uygulanan kimlik siyaseti şüphesiz yeni nesillere kimlik dayatma biçiminde. Kendi neyliğinden bihaber iktidarın elinde oyuncak nesiller, dindar olsa ne olmasa ne…

Okullarda, gençlerin zihinlerinde bir parça eleştirel düşünce ve sorgulama başladığı için paniğe kapılıp “din elden gidiyor, çocuklar dinden çıkıyor” feryadıyla toplanan çalıştay da bu haliyle baskıcı, dayatmacı, tek tipçi eğitim politikalarının daha da sertleşeceğinin habercisi.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.