YAZARLAR

Yerli ve milli internet mümkün mü?

Yerli içeriğe hızlı ulaşırken, uluslararası içeriğe erişimin eskisinden de yavaş hale gelmesi, İranlı insan hakları aktivistleri tarafından “dijital apartheid” olarak niteleniyor. Yine insan hakları aktivistlerinin dikkat çektiği, ülkenin tüm dış dünyadan izole edilmesi tehlikesi ise bu milli internet projelerinin gelecekte “dijital gettolar” yaratması ihtimalinin ne denli güçlü olduğunu ortaya koyuyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önce TÜBİTAK Ödülleri töreninde interneti zehir olarak niteledi, sonra Boğaziçi Üniversiteliler Derneğinin genel kurulunda Boğaziçi Üniversitesi’nin yerli ve milli olmamasından yakındı. Bilim deyince, internetin aklına gelmesi elbette şaşırtıcı değil, ancak internet deyince zehrin aklına gelmesini şaşırtıcı bulacaktım ki, bir üniversiteden beklentisinin de “yerlilik ve millilik” olduğunu görünce her şey yerli yerine oturdu. Kişisel olarak önümüzdeki günlerde “yerli ve milli internet” tartışmalarının ortasında kalmamayı diliyorum. Ama bir yandan da bunun hiç de olanaksız olmadığını bilerek, “milli internet” mevzusunu ele almak istiyorum.

Küreselleşme tartışmalarını 1990’larda yaptık. Bu tartışmalarda küreselleşmenin özellikle finansal yanına yöneltilen eleştiriler, diğer yanlarını gölgeledi. Oysa küreselleşme her ne kadar o dönem kıyasıya eleştirilmiş olsa da, insanlığın en büyük ülkülerinden birisi olan evrenselliğin öncüllerini taşıyordu. İnternet ise ortaya çıkışıyla birlikte evrensellik fikrini yeniden yeşertti. İnternet üzerinde gözlemlediğimiz sorunlara, hızla şirketler tarafından ele geçirilmesine, yeni uluslararası güç mücadelelerinin zemini haline gelmesine, özgürlüklerin güvenlik uğruna daralmaya başlamasına rağmen, hâlâ özgür interneti savunmak gereği tam da internetin ulusal sınırları aşarak, gezegendeki tüm insanları birbiri ile özgürce iletişim kurabilir hale getirme potansiyelinden kaynaklanıyor.

KUZEY KORE, ÇİN, RUSYA

Ancak son zamanlarda internetin ulusal düzeyde bölünmesinin belirtileri de ortaya çıkmaya başladı. Daha önce Kuzey Kore, küresel internetten izole edilmiş ve sınırlı sayıda haber siteleri ve sohbet siteleri içeren Kwangmyong adında ulusal çapta bir internet ya da daha doğru bir deyişle intranet ağı kurmuştu. Çin ise bir yandan internet üzerinde son derece katı denetimler geliştirmiş ve diğer yandan da Twitter’a eşdeğer olan Weibo, Google’a eşdeğer olan Baidu gibi yerel sitelerin yer aldığı ve doğal olarak 1,5 milyar insan tarafından kullanıldığı için son derece geniş olan kendi internet ağını oluşturmuş ve Çin Seddi’ne göndermeyle ağı “Great Firewall” ile çevrelemişti. 2017 yılının son günlerinde Rusya internetteki ABD egemenliğini kırmak ve kendisini ABD ve diğer Batılı devletlerin siber saldırılarından korumak için kök alan adı hizmet sunucularını oluşturacağını açıkladı.

Bu ülkeler internete dair çok sıkı bir denetim ve sansür konusunda ortaklaşıyorlar. Kendi kapalı başka bir deyişle “milli internet” ağlarını oluştururken baş vurdukları teknik yöntemler ise farklılıklar gösteriyor. Bu teknik yöntemleri de her bir ülke kendi teknolojik kapasitesine bağlı olarak uyguluyor. Günümüzde Çin firmaları, internet altyapısında kullanılan başlıca ekipmanların dünya çapında sağlayıcısı durumunda. Benzer bir biçimde Rusya’da da giderek büyüyen bir elektronik ve telekomünikasyon endüstrisinden bahsediliyor.

İRAN MİLLİ İNTERNETİ

Bugünlerde gözlerin üzerine çevrildiği İran ise 2005’ten bu yana “milli internet ağını” kurmaya çalışıyor. İran’ın “milli internet” hikayesi ise elbette hem Kuzey Kore’den, hem de Çin ve Rusya’dan önemli farklılıklar içeriyor.

İran’da 2005 yılında Ahmedinejad’ın devlet başkanı seçilmesinden hemen sonra NIN (Ulusal Enformasyon Ağı) olarak adlandırılan “Milli internet” projesi, ABD’nin gözetiminden kurtulmanın en önemli aracı olarak dillendirilmeye başlandı. Elbette hükümet için bu projenin en önemli nedenlerinden birisi ABD yaptırımlarıydı. Son dönemde Reza Zarrab davası nedeniyle sık sık gündeme gelen İran'daki uluslararası bankacılık faaliyetlerine uygulanan yaptırımlar nedeniyle, tüm çevrimiçi finansal işlemler ülke içinde gerçekleşiyordu.

Kök alan adı sunucularının ABD’de bulunması nedeniyle tüm internet trafiğinin ABD’den dolaşmasının tüm ulusal enformasyonu ABD’nin elde etmesine neden olduğunu iddia eden dönemin yetkilileri, bu proje sayesinde İran’da bant genişliğinin artacağını, internete daha hızlı ve ucuz erişimin mümkün olacağını, çevrimiçi bankacılık ve elektronik ticaretin kolaylaşacağını öne sürmüşlerdi. Proje ulusal veri barındırmayı, ulusal bir arama motoru, e-posta servisi ve sosyal ağı ve hem internet penetrasyonunu arttırma hem de Farsça içeriğin çoğaltılmasını içeriyordu. Ayrıca yine dönemin yetkililerine göre bu proje İran’da bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün gelişmesini sağlayacaktı. İran’ın milli internetine dair ilk rapor 2006 yılında açıklandı. 1 milyar dolar bütçe ayrılması gereken proje, meclisi ikna edemedi. Projeye bütçe tahsis edilemedi ve durdu.

TEMİZ İNTERNET VE SİBER MİLİSLER

Milli internetin tekrar gündeme gelmesi 2010 yılında, yani 2009’da Yeşil Hareketin başlaması sonrasında oldu. Ahmedinejad 2010 yılında ilk kez “temiz” internetten bahsetti. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin insanlık için barış, dostluk, etik ve mükemmelliği sağlayacağını ama bu yeni bilgi ve iletişim ağlarının Batılı devletler tarafından kendi “vicdansız hedeflerine” ulaşmak için bir araç olarak kullanıldığını söyleyen Ahmedinejad, “temiz internet bu tür yanlışları önlemelidir” dedi.

Bu konuşmadan birkaç ay sonra ise “temiz” internetin İran’da hayata geçirilmesi ve “kirli” internetle nihayet irtibatın kesilebilmesi için ilk adımların atıldığını belirten raporlar yayınlanmaya başladı. 2011 Mart ayında Bilgi ve İletişim Bakanlığı, “temiz” internet kavramının araştırılması ile görevlendirilmiş bazı komisyonların oluşturulduğunu duyurdu ve “İran, yakında tüm dünya halklarının kullanacağı ‘temiz’ internet için bir başlangıç noktası olacaktır” açıklamasını yaptı.

Birkaç ay sonra da “temiz” internet için Ayetullah Humeyni tarafından Kasım 1979'da kurulan, gönüllü milis teşkilatı, Besic Direniş Gücü, “ülkeyi yumuşak savaşlarda (soft war) savunmak” üzere ICT (Bilgi ve İletişim Teknolojileri) Besic Örgütü’nü kurdu. ICT Besic Örgütü, kendi açıklamalarına göre 120 bin gönüllüden oluşan bir siber orduyu yönetiyordu. Sayı abartılı olsa da internet hacker'larını işe almak için üniversiteler ve dini okullarla olan iyi ilişkilerini kullanan Besic, bazı enerji şirketleri, Amerikan Bankaları ve İsrail’e yönelik olarak gerçekleştirilmiş bir dizi siber saldırının sorumlusu olarak işaret ediliyor. Bazı kaynaklara göre de, İran’ın siber ordusu, 2 bin 400 kişiden oluşuyor ve Bu süreç içerisinde İran’a karşı ABD yaptırımlarının ve İran’ın nükleer programına zarar vermek için devreye sokulan siber silah diye niteleyebileceğimiz Stuxnet saldırılarının tüm bu sürecin tetikleyicisi olduğunu vurgulamak zorunludur. Ayrıca İran internetinin hem siber saldırıları gerçekleştirecek, hem de internet trafiğini filtreleyecek bir kapasiteye ulaşmasından da yaptırımlara rağmen İran’a cihaz satan ABD firmalarının sorumlu olduğu belirtilmelidir.

MİLLİ İNTERNETİN BİRİNCİ AŞAMASI TAMAM

İran üç aşamalı olarak planladığı milli internet projesinin 2013’de tamamlamayı planladığı ilk aşamasını, üç yıl gecikmeli olarak 2016 yılının ağustos ayında tamamladığını açıkladı. İlk aşamanın sonunda İran’ın “milli” internetinin bağımsız ve tüm vilayetleri kapsayan yüksek hızlı bir ağ olarak hazır olması ve devlet kurumlarının tamamının buna bağlanması öngörülmüştü. İkinci aşama son kullanıcılar için karşılanabilir ücretleri olan yerel video servislerini, bir veri merkezi ekonomisinin kurulmasını ve iş çevreleri için altyapı hizmetlerinin kalitesinin arttırılmasını öngörüyor. Üçüncü aşamada ise hedeflenen ülkenin kendi bağımsız altyapısını tam olarak gerçekleştirmek. Resmi kaynaklara göre İran bu ilk aşamanın tamamlanması için 6,3 milyar dolar harcadı.

Teknik düzeyde ise projenin, 12 bin km. uzunluğunda fiber optik altyapısı oluşturmak, internet protokolü alanında IPv4 olarak adlandırılan eski standarttan, tahsis edilebilir IP adresi sayısının artmasını sağlayacak IPv6 standardına geçişi tamamlamak gibi hedeflere ulaşamadığı iddia ediliyor. Yine altyapıyı kurmak için kullanılan teknik cihazların, ABD yaptırımlarına rağmen ABD şirketi CİSCO’dan aracılar vasıtasıyla sağlandığı da iddialar arasında. Ülkenin internet altyapısına dair söylenebilecek tek iyi şeyin uluslararası sitelere değil ama yerel sitelere çok daha hızlı ulaşmak ve internet servisinin ucuzlaması olduğu belirtiliyor.

Küresel web dünyasından kopuş semptomlarının gözlemlendiği İran interneti, ilk bakışta İran bilgi ve iletişim teknolojileri sektöründe özellikle yazılım ve hizmet alanında yerli arama motoru, yerli video servisleri, yerli sosyal medya platformları gibi konularda devlet desteğini arkasına alarak bir genişleme yaşamış gibi görünse de, internet üzerindeki yenilik süreçlerinin giderek kolektif bir niteliğe büründüğü düşünüldüğünde önemli zararlar ve gerilemeleri de beraberinde getireceği kaydediliyor.

DİJİTAL APARTHEID

Bunların dışında zaten dünyanın en popüler beş web sitesinin de dahil olduğu yüzlerce siteye erişimin engelli olduğu ülkede, “milli” internetin ilk aşamasının tamamlanmasının daha fazla denetim, gözetim ve sansüre neden olacağı ise şüphe götürmez durumda. Milli internetin tamamlanan aşaması, yani fiziksel altyapının tamamlanması İran’da iktidara olağanüstü bir içerik filtrelemeden daha olağanüstü bir denetim olanağı yaratmış durumda. Yerli internet uygulamalarını, sosyal ağları, video paylaşım sitelerini, arama motorlarını ve e-posta hizmetlerini kullanan İranlı kullanıcıların, internet üzerindeki tüm etkinliklerinin devlet tarafından denetim ve gözetim yanında üst düzeyde bir otosansürü beraberinde getireceği kesin görünüyor.

Yerli içeriğe hızlı ulaşırken, uluslararası içeriğe erişimin eskisinden de yavaş hale gelmesi İranlı insan hakları aktivistleri tarafından “dijital apartheid” olarak niteleniyor. Yine insan hakları aktivistlerinin dikkat çektiği, ülkenin tüm dış dünyadan izole edilmesi tehlikesi ise bu milli internet projelerinin gelecekte “dijital gettolar” yaratması ihtimalinin ne denli güçlü olduğunu ortaya koyuyor.

Sonuçta milyarlarca dolar pahasına gerçekleştirilen ama teknik olarak hedeflerine ulaşamayan İran milli internetinin asıl olarak İran halkını küresel internetten ve ifade özgürlüğünden mahrum kılmayı hedeflediğini söylemek gerekiyor. Ancak web’de kısacık bir tur atıldığında rastlanan “İran’ın yeni milli interneti nasıl atlatılır?” başlıklı web sayfaları düşünüldüğünde, totaliter iktidarların her zaman halkın özgürlüklerini engellemek için duvarlar örmeye çalışacağını, ama diğer yandan bu duvarların yıkımının bilgisine sahip duvar ustalarının da hep olacağını hatırlamak gerekiyor. Yani başlıktaki soruya dönersek, yerli ve milli internet arayışları korku ve baskı ile bir süre başarıya ulaşsa da, internetin evrensel doğasına aykırıdır ve mutlaka sonlanacaktır.


Funda Başaran Kimdir?

1990 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Bilgisayar Mühendisliği bölümünü bitirdi. 1995 yılının Eylül ayında Yüksek Lisans öğrencisi olarak başladığı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde 1996 yılının Ocak ayında araştırma görevlisi oldu. 7 Şubat 2017 tarihinde 686 nolu KHK ile ihraç edilene dek, 21 yıl boyunca aynı fakültede sırasıyla araştırma görevlisi, yardımcı doçent, doçent ve profesör ünvanlarıyla çalıştı. Akademik çalışmaları yanında TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi'nde Yönetim Kurulu üyeliği, yine TMMOB’ye bağlı Bilgisayar Mühendisleri Odası’nın kurucu yönetim kurulu başkanlığı yaptı. Hala TMMOB Bilgisayar Mühendisleri Odası’nın Onur Kurulu üyesidir. Ayrıca Alternatif Medya Derneği ve Halkevleri Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevlerini yürütmektedir. İşçi Filmleri Festivali’nin başlangıcından bu yana değişik süreçlerinde gönüllü olarak yer almıştır.