YAZARLAR

Göklerden gelen bir KHK vardır!

Artık ülkedeki hiçbir hukukçu gelişmeler üzerine açıklayıcı-eleştirel, ciddi yazılar yazamıyor. Göklerden gelen karar gibi bir “şey”in neresini açıklayacaksınız ki? Baştan sona akla ve hukuk mantığına aykırı kararın neresini eleştireceksiniz ki? Her şey gün gibi ortada.

696 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname yeryüzüne yıldırım gibi düştü. Kararname üzerine tüm gün kafamda Erdoğan’ın o ünlü sözlerine atıfla “Göklerden gelen bir kararname vardır” gibi nidalı cümleler dönmeye başladı. Bu kararname gelse gelse göklerden gelmiştir, adeta Tanrı kelamı, başka türlü açıklanamaz, diye düşündüm durdum.

Hicve vurduk mecburen çünkü artık aklımız da vicdanımız da kaldırmıyor olan biteni. Çünkü artık söylemekten de, isyan etmekten de, kahrolmaktan da yorulduk. Koca bir ülkeye sakin bir pazar günü ancak bu kadar çok görülür. Her anımız anksiyete, her anımız tedirgin. Artık ülkedeki hiçbir hukukçu gelişmeler üzerine açıklayıcı-eleştirel, ciddi yazılar yazamıyor. Göklerden gelen karar gibi bir “şey”in neresini açıklayacaksınız ki? Baştan sona akla ve hukuk mantığına aykırı kararın neresini eleştireceksiniz ki? Bir ağaç düşünün, bir kısım ağacın nasıl sulanması, yeşerip serpilmesi gerektiğini anlatmaya çalışırken birileri gelip ağacı komple kesiyor! Bunun neresini açıklayıp eleştireceksiniz? Her şey gün gibi ortada.

Biz hukukçular artık, anlaşılması zor hukuk dilini anlaşılır hale getirmeye çalışan tercümanlardan ibaret olduk. Hocaların hocası Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu’nu sanık sandalyesine oturtup hepimize izlettiler. Bu bir işkence biçimidir biliyor musunuz? Bu bir yargılama değil, bu, sanık sandalyesine oturtulan hocalar tarafından yazılmış kitaplarla, ilmek ilmek örülmüş demokratik bir hukuk sistemini, zihinlerde çökertme operasyonudur. O kitapların tamamını yakmaktan hiçbir farkı yoktur. Yazıktır, günahtır.

Ne diyelim yani şimdi? Yazmışız üç ay önce uzun uzun; cezaevlerinde tek tip kıyafet giyme zorunluluğunun ne gibi felaketlere davetiye çıkardığını dünyadan ve bizzat ülkeden örneklerle detaylı şekilde açıklamışız. "Açlık grevlerinin çıkış noktasıdır, yapmayın, yanınıza da kalmaz, tarihe kara leke olarak geçer" demişiz. Ama tabii, biz kimiz ki, suya yazmışız...

Selahattin Demirtaş, restini çekti bile; tek tip kıyafet giymektense kefen giymeyi tercih ederiz, dedi. Demirtaş gibi düşünen nice insan olduğunu da hesaba katarsak, bunun ne demek olduğu gayet açık sanırım. Toplu grevler, direnişin çeşitli halleri, dünyaya bilmem kaçıncı kez rezil olmak… Tabii bunların tamamı yalnızca, “insan hakları” diye bir derdi olanların umurunda. Hatta kim bilir, belki de özellikle yapılıyordur. Neticede, tek tipe karşı çıkmanın yaptırımı ziyaret görüşüne çıkarılmamak. Bu da bir işkence biçimi örneğin. İşkenceye yasal zemin hazırlamak. Getirilen hükmün tercümesi bu.

Diğer korkunç hüküm de, KHK’nın 121'inci maddesiyle getirilen; resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına bakılmaksızın darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişilerin fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğunun doğmayacağına ilişkin hüküm. İç savaş hükmü olarak yayıldı bu madde. Doğrudur. Cehenneme davetiyedir. Geçen haftaki yazımda, Hannah Arendt’in ortaya koyduğu diktatoryal sistemlerde, yargı yetisini kaybetmiş sıradan kişilerin “kötülüğünden” bahsetmiştik. Aşırı sağın yükselişte olduğu günümüz dünyasında Hannah Arendt sonradan sonraya boşuna ünlenmedi. İşte bu hüküm de, Arendt’in düşünce sisteminin açık kanıtıdır. Bu hüküm bir nevi, yargı sisteminin yargı yetisi dahi olmayan sıradan insanların eline teslim edilmesi, bir nevi yargıçların kürsüsünü yargı yetisi olmayan bu kişilerle paylaşması demektir. Hükümde, sorumsuzluk fiillerini her ne kadar 15 Temmuz darbe girişimi ve devamı niteliğindeki eylemlerle sınırlamışsa da, darbe teşebbüsü sonrası FETÖ ile ilgisi olmayan binlerce insanın da FETÖ’cü sıfatıyla mağduriyet yaşadığı düşünüldüğünde, yolda, sokakta her türlü eylemimizden dolayı başımıza her türlü şeyin gelebileceğinin ve başımıza bu şeyleri getiren kişilerin yargılanmayacağının kabulü gerekir. Bununla birlikte, 15 Temmuz itibariyle, birilerine terörist olduğu gerekçesiyle zarar vermiş herkesin de aklanacağına ilişkin bir hükümdür. Evet, bu açıkça bir kaosa sevk hükmüdür, bu hükmün tercümesi de budur.

Bu ikisi yeter de artarken, elbette başkaca dehşetengiz hükümler de getirildi bu KHK ile. Fakat bu ikisi o kadar dehşetengiz ki, diğerlerini gölgede bıraktı. Biz yine de birkaçını kısaca tercüme edelim: KHK’nın 45'inci maddesi ile Yargıtay’dan 100 üye ihdas edilip yerine yenilerinin atanmasına kararı verildi örneğin. Bu Yargıtay’ın iktidar tarafından komple yeniden yapılandırılması demek. 57'inci madde ile Savunma Sanayii Müsteşarlığı doğrudan Cumhurbaşkanına bağlandı örneğin. Cumhurbaşkanı gücüne güç kattı. Madde 96 ile, yargılama yapılabilmesi için zorunlu müdafilerin duruşmaya gelme zorunluluğu kaldırıldı. Bu, doğrudan savunma hakkının kısıtlanması, dolaylı olarak da adil yargılamayı etkilemek anlamına gelmekte. Aynı sonucu doğuran diğer bir hüküm de dosya kapsamında bulunan delillerin artık “okunmayıp”, “anlatmakla” yetinilecek olması. Takdir edersiniz ki; hakimin, neyi, ne kadar doğru ve tam anlatacağı bu durumda tamamen bir muammadan ibaret.

Anayasa Mahkemesi’nin KHK’ları denetlememesi, OHAL’in sonsuza dek sürecek olması ve bu sonsuzlukta denetlenmeyen KHK’ların göklerden gelmeye devam edecek olması…

Üzgünüm umutlu konuşmak mümkün değil; zira ülke göklere emanet. Fakat bu hukuku, insan haklarını ve gerçek demokrasiyi savunmayı bırakacağımız anlamına gelmiyor, kimse sevinmesin. Çünkü biliyoruz ki; asıl kararı tarih veriyor ve umudun bittiği yerde inat başlıyor.

'Darbe ve terör' gerekçesiyle cezasızlık!'Darbe ve terör' gerekçesiyle cezasızlık!


Tuba Torun Kimdir?

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. İstanbul Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri avukatı ve Kadın Adayları Destekleme Derneği yönetim kurulu üyesidir. ‘Bayan Değil Kadın’ programını hazırlayıp sunmaktadır. Aktif olarak siyasi faaliyetlerine devam etmektedir.