YAZARLAR

5 maddede 2018’e kalanlar

Piyasa ekonomisinin egemenliği ile demokrasinin gelişeceği “ütopyası” 2001’deki 11 Eylül saldırıları ile sarsıldı, 2008’deki küresel finansal kriz ile yerle bir oldu. Faşizmin dünyaya yaşattıkları halen bir kuşak öncesinin hafızasında iken, faşistlerin yeniden yükselişindeki temel dinamik, liberal aşırılığın 30 yıldır uyguladığı piyasa ekonomisi deneyinin çökmesidir.

Yazı tarihi 1 Ocak’a denk gelince, yeni yılın ilk yazısını geçtiğimiz yıldan 2018’e kalanlara ayırmanın yerinde olacağını düşündüm. Böyle bir değerlendirme için olayları listelemek yerine eğilimleri takip ederek beş madde ile 2017’den 2018’e aktarılan kritik siyasal iktisadi gündemleri özetlemeye çalıştım.

1. 'PİYASA EKONOMİSİ = DEMOKRASİ' ÜTOPYASI 

Liberaller, 1989’da “reel sosyalizmin” yıkılması ile tarihin sonunun geldiğini ilan etmişti. 1990’larda, küreselleşme ile birlikte ulus devletin, emperyalizmin, işçi sınıfının ve piyasa ekonomisi dışındaki modellerin sonunun geldiği ileri sürülüyordu. Bu yaklaşıma göre, piyasa ekonomisinin mutlak zaferi sonrasında demokrasi tüm dünyaya yayılacak ve ekonomik krizlerin dahi ortadan kalkacağı bir dünya kurulacaktı. Piyasa ekonomisinin egemenliği ile demokrasinin gelişeceği “ütopyası” 2001’deki 11 Eylül saldırıları ile sarsıldı, 2008’deki küresel finansal kriz ile yerle bir oldu. Kriz sonrası yükselen sağ popülizm ise, neoliberal aşırılığın 1989 sonrası giriştiği bu deneyin sonucu olarak ortaya çıktı.

30 yıla yaklaşan bir süre sonra bugün, 1989’da tarihin sonunun geldiğini ileri süren liberallerin ileri sürdüğü argümanların sonunun gelip gelmediği tartışılmaya başlandı. Liberal demokrasinin evrenselleşmesi şöyle dursun yükselen, milliyetçi, otoriter, yabancı ve azınlık düşmanı bir sağ popülizm oldu. Radikal solun her düzeyde ezilmesine dayanan bu 30 yıllık deney, piyasacı sağ karşısında faşist sağ alternatiflerini karşımıza çıkardı. Kısacası, liberal aşırılığın dünyaya yaşattığı bu deney sonucunda tarihin sonu gelmedi ama 2017’de daha da belirginleşen “emperyalizm 4.0” ile barışçıl ve adil bir dünyada yaşama umutlarının sonu geliyor!

2. EKONOMİK KRİZİ AŞILIYOR

10 yıl sonra 2008 krizinin etkileri henüz sonlanmadı ama merkez kapitalist ülkelerdeki resesyonlar aşıldı. Para politikaları, kriz sonrasında krizden çıkış için kullanılan temel araç oldu. Maliye politikası krizin hemen başında ABD’de firmaların kurtarılması için kullanılsa da, Avrupa’da temel yönelim kriz sürecinde bütçe açıklarının kapatılmasına dayanan maliye politikaları (austerity) oldu.

Büyümenin yeniden sağlanmasına rağmen, enflasyonun bir türlü artmaması, kriz sonrası toparlanmada bir terslik olduğunu ortaya koyuyor. Parasal genişleme ile kurtarılan çok sayıda “zombi firmanın” varlığı, üretkenlik artışının zayıflamayı sürdürmesi, ABD ve AB’de işsizlik azalırken ücretler artmaması gibi çelişkiler, başta FED olmak üzere, merkez bankalarını tedirgin eden faktörler. Bu tedirginlik 2018’de de sürecek.

Ancak verilere göre bir ekonomik toparlanma yaşanmasına rağmen dünya genelinde geniş toplum kesimleri ya krizin bittiğine inanmıyor ya da geleceğe yönelik iyimser beklentilere sahip değil. Bunun temel nedeni, krizin faturasını bu kesimlerin ödemiş olması.

3. SİYASİ KRİZ DERİNLEŞİYOR

Britanya’nın Avrupa Birliği’nden çıkış kararı, ABD’de bir sağ popülist demagogun iktidara gelmesi, Fransa’da ve Almanya’da faşist sağın yükselişi, Kuzey Avrupa’daki yabancı düşmanı ve ırkçı partilerin güçlenmesi ve Doğu Avrupa’da yükselen otoriter yönetimler. Faşizmin dünyaya yaşattıkları halen bir kuşak öncesinin hafızasında iken, faşistlerin yeniden yükselişindeki temel dinamik, liberal aşırılığın 30 yıldır uyguladığı piyasa ekonomisi deneyinin çökmesidir.

Son olarak, kapitalizme geçiş sürecinin “altın çocuğu” olan Polonya’nın, iktidarda olan Adalet ve Hukuk (PiS) partisi eliyle hızla otoriterleşmesi sürecinin AB içinde yarattığı krizin nasıl çözüleceği henüz belli değil. 2018’de İtalya’daki seçimler ve Almanya’da seçimlerin yenilenmesi ihtimali, yükselen sağ popülizmin etkilerini izleyeceğimiz süreçler olacak.

4. EMPERYALİZM 4.0

ABD’nin açıkladığı güvenlik strateji belgesinde Çin’i açıkça rakip olarak telaffuz etmesi, Avrupa’da Britanya’nın ayrılması sonrasında ortak savunma ve dış politika çabalarının ilk kez somutlaşması, Rusya’nın ve ABD’nin Doğu Avrupa ve Ortadoğu’daki mücadelesi… Liste uzatılabilir, ancak bu kadarı bile emperyalistler arasındaki rekabet ve mücadelenin yoğunlaştığını gösteriyor. Klasik ya da yeni emperyalizm tartışmalarına, emperyalizmin tanımındaki koşullara girmeden şunu hatırlatmakla yetineyim: “Küresel ara rejim” döneminde kapitalist merkez ülkeler arasındaki mücadele yoğunlaşıyor ve bu eğilimin “barışçıl” sonuçlar vermesi ihtimali, tersine göre daha düşük.

5. İNSANLIĞIN KADERİ SOL'A BAĞLI

Dünyanın en zengin 500 kişisi, 2017’de servetini 1 trilyon dolar daha artırdı ve 2017 artışı, 2016 artışını 4’e katladı. Bu tablo tabii ki tesadüf eseri oluşmadı. Neoliberal aşırılığın sonucu oluştu. Ekonomik ve sosyal eşitsizlik farklı oranlarda olsa da her ülkede artıyor. Bu sürece bir de 2008 krizinin etkileri eklendi. 2008 krizinin maliyetini yüklenmek zorunda kalan çalışanlar, kendilerine daha fazla neoliberalizm vaat eden merkez sağ-sol siyasetlere itibar etmiyor. Neden etsinler ki?

Gerek küresel iklim değişiminin getirdiği etkileri sınırlamak ve süreci tersine çevirebilmek, gerek sosyal adalette oluşan uçurumu kapatabilmek, gerekse küresel düzeyde barış ve özgürlükleri güçlendirebilmek solun yükselişine bağlı. Aksi durumda (ki bu daha olası) yükselen sağ popülizmler, otoriter yönetimler ve emperyalist rekabetin artmasıyla 2018’de insanlığın uçuruma sürüklenmesi devam edecek.

“Aklın kötümserliği ve iradenin iyimserliği” ile herkese iyi yıllar diliyorum!


Ümit Akçay Kimdir?

Doç. Dr. Ümit Akçay, 2017 yılından bu yana Berlin Ekonomi ve Hukuk Okulu’nda (Berlin School of Economics and Law) ders vermektedir. Daha önce İstanbul Bilgi Üniversitesi, ODTÜ, Atılım Üniversitesi, New York Üniversitesi ve Ordu Üniversitesi’nde çalışmıştır. Akçay, Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş: Küresel Kapitalizmin Geleceği (Ankara: Notabene, 2016) kitabının ortak yazarı; Para, Banka, Devlet: Merkez Bankası Bağımsızlaşmasının Ekonomi Politiği (İstanbul: SAV, 2009) ile Kapitalizmi Planlamak: Türkiye’de Planlamanın ve Devlet Planlama Teşkilatının Dönüşümü (İstanbul: SAV, 2007) kitaplarının yazarıdır. Akçay, güncel olarak, yeni otoriterliğin ekonomi politiği, büyüme modellerinin ekonomi politiği, merkez bankacılığı ve finansallaşma konularıyla ilgilenmektedir.