YAZARLAR

İran nereye gidiyor?

İranlıların dışarıdan yönlendirmelerle rejim değiştirmeye kalkışacakları beklentisi de boş. Geçmişte yurtdışında yaşayan rejim karşıtları bile dış müdahalelere prim vermedi... Bu gösteriler çığırından çıkartılmazsa değişim kanallarını tıkayan statükoya karşı Ruhani’nin elini güçlendirebilir. Tersi olursa bu olaylar rejimin zinde unsurların elinde, sistemi dönüştürmeye yönelik çabaların üzerinde ilave bir balyoza dönüşür.

İran, üzerinde çok konuştuğumuz ama en az bildiğimiz bir ülke. Elbette anlaşılması kolay bir toplum veya sistem değil. Bir kere hariçten basmakalıp yaklaşımlarla çözümlenmesi zor.

28 Aralık’ta Meşhed’de başlayıp diğer kentlere de yayılan gösteriler nedeniyle ‘İran Baharı’ ve ‘İran Devrimi’nden rejim değiştirme komplosuna varan çıkarımlar yapıldı.

1979 sonrası şekillenen siyasal yapıya renk veren belli başlı akımlardan hareketle sokağı tanımlayabiliyorduk. ‘Reformcular’ ile ‘muhafazakârlar’, ‘inkilabiler’ (devrimciler) ile ‘zıddi inkilabiler’ (devrim karşıtları), ‘reformcular-solcular’ ile ‘usulgarayan’ (ilkeciler- gelenekçi muhafazakârlar), ‘ılımlılar’ ile ‘radikaller’ ya da gelenekçiler ile hem sağa hem sola hitap eden ‘amelgarayan’ (amelciler-pragmatist modern muhafazakârlar) üzerinden kurduğumuz karşıtlıklar tabloyu anlamayı kolaylaştırıyordu. Gerçi bu denklemleri çözerken de beynimiz patlıyordu. Sonuç itibariyle Mehdi Kerrubi gibi sola öncülük eden molla ile sağa öncülük eden mollalar aynı sarıkla karşımıza çıkıyor.

Parti, grup, cephe veya akımlar kendi iç dinamik ve ideolojik arka planlarıyla iyice anlaşılmadığından 2009’da devrimin lider kadrolarında yer almış isimlerin öncülüğünde yönetime meydan okuyan ‘Yeşil Hareket’ de ‘karşı devrim’ provası gibi okundu. Bu çıkarımlar her türlü rahatsızlığı ‘rejim düşmanlığı’ olarak görmeyi tercih eden statükonun da işini kolaylaştırıyordu.

***

Son gösteriler çıkış yerleri, atılan sloganlar, talepler, bunlara karşı hükümet ve muhalefetin tutumu dikkate alındığında zaten yanlışlar üzerine kurulu olan ezberlerimizi iyice tarumar etti.

Bir kere şunu iyice belleyelim: İran halkı protest bir karaktere sahiptir. Diğer Ortadoğu toplumlarıyla kıyaslanamayacak kadar devingendir. Bu ülkede fiyat artışları, işsizlik ve kötü ekonomik koşullara karşı gösteriler hiç de eksik olmuyor. Çok daha kitleselleşen gösteriler de az sayılmaz. Mesela ‘ılımlı muhafazakâr’ Haşimi Rafsancani 1992 ve 1995’te büyük protestolarla yüzleşmişti. Diğer cumhurbaşkanlarının dönemlerinde de protestolar eksik olmadı. Şu anki Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani seçildiği 2013’ten beri işçi, memur ve emeklilerin pankart ve sloganlarıyla karşılaştı. Yani İranlılar ‘küresel cahil’ Donald Trump’ın zannettiği gibi şiddetle bastırılan 2009’dan bu yana ilk kez sokağa çıkmış değil.

Kuşkusuz son gösteriler birden fazla şehre yayılıp rejimin unsurlarını hedef aldığı için gündemi kolayca işgal etti.

Protesto dalgasıyla ilgili İranlı uzmanların da yorum yapmak için beklemeyi tercih ettiği bir bulanıklık var:

- Gösteriler, Tahran’da değil İmam Rıza’nın türbesi nedeniyle Şiiliğin en önemli şehirlerinden biri olan Meşhed’de tetiklendi. Yılda 2-3 milyon ziyaretçiyi ağırlayan Meşhed istihbarat ve polis birimlerinin gözaltında tuttuğu bir şehir. Gösteriler Meşhed’den sonra Fatıma-ı Masume Türbesi’nin bulunduğu bulunduğu Kum’a da sıçradı. Bu yüzden hükümet kanadı, gösterileri ‘muhafazakâr’ muhalefetin tezgâhladığını öne sürdü. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Ali Şemhani, Meşhed Cuma İmamı Ahmed Alemulhuda’yı gösterileri yönlendirmekle suçladı. Alemulhuda, Ruhani’ye karşı muhafazakârların adayı olan İbrahim Reisi’nin kayınpederi. Reisi memleketi Meşhed ve Kum’da Ruhani’yi açık farkla geride bırakmıştı. Şemhani haklı olsa bile gösteriler kısa sürede sistemle derdi olan farklı kesimleri içine çekti. Ekonomik taleplerle başlayan gösteriler sistem içinde birbirine rakip aktörlerin hedef alındığı bir siyasal karakter kazandı. “Hamaney’e ölüm”, “Ruhani’ye ölüm” ve “Devrim Muhafızları’na ölüm” sloganları en fazla dikkat çekenleriydi.

- Yeşil Hareket’in bileşenleri dahil ana siyasal akımların hiçbiri gösterilere katılmadı. Hatta 2009’dan beri ev hapsinde tutulan Mehdi Kerrubi ve Mir Hüseyin Musavi için kimse slogan atmadı.

- 2009’daki gibi öfkeye liderlik eden bir kadro, siyasal bir bütünlük ve söylemde tutarlılık yok. Tepesi atık sloganlar öne çıkıyor. “Fiyatlara ölüm” her kesimin gönlünden geçen belki tek slogan.

- Örtünme dayatmasına karşı birkaç kadının cesur çıkışı da sosyal medyada öne çıktı. Fakat örtü, öfkenin tam odağında gözükmüyor. Kuşkusuz örtü zorunluluğu İran’ın en önemli sınavlarından birisi. Bu konuda son zamanlarda görülen esneme, dayatmanın tamamen kalktığı bir özgürleşmeye varmazsa rejim en ciddi meydan okumayı bu meseleden görebilir. İran’da kadınlar değişimin güçlü dinamiği olageldi. Her şeye rağmen bu karakter kaybolmadı.

- Sloganlar milliyetçi bir dönüşüme de işaret ediyor. Bir tarafta ‘İranlılık’ diğer tarafta bunu aşan ‘Farslık’ refleksi. Suriye ve Yemen’den Gazze’ye kadar İran dışındaki mücadeleler için harcanan paraları eleştirenlerin tutumu ‘İranlılar için İran’ diye özetlenebilir. Milliyetçi-ırkçı savrulma ise “Hepimiz İranlıyız, Arapları tanımıyoruz” sloganında kendini ele veriyor.

- Bütün sindirme politikalarına rağmen rejim karşıtlarının potansiyelini koruduğu da anlaşılıyor. “İslami bir cumhuriyet istemiyoruz”, “Bağımsızlık, Özgürlük, İran Cumhuriyeti”, “Reformcular, muhafazakârlar; oyun bitti”, “Öleceğiz ve İran’ı geri alacağız” sloganları atıldı.

- Partiler ve liderler olmadan gelişen gösteri dalgası yeni bir dinamiğe işaret ediyor. Şah dönemini görmemiş, devrim sürecini yaşamamış ve onda dördü işsiz olan gençler, örgütsel yapılardan bağımsız davranıyor. Başıbozukluk içinde kendi mecrasını yaratan insanlar var. Bu tür mecralar kolayca şiddete savrulup sistemin güç kullanmasına bahane sunuyor.

- Bu karmaşa da “Rıza Şah, huzur içinde yat” diyenler de çıktı. Kuşkusuz İranlılar arasında Pehlevileri modern İran’ı inşa eden hanedan olarak görenler var. Şahlık birileri için nostalji özelliğini koruyor.

- Belli yerlerdeki sınırlı müdahalelere rağmen güvenlik güçleri kendilerini dikkat çekici şekilde tuttu. Ya ciddi bir tehdit olarak görmedikleri için izleme modunda kaldılar ya da ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve BAE ortaklığının İran’ı dışarıda önleme, içeride karıştırma çabalarını artırdığı bir dönemde bilerek müdahale etmediler. Yıllarca Güvenlik Konseyi başkanlığı yapmış olan Ruhani’nin güvenlik birimlerinin tutumunda ne derece belirleyici olduğunu bilmiyoruz.

Tabii komplo teorisine “Gösterilerin arkasında kendileri olduğu için müdahale etmediler” cümlesi eklenebilir ama bu ziyadesiyle meseleyi basitleştirmek olur ve bizi hakikatten uzaklaştırır. O hakikat yolsuzluk, işsizlik, enflasyon, pahalılık, yaptırımların getirdiği zorluklar, ekonomiye çeşitlendirecek yatırımlar kısıtlı kalırken dini kurumlara bol keseden ayrılan ödenekler, denetimsizlik, özgürlüklerin kısıtlanması ve halk iradesinin üzerine çıkan ‘ilahi’ iradelerin insanları bezdirmiş olmasıdır.

- Yönetim bu kez en azından göstericileri şeytanileştirme yoluna gitmedi. Ruhani taleplere hak veren ve özeleştiri yapan bir duruş sergiledi. Bu önemli. Medyada da insanların taleplerine kulak verilmesi gerektiği vurgulandı. Hamaney’in kontrolündeki devlet televizyonunda ünlü sunucu Rıza Raşidpur, Ruhani taraftarı bir vekile şu soruyu sordu:

“Meclis önünde barışçıl gösteriler düzenlenirken kaç kez arabanızı durdurup bu insanların ne istediğini sordunuz?”

Yetkilileri durdurup gösteriler hakkında ne düşündüklerine soran Raşidpur’a ait video kesitlerini yayan Devrim Muhafızları’nın finanse ettiği yayın organlarıydı. Bu İran’daki çeşitliliğe, dinamizme ve siyasi aklın işleyiş biçimine dair fikir veriyor. Camia Ferda gazetesi “Siyasi protestoları ekonomik ve sosyal reformlarla bitir” diye yol gösterdi. Reformcu Bahar gazetesi şu çağrıyı yaptı: “İnsanlar memnun değil, ne sağdan, ne soldan, ne usulgarayandan, ne reformcudan, ne ılımlıdan ne de radikalden: Lütfen dinleyin.”

Eftab Yezd gazetesi de “Sayın Ruhani! Halkla Konuş” diye seslendi.

***

Mevcut görüntüden ‘molla rejimi dağılıyor’ sonucu çıkarmak ziyadesiyle abartılı olur. Rejim kendisini korumak için sadece güvenlik unsurlarını değil geniş kitleleri seferber etme potansiyelini hâlâ koruyor. Milyonların sokaklara dökülmesi dini lider dahil Şii mercilerin vereceği çağrılara bağlı. Mesele, “Dış güçlerin komplolarına karşı İslami rejimi koruma” konseptine çekildiğinde iş değişir. O zaman sistem Devrim Muhafızları ve Besic güçlerini devreye sokmaktan çekinmez. O yüzden reformcular halkın meşru değişim taleplerinin anlaşılması, baskının doğru bir şekilde yönlendirilmesi, tartışmadaki odağın herkesi ilgilendiren sorunlardan uzaklaşmamasının önemini vurguluyor.

İranlıların dışarıdan yönlendirmelerle rejim değiştirmeye kalkışacakları beklentisi de boş. Geçmişte yurtdışında yaşayan rejim karşıtları bile dış müdahalelere prim vermedi. Anketlere bakılırsa insanlar, hükümeti eleştirseler de ekonomik sıkıntılardan dolayı Batı’nın yaptırımlarını sorumlu tutmaya devam ediyor. Nükleer anlaşmaya rağmen ABD’nin diğer ülkeleri İran’a yatırım yapmaktan caydırdığını düşünenler çok. Halkta hayalkırıklığı büyük ama öfkenin yöneldiği ya da yöneleceği adres sadece hükümet değil. Bu yüzden ABD Başkanı Trump’ın dün terörist muamelesi yaptığı İranlılara sunduğu desteğin alıcısının çıkacağını zannetmiyorum. İran’ın Ortadoğu’da etkin olma çabası, IŞİD’e karşı Suriye-Irak sahnesinde yürüttüğü savaş, Hizbullah ve Filistinli örgütlere desteğin mantığı sorgulansa da bunun halkın tercihlerinde mutlak belirleyici olduğunu söylemek de zor. Aksi halde Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin bir stara dönüşmesini izah etmek zorlaşır. Büyük bir savaş ve kriz çıkmadığı sürece dış politika konuları iç politikayı tayin etmede marjinal etkiye sahip. Ayrıca İran’ın IŞİD gibi Şii düşmanı örgütlere karşı dışarıda ‘önleyici savaş’ yürüttüğü savı destek buluyor.

Bu gösteriler çığırından çıkartılmazsa değişim kanallarını tıkayan statükoya karşı Ruhani’nin elini güçlendirebilir. Tersi olursa bu olaylar rejimin zinde unsurların elinde, sistemi dönüştürmeye yönelik çabaların üzerinde ilave bir balyoza dönüşür. Sistemin son dalgayı nasıl atlatacağını bilmiyoruz. Fakat değişim baskısı bir kez daha ötelense de yok edilemez. Hiçbir sınır tanımayan yeni nesillerin düşünme bağlamları farklı. Statükoyu koruma direnci İran’a daha kırılgan, huzursuz, istikrarsız ve farklı müdahale seçeneklerine açık hale getirebilir. İran önümüzdeki süreçte kendi çözümünü üretmek durumunda.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.