YAZARLAR

Musul meselesinden ‘eşcinsel Batılı’ya sıçramak! (1)

Bir TV programında Musul konuşulurken, Musul’dan başka bir mesele ve bağlam yokken, bir profesör ani bir sıçramayla “Batı karşıtlığı” kartını açtı. Katil Althusser, deli Nietzsche, müntehir Derrida (Deleuze intihar edince Derrida da intihar etmiş sayıldı!) ve eşcinsel Foucault… Batı karşıtı söylemlerin olgusal uyumsuzluklarla dolu bu “akademik” dökülmesinin bir versiyonu da Kolomb’un Küba’da gördüğü cami olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir nutkunda tezahür etmişti.

Musul’u Derrida yüzünden kaybetmiş olabilir miyiz? Ya da Althusser? Nietzsche? Foucault da olabilir. İrfan Aktan’ın dünkü yazısını okuyanlar, ne sorduğumu anlamıştır zaten. Meseleyle başka bir yönden ilgileneceğim. Buyrun:

Yer, bir televizyon stüdyosu. Konu Musul. Başlıklar büyük: Tarih. Politika. Uluslararası hukuk, emperyalizm… Konuşanlar da bu konularda dirsek çürütmüş kişiler. İşte Lozan hezimet miydi, Misak-ı Milli niye delindi, Şeyh Sait ne yaptı, İngilizler, Fransızlar… Birinci Dünya

derrida4 Prof. Sofuoğlu'nun iddiasının aksine Jacques Derrida intihar etmedi, kanserden terk-i dünya eyledi.

Savaşı sonrası, Türkiye’nin kuruluş süreci filan…

Şirin Payzın sunucu, moderatör. Bir tarafta Prof. Ebubekir Sofuoğlu ve Tarık Çelenk öte tarafta Dr. Erdoğan Aydın ve Doç. Dr. Yunus Emre... İlk ik

isi “hükümet”çi, son ikisi hükümet politikalarına karşı…

Bıktırıcı tekrarlı, söz kesmeli laflamalardan sonra, Prof. Ebubekir Sofuoğlu, “Buralar bizimdi. İngilizler bizden çaldı. Ha bizden ha Kürtlerden fark etmez…” derken, Şirin Payzın Musul’la ilgili bir soru soruyor.

“Şimdi bakın” diyor Sofuoğlu ve Musul’u bırakıp şu Doğu-Batı meselesine müthiş bir sıçrama yapıyor: “Feridun Sinirlioğlu’nun (eski Dışişleri Bakanı, Dışişleri Müsteşarı, büyükelçi) söylediği bir cümle var. (…) diyor ki aşağılık kompleksinden bahsediyor (aşağılık kompleksi) hâlâ devam ediyor."

“Bakın” diyor, “Ben söyleyeyim. Bakın. Bütün söylemlerimizde, çoğunda bütün demeyeyim, hep Batı’yı referans alıyoruz. (Oysa stüdyoda Batı’dan referans alan kimse yok, en azından oradaki sohbet boyunca) Louis Althusser diye bir sosyolog var. Marksist. Bu adam karısını baltayla öldürdü.”

(Müdahaleler)

nietzsche Prof. Sofuoğlu'nun Nietzsche'ye atfettiği "Kadının yanına gidiyorsanız, kırbacınızı alın" sözü, 'Böyle Buyurdu Zerdüşt' eserindeki bir kadının ağzından çok özgün bir bağlamda söylenmiş söz.

“Şimdi bakın, Derrida intihar etti. Nietzsche…”

(Müdahaleler)

“Bi saniye, cümlem bitsin.”

Cümle şu:

“Derrida intihar etti. Nietzsche akıl hastanesinden çıkamadı, orada öldü. Ve Nietzsche’nin ilginç bir cümlesi var. Kadının yanına gidiyorsanız, kırbacınızı alın.”

(Müdahaleler)

“ama, bitiremiyorum ki Şirin hanım.”

“Nereye bağlayacağını merak ettim” diyor Payzın; öyle ya belki Musul meselesi aydınlanır bu kadar kallavi isimden sonra!

Devam, Feridun Sinirloğlu’na bir selam ara peşrevine dönüşüyor ve final geliyor: “Çok, çok var. Foucault eşcinsel birisi. AIDS’ten ölmüştür.” (Kötü mü müdahalesi var arada, Yunus Emre’den ve ümitsizlik sorusu: “Eeee?”)

Kıssadan hisse:  “Bize nasıl örnek olsun bu (kısa bir es ve final) Bizim aile yapımıza.”

Musul gitti gider, aile yapımız bari korunsun mu diyor? Anlamak zor. Musul derken birden sıçranıyor Batı’ya. (Bu tür sıçramalarda mesele 1. Dünya Savaşı ise Almanya hiç anılmaz. Çünkü “Batı”ya karşı “Batılı” bir güçle beraber bir savaşa girişilmiş olması, serbest atış “Batı karşıtlığı” söyleminin pürüzsüz yürümesine engel olur.)

Batı’nın neresine sıçranabilirdi böyle bir bağlamda? Tarih tezlerine, tarih tezlerini üreten, geliştiren, yayan, anlatanlara filan… Yok, Althusser’den başlanıyor. Ne yaptı peki Althusser? Musul Fransızların mı dedi ya da İngilizlerin? Yok, karısını öldürmüş. Hem de BALTAYLA. E balta yok asıl öyküde? Olsun. Katil. Batılı ya… Demek ki, Musul bizim?

focault Fransız düşünür Michel Foucault da, Sofuoğlu'nun salladığı parmaktan nasibini aldı: Eşcinseldi...

Peki intihar neydi? Batılılar intihar eder. Biz etmeyiz. Dinimiz yasaklar. Sanki Hıristiyanlık ya da Yahudilik intihar davetiyesi dağıtıyor gibi! E, toprağı bol olsun, Jacques Derrida intihar etmedi, kanserden terk-i dünya eyledi. Olsun, Gilles Deleuez (ölüm döşeğindeyken) intihar ettiyse, Derrida da intihar etmiş sayılmaz mı? (Pis Batılılardan) Almanya yenilince biz de yenilmiş sayılmadık mı?

O HALDE MUSUL BİZİM?

Konukların, sunucunun “ne ilgisi var” filan yollu ve şaşkınlıkları açık itirazlarına rağmen ısrarla devam ediliyor. Nietzsche, hem tımarhanelik. Hem de Kadına kırbaç kullanmış. Alıntılanan söz Nietzsche’nin bizzat söylediği bir şey değil de bir eser karakterinin, Zerdüşt’ün bir sohbetinde, bir kadının ağzından çok özgün bir bağlamda söylenmiş ne gam, kitabın yazarı Nietzsche ya… Böyle deyince ne oldu? İşte deli bir Alman, saçma sapan konuşuyor, o halde Musul bizim? Almanlarla ittifak kurarken bilmiyorduk bunların deli olduğunu mu diyecek? Ne?

Yok, tenvir ısrarı dinmiyor. Devam. Büyük bir özgüvenle. Vurgulaya vurgulaya. İtirazlara dudak bükerek.

AMAN BİLGİSAYARA DİKKAT!

Burada ne oluyor? Nasıl bir tuhaflıktır bu? Feridun Sinirloğlu’na gelene kadar neredeyse yüzlerce kişinin söylediği bir lafın alıntısı niye Feridun Sinirloğlu’ndan? Tartıştığı Erdoğan Aydın ve Yunus Emre’nin tezleri “Batılı referanslara” dayandığı için mi sıçradık buraya? Üstelik, örneklerin hepsi, fıkradaki gibi hatalı: Baltayla öldürmedi, boğdu. Derrida intihar etmedi. Nietzsche öyle bir şey söylemedi. Bir tane doğru var, Foucault eşcinseldi. Foucault okuyunca cinsel tercih değiştirme riski mi var? Aklına dahi matematikçi Alan Turing gelse nasıl çözülecekti iş, batılı bilimle sonuna kadar hemhal olalım ya, Turing eşcinsel olduğuna göre bilgisayar yokmuş gibi mi yapalım, yapısına kurban olduğum ailemizin fertlerini tabletten, PC’den belki de matematikten uzak mı tutalım?

KOLOMB’UN KÜBA’DA GÖRDÜĞÜ CAMİ

althuser Althusser'in payına da baltalı katil olmak düştü!

Neyle karşı karşıyayız hakikaten?

Batı’lı emperyalist güçlerle, bir başka Batılı gücü dost tutup paylaşım savaşına girmiş ve yenilmiş bir toprak imparatorluğunun ve o imparatorluğa bağlı nüfusun “milleti hakime”sinden olup bu geçmişi imparatorluğa yontan bir gözle okumak bir şey, bu tarihten ötürü Batı karşıtı (emperyalizm her tür karşıtlığı hak etmez mi zaten?) argümanlar üretmek, söylemler geliştirmek, yaymak bir başka şey; yer, bağlam, konu gözetmeden üstelik olgusal açıdan tamamen hatalı, hatta saçmaya varan laf öbekleriyle “Batı karşıtlığı” nutkuna sarılmak bambaşka bir şey değil mi?

“Batı karşıtlığı” iktidarın hegemonyasını güçlendirme konusunda çok sık kullandığı bir enstrüman. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hegemonya için rıza üretme amacıyla gündem belirleme, gündeme hâkim olma, gündemi yönlendirme gibi bilindik siyasal sebeplerle bunu sık sık yaptı. Örneğin, Kolomb’un (eski dünyadan) Küba’ya giden ilk kişi olmadığını öne sürerken, Batı’nın Amerika’nın keşfi tarihine bilindik itirazların bir tür İslami versiyonunu icat etti: Kolomb ilk gitmemişti, çünkü gittiğinde Küba dağlarında cami görmüş, hatıratında yazmıştı. Elbette, bir profesörün bunu yapmasıyla bir siyasetçinin yapması aynı anlama gelmez, ama ikisi de aynı şeyi yapıyorsa, bilgi-iktidar ilişkilerinde bir tuhaflık içindeyiz demektir.

YARIN: İbni Haldun’u bizden kim çaldı?