YAZARLAR

Başakşehir'in şampiyon olması, futbolun çöküşü demek

Başakşehir, Türkiye'nin sponsorluk geliri en fazla olan kulübü. Peki, bu nasıl oluyor? Ne tarihi, ne taraftarı olan bir kulüp, bunu nasıl 'başarıyor'?

İspanyol basını, Barcelona tarihinin en pahalı dokuzuncu transferi Arda Turan'ın Başakşehir'e transferi için “Bir dönem gezegenin en çok istenen oyuncuları arasındaydı. Tam bir çöküş!” yorumunu yaptı. Kastedilen çöküş, elbette Arda Turan'ın geldiği nokta için söylendi.

Ligin halihazırda liderlik koltuğunda oturan ekibi Başakşehir, Türkiye'de hiçbir kulübün -şu an- yapamayacağı bir transferi gerçekleştirdi. Bu transfer için yapılan açıklamalar soru işaretlerini daha da artırdı üstelik. Başakşehir tarafından gelen “sponsor desteğiyle gerçekleşti” ifadesindeki sponsorlar kim?

Arda Turan'ın Atletico Madrid'den Barcelona'ya transferinde de rol oynayan Beko, Lassa ve Türk Hava Yolları (THY) gibi sponsorlar mı? Ki, bu üç Türkiye firmasından ikisi -Beko ve THY- Katalan kulübünün futbol, Lassa ise basketbol şubesinin ana sponsoru. Sponsorluk mevzusu neden önemli? Çünkü Başakşehir, Türkiye'nin sponsorluk geliri en fazla olan kulübü. Peki, bu nasıl oluyor? Ne tarihi, ne taraftarı olan bir kulüp, bunu nasıl "başarıyor"?

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kulüp başkanı Gümüşdağ, Başakşehir Stadyumu'nun açılışında... (Fotoğraf: Kulüp sitesi)

Resmi kuruluş yılı 2014 olan kulüp, o tarihten önce İstanbul Büyükşehir Belediyespor adıyla mücadele ediyor ve belediye bünyesinde faaliyet gösteren Ulaşım A.Ş. sayesinde İETT, İSPARK gibi kurumlardan ve İSKİ gibi kamu şirketlerinden hatırı sayılır gelirler elde ediyordu. İsim değişikliğinden sonra bu gelirle sayısız irili ufaklı şirket eklendi.

Bu sayede düzgün bir ekonomik yapı “kuran” ve belediye isminden feragat edip tamamen bir “futbol kulübüne” dönüşen Başakşehir, istikrarlı ve başarılı bir saha içi organizasyonuyla yavaş yavaş ülke futbolunun zirvesine ortak oldu. Geçen yıl şampiyonluk yarışında Beşiktaş'ın aktif tek rakibiydi. Bu yıl daha da büyük bir performans göstererek yarışmacı takım sayısının çok daha fazla olduğu bir sezonda ilk yarıyı lider kapatmayı başardı. Peki, bu tablo lig sonunda da benzer şekilde olursa ne olacak?

Bu yıl, “üç büyükler”in tamamı açısından kritik bir yıl. Şampiyon olamayan takım, zaten içinde bulunduğu ekonomik darboğazda daha da boğulacak ve belki içinden çıkamayacağı bir girdaba sürüklenecek. Türkiye'nin en borçlu kulübü Beşiktaş (gerçi en borçlu kulüp durumu "kağıt üzerinde" sürekli değişiyor ama), son iki sezondur elde ettiği Şampiyonlar Ligi gelirleri olmasa yeni bir “feda” sezonunun başında olacak. Bunun en açık göstergesi, Cenk Tosun transferinden gelen sıcak paranın mevcut personel maaşlarına gitmesi.

Galatasaray, zaten UEFA gözetiminde. Sezon başında yaşanan Östersunds faciasını unutturmak için, kulübün geleceğini büyük riske atarak yapılan transferler, gelecek sezon takım Şampiyonlar Ligi'nde yer almazsa altından kalkılamayacak bir yük olacak. Ki devre arasında yapamadıkları transferler de hep sezon başı yapılan harcamalar yüzünden. Fenerbahçe bu yıl daha temkinli gidiyor. Ama onlar da şampiyon olamadıkları takdirde daha uzun yıllar alıştığımız transfer şaşasını çok arayacak.

Hal böyleyken, işin içine bir de Başakşehir'in olası şampiyonluğu eklendi. “Üç büyükler”in aksine ciddi bir ekonomik sorunu olmayan kulüp, üstüne bir de ligi şampiyon tamamlarsa doğrudan katılım elde edeceği Şampiyonlar Ligi gelirleriyle aradaki farkı daha da açıp rakiplerini tam bir açmaza sürükleyecek. İşte bu, Türkiye futbolu için çöküş anlamına gelir. Belki çökecek olan İstanbullu büyükler ama onlar ülke futbolunun ve buna bağlı ekonominin neredeyse tamamı.

Sezon sonu ortaya çıkabilecek bu tablonun bir diğer yanı da, Başakşehir Başkanı Göksel Gümüşdağ'ın, kulübü zirveye çıkarmışken satabileceği gerçeği. Ki kendisi her fırsatta bir kulüp değil, şirket olduklarını dile getiriyor. Şampiyon olmuş bir Başakşehir'in Rus, Çinli ya da Katarlı bir zengin tarafından satın alınması işleri daha karmaşık hale getirecektir. Böyle bir şey olması halinde muhtemelen diğer takımlarımız da hızla “satışa çıkarılacaktır.” Çünkü böyle bir satış demek, Başakşehir için en az 100 milyon Euro'luk bir atılım daha demek.

Bu olası çöküşten, daha şeffaf, adil ve insani bir futbol yapısı çıkar mı? Çıkarsa devrim niteliğinde bir şey gerçekleşmiş olur; ama gerçekçi olursak bunun olmasının ihtimal dahilinde olmadığını söyleyebiliriz...

* * *

Peki, saha içinde durum nasıl?

Son oynanan lig maçlarının üzerinden neredeyse bir aylık bir zaman geçtikten sonra, bu haftasonu başlayacak ligde ikinci yarı. Bu zaman diliminde takımlarda gözle görünür bir gelişmeye rastlamadık. Büyük bir istek ve sükseyle göreve gelen Fatih Terim'in, takımı “gazlayacağı” sırada lige ara verildi. Devre arasında taktikten çok özgüven aşılaması ile uğraşan Terim, bunun karşılığını alabilecek mi, göreceğiz. Ben alacağını düşünmüyorum. Terim'in zamanı artık geçti. Ama burası mantığın değil, duygunun coğrafyası. Bu nedenle, Terim başarılı olursa da şaşırmam.

Beşiktaş'ın ikinci yarı başında avantajlı denilebilecek bir durumu var: Bayern Münih maçına kadar yapacağı 5 lig maçında da doğrudan rakipleriyle karşı karşıya gelmiyor. Üstelik bu 5 maçın 4'ünde ligin altına daha yakın bulunan ekiplerle oynayacak. En zor maçı tam ortadaki Bursaspor deplasmanı. Eğer buradan kayıpsız çıkabilirlerse, bu periyodun ardından gelecek Fenerbahçe ve Trabzonspor arası bir de Bayern Münih'le oynayacağı dönemdeki olası kayıpları çok aramaz. Ama yapamazsa işleri Kaf Dağı'nın ardına kalır.

Tüm bunların üzerine şunu da düşünmek gerek: Puan barajı kaç olacak? Mesela 70 puan diyelim. Şu halde bile bu, çoğu takım için ulaşması hayli güç bir puan. Örneğin, avantajlı başlangıcı bulunan Beşiktaş'ın ikinci yarıda 40 puan toplaması dahilinde ulaşabileceği bu çıtaya Başakşehir sadece 34 puan uzaklıkta. Diyelim ki 64 puan yetiyor şampiyonluğa. Bu puan için Beşiktaş'ın 34, Başakşehir'in sadece 28 puana ihtiyacı var. Puan barajı ne kadar aşağıda olursa, Başakşehir ve Galatasaray o kadar avantajlı olacak.

Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray kadar umut vermiyor. Bu kadro yapısı, kalitesiyle alakalı değil; tamamen sergiledikleri futbolla ilgili. Türkiye'de durdurulması kolay bir takıma dönüştü Fenerbahçe. Bunu kırdıkları çok az maç oldu, gerisini ismiyle tamamladı. Trabzonspor ise ilk yarının son haftası hariç Rıza Çalımbay'la ritmini bulmuştu. Bordo-mavililer, şampiyon olurlar mı bilinmez; fakat Fenerbahçe'nin önünde ligi tamamlaması sürpriz olmaz.

İlk yarının flaş ekibi Kayserispor önemli bir transfer yaptı: Ukrayna milli takımının halihazırdaki forveti Kravets'i getirdiler. Eğer ikinci yarıya güçlü bir şekilde girmeyi başarır ve minimum puan kaybıyla ilerlemeye devam ederlerse, zirve yarışında büyüklerin önüne geçebilirler. Bu izlenimi yaratan en büyük etken sağı solu belli olmayan teknik direktör Marius Șumudică. Rumen antrenör, buraları çok iyi tanıyan biri gibi davranıyor. Rakiplerinin sinirleriyle oynamayı da biliyor. İkinci yarıda bu çok işine yarayabilir.

Bu beşliye Göztepe'yi de dahil etmek isterdim; ancak onlar bu takımlara kıyasla biraz “naif” kalıyor. İlk yarıda aldığı puanı toplamasını beklemiyorum. Fakat ligi iyi bir yerde bitirecekleri malûm. Bu beşliye eklenecek, daha doğrusu hakkında söz söylemek zorunda olduğumuz son takım, istesek de istemesek de Başakşehir. Bir ihtimal Arda Turan'ın istediği başlangıcı yapamayıp takım içi uyumu bozma ihtimali var. Bu ahengin yitmesi Başakşehir için şampiyonluğa mâl olacaktır. Yine de ilk üçte yer almaları kuvvetle muhtemel.

Küme düşme işi ise çok daha belirsiz; oraya hiç girmeyelim en iyisi. Bakalım, heyacanı bol, temaşası az ligimiz nasıl sonuçlanacak...