YAZARLAR

Genelevin enkazında kimler kaldı?

Fuhuşu temsil eden yapı yıkılınca, fuhuş ortadan kalkmış gibi davranılıyor. Yıkılan yapının enkazı altında kalan yüzlerce hayat ikiyüzlü cinsiyet politikalarının ve illegal fuhuş sektörünün kurbanı oysa. Arzu haritasının sınırları muğlaklaştıkça, bu kadınların uğradıkları eril şiddet çeşitleniyor, hükmü ağırlaşıyor.

.

Biz Ankaralıların günlük lügatinde üç semtin kayda değer sembolizmi vardır. “Karşıyaka” ölüm, İstanbul’da olmasına rağmen “Bakırköy” delirmek ve “Bentderesi” de fuhuş anlamına gelir. Sonuncusu erkekler arasında istihzalı ve arzulu bir edayla, kadınlar arasında ise kısık sesle söylenir. Daha doğrusu söylenirdi. Çünkü, buradaki genelev 2011'de kapandı.

Genelev, fotoğrafta gördüğünüz gibi, Kale'nin eteğine, kayaların üzerine inşa edilmişti. Yine Ankara’nın alamet-i farikası olan dolmuşların bir kısmının ilk durağı bu yapıyı sarih biçimde gören bir yerde bulunduğundan, yolcular birbirlerine çaktırmadan bir göz atarlardı geneleve. Tabii ki meraklarını tatmin edecek bir şey göremezlerdi. Korunaklı bu binanın içinde neler olup bittiğine dair dışarıya taşan bir emare yoktu. Müşterilerin sağda solda gururla anlattıklarından başka… Giriş kapısında bir polis noktası bulunurdu ve içeride de asayişi sağlayan, taşkınlık yapanları yatıştıran, gerekirse derdest edip polise teslim eden bir grup erkek vardı. Her şey kuralına göre işler, bedenini ve emeğini sömürdüğü kadınların hiç olmazsa canını korurdu sistem. Düzenli sağlık kontrolleri yapılır, sigortaları yatırılır ve zamanı geldiğinde emekli edilirlerdi bu kadınlar. Birçok başka sorunları vardı ama çoğunun en azından barınma sorunu yoktu, hayatlarını idame ettirebilmeleri için gerekli her şey içeride vardı.

Derken yedi yıl önce, büyüklerimiz genelevlerin fuhşa teşvik ettiklerine ve toplumun ahlakını zedelediklerine karar verdiler. Doğru ya, genelev diye bir yer olmasa hiçbir erkek “yasa ve ahlak dışı” bulunan türden bir cinsel arzu duymayacaktı. Nikahla taçlanmış tek eşlilik hakim olacaktı yurt sathına. Zaten çoktandır seks işçiliği yapan kadınlara vesika verilmiyordu. Bu da kadınların yaptıkları işi gayrimeşru hale getiriyor ve onları güvencesizleştiriyordu.

47 şehirdeki genelevden 12'si kapandıktan sonra açıkta kalan yüzlerce seks işçisi arasından çok azı faal olan genelevlere tayin edildiler. Peki ya geri kalanlar ne oldu? Bu sorunun yanıtını sağda solda kulağa çalınan enformasyonu bir araya getirerek bulmaya çalışıyordu merak edenler. Pavyonlarda konsomatris olarak iş bulanlar şanslı sayılırlardı. Hatta bir aracının himayesine girenler bile... Bir de korunaksız, güvencesiz, aç biilaç sokaklara düşenler vardı ki, zamanında espri malzemesi olan, küçümseyici "nasıl düştün?" sorusunu asıl onlara sormak gerekiyordu.

Devletimizin genel ahlakı korumak amacıyla, daha doğrusu bunu gerekçe göstererek kapattığı genelev, binlerce seks işçisinin sokağa yayılıp perişan olmasına sebep olmuştu. Üstelik, o çok kıymetli "genel ahlakı erozyona uğratacak" biçimde görünür olmasına da... Yıllar önce, oğlum beş-altı yaşlarındayken yerde gördüğü kartlara bakıp, "Anne bu abla niye iç çamaşırıyla fotoğraf çektirmiş?" diye sorduğunda fark etmiştim seks işçilerinin sokağa yayılmak ve görünür olmak zorunda kaldıklarını. Türlü fantaziler vaat eden kartlar, muhtemelen sahiplerine ait olmayan erotize edilmiş bedenler ve telefon numaraları içeriyorlardı. Yıllar içinde "Ankara'nın doğal dokusunun bir parçası" diye anılan bu kartlar, hızla geçen motosikletlerden, taksilerden fırlatılıyorlardı şehrin en kalabalık caddelerine. Belediye işçilerinin görev tanımları arasında artık bu kartvizitleri süpürüp imha etmek de vardı. Sessiz ve inatçı bir mücadele sürüyordu atanlar ve süpürenler arasında.

Bentderesi ve yakın çevresindeki cadde ve sokaklarla çizilen şehrin arzu haritasının sınırları, genelevin ortadan kaldırılmasıyla belirsizleşti. Nereye gider, ne yapar bu kadınlar sorusunun yanıtını bulmak için birkaç yıl önce öğrencim Şenay Yılmaz'la konuşurken, bu kadınları bulup dertlerini dinleme fikri çıktı ortaya. Şenay her zamanki cesareti, becerisi ve cevvalliğiyle, bu konuyu bir tez projesine dönüştürebilirse, reforme edici birtakım girişimlerde de bulunulabileceğini düşünerek koyuldu yola. Şenay'ın türlü tehlikeler atlatarak gece ve gündüz pavyonları, kuytu sokak köşeleri, köhne oteller ve yıkıntılarda kadınlarla, onların aracılarıyla ve bu kadınların kaydını tutan devlet kurumlarıyla yaptığı görüşmeler dehşetengiz manzarayı ortaya çıkardı.

Genel ahlakı korumak amacıyla kapatılan mekandan sokağa taşmak zorunda kalan kadınların en talihsizleri, yaşı ilerlemiş, hamile veya hasta olanlardı. Aralarında 10 TL'ye veya boğaz tokluğuna fuhuş yapanlar, gasp edilenler, tecavüze, şiddete uğrayan ve hatta öldürülenler vardı. Genç ve daha güçlü olanlar başka illegal ağlara dahil olup en azından müşteri şiddetinden korunuyorlarsa da, onların da sosyal güvenceleri yoktu ve düzenli sağlık kontrolü yaptıramadıkları için çoğu bulaşıcı hastalık kapıyor veya taşıyorlardı. Tahmin edilebileceği gibi, HPV gibi erkeğin sadece taşıyıcı olduğu cinsel yolla bulaşan hastalıkları da, hem seks işçileri, hem de bu erkeklerle cinsel ilişkiye giren diğer kadınlar kapıyorlardı. Hastalanan seks işçileri parasızlıktan tedavi göremiyor, ölüme terk ediliyorlardı. Çocukları olanlar onları akrabalarına emanet edebiliyorlarsa şanslıydılar. Akrabalar bakmayı reddederlerse bu çocuklar ya devletin korumasına bırakılıyor ya da kaderlerine terk ediliyorlardı.

***

Fuhuş yapılan mekanlar, bedavaya gelsin diye terk edilmiş binalar, otomobiller, kuytulardaki yıkıntılar ve parklar oluyor artık. Tek kişiyle anlaşan kadın, beklenmedik şekilde birden çok erkeğin tecavüzüne uğrayabiliyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, polis takibatı, piyasadaki acımasız rekabet ve aracıların baskısı bu kadınlar için hayatı daha da zorlaştırıyor. Cinayete kurban gitmekten kurtulanların bir kısmı da bu baskılara ve zor hayat koşullarına dayanamayarak intihar ediyorlar.

İşin kötüsü, birkaç sivil toplum örgütü dışında onların hakları için mücadele eden kurum bulunmuyor. Devlet onları unuttu. Fuhuşu temsil eden yapı yıkılınca, fuhuş ortadan kalkmış gibi davranılıyor. Yıkılan yapının enkazı altında kalan yüzlerce hayat ikiyüzlü cinsiyet politikalarının ve illegal fuhuş sektörünün kurbanı oysa. Arzu haritasının sınırları muğlaklaştıkça, bu kadınların uğradıkları eril şiddet çeşitleniyor, hükmü ağırlaşıyor. Onlar için bir şey yapmalı!


Funda Şenol Kimdir?

Doğma büyüme Ankara'lı. Ama aslen Niğde'li. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okurken basın sektöründe çalıştı. Mezun olunca akademisyenliğe geçiş yaptı. 1994-2010 yılları arasında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde, 2010 yılından, 686 No'lu KHK ile ihraç edilene kadar Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde çalıştı. Kent sosyolojisi, kent tarihi, toplumsal cinsiyet, basın tarihi çalışma alanlarıdır. İletişim Fakültesi ve Kadın Çalışmaları Programı'nda lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri verdi. Yabanlar ve Yerliler: Başkent Olma Sürecinde Ankara (İletişim Yayınları, 2003); Sanki Viran Ankara (der), (İletişim Yayınları, 2006); Cumhuriyet'in Ütopyası: Ankara (der) (Ankara Üniversitesi Yayınevi, 2011); Kenarın Kitabı (der) (İletişim Yayınları, 2014) ve İcad Edilmiş Şehir: Ankara (der) (İletişim Yayınevi, 2017) adlı kitapları, çalışma alanlarında çok sayıda makalesi, araştırması bulunmaktadır. Şehirleri keşfetmeyi, sokaklarda yürümeyi, fotoğraf çekmeyi, arşivlerde eşelenmeyi, okumayı sever. Tuna'nın annesidir.