YAZARLAR

Bırakınız kımıldasınlar

Ateş beyciğim sen diyorsun ki bu Ahmet bir de her seferinde 100 USD versin. Niye? Turizm kötü diye. E Ahmet mi turizmi kötü yaptı?

Ülkemizde hesaplar, önlemler hep yanlış yapılır. Kimi parasal sebeplerle. Kimi de düpedüz salaklıktan. Yol trafikten tıkanır, neden tıkanır diye düşünmez kimse. Altı yahut üstü geçit yapılır. Ormanlar yanar. “Şunun ucundaki rantı keselim, imara açmayalım” demez kimse, ormanlara insan girişini yasaklar.

. . .

Sene 1992. Hindistan yolundayım. Pakistan’a gireceğim. Meşhur kaçakçı kapısı Taftan’dayım. Arkamda, İran’da bir zenginlik, bırakmışım, önüm sefalet ve çöl. Su içmek için bile elindeki tastaki yabancı maddelerin bir kısmı dibe çöksün diye beklemek gerekiyor. Yüzenleri de elle ileri itip, artık içebildiğin kadar…

Pakistan sınırında mevcudiyetinin yegâne temeli elindeki uzun namlulu silah olan bir adam, dikilmiş bekliyor. Nasıl suratsız. Sadece bakıyor ama belli, tiksiniyor benden. Ben de kılıksızım. Türkiye’den yola çıkmışım bir metre kar var. Hindistan’da 35 dereceye gidiyorum. Çöpe atabileceğim şeyleri doldurmuşum üstüme başıma, soyuna soyuna yol alıyorum.

Adam ezdi beni. Gözleriyle sövdü önce: “Pis, bitli uzun saçlı aşağılık gavur.” Sonra konuştu. “Passport,” diyor muhtemelen. Uzattım pasaportumu. Ve bir çığlık. O koca kara kıllı adam sevinçten olduğu yerde zıplıyor neredeyse. Meğerse içinde bir sempatik Recep İvedik besliyormuş. Ben pis bir Hollandalı değil temiz ve kardeş ve elbette Müslüman bir Türkiyeliymişim. Ona sevinmiş.

O zamanlar Pakistan dost ve kardeş ülke. Sebebi de malumunuz Konan Evren’in 1980’lerdeki uluslararası arkadaşlık ilişkileri. Arkadaşlık dediysem muhteremin memleket dışında tek arkadaşı vardı: Kendisi gibi alçak bir katil olan Ziya-Ül Hak. İki faşist bir olunca birbiri hakkında zerre kadar fikri olmayan ülkeler de dost oldu. Kapıdaki üniformalı tüfekli memurcuk da bir miktar kaptırmış işte bu dostluğa.

Hayatında ilk defa Türk görüyordu oysa.

Bu, yol boyunca böyle gitti. Kendimi uluslararası bir Türkiye sunumunun parçası gibi hissettim. Bir Türk dünyaya bedeldi ama kimse Türkiye bilmiyordu. Hindistan’da Türkiye’yi bildiğini söyleyenlerin çoğu Büyük Britanya’nın parçası sanıyordu: Galler, İskoçya, Türkiye...

Nepal kapısında pasaportum elden ele dolandı. Herkes çocuğuna coğrafya dersi verir gibi tekrarlıyordu: “Bak, bu Türk pasaportu, bu da Türk.”

Devran döndü, şimdi benim Kathmandu’ya, Kerala’ya tur düzenleyen arkadaşlarım var. Goa’ya, Kathmandu’ya yerleşmiş epey Türkiyeli var. Nereden nereye.

. . .

TÜİK diyor ki, 1977’de, TC vatandaşları bir milyon üçyüz küsür bin kere yurt dışına çıkmış. Nüfus 42 milyon filan. Çıkanların yüzde onunu mükerrer saysak yüzde üçün altında. 2015’e gelince ise çıkış 14 milyona yaklaşmış. Yüzde on beşi geçmiş yani.

Türkiye gezmeye başladı.

Boş verin turizmin fenalıklarını filan. Daha vahim bir durum söz konusu. Kımıldamak her durumda kımıldamamaktan iyidir. Memleket geziyor yahu. Memlekette şu sıra olan en iyi şey bu olabilir: Artık insanlar (nispeten) kımıldıyor. Bırakınız kımıldasınlar. Faydaları görünecektir.

Hele bizim gibi dünyayı kendi dünyası sanan insanlardan mürekkep toplumlarda kımıldamak iyileştiricidir. Durmak, süründürür.

. . .

DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş beyefendi memleket turizmine dertlenmiş. Düşünmüş, mevzuyu çözmüş. Yazının başında verdiğim örneğe benzer bir de cin fikirlilik yapmış çözüm olarak: “Madem yabancı turist gelmiyor, biz de dışarı gidenleri engelleyelim.” Bravo. Bunu şöyle telaffuz etmiş: "Yurt dışına çıkış harcı 100 dolara çıkarılsın. Turist mümkün oldukça yurt içinde kalsın".

Hakan bey, sizin bu cin fikrinizin dikkatimi çekmesinin bir tek sebebi var. Bizim devletimiz, böyle ilk akla gelen çözümleri seviyor. Yani bu saçmalık tezahürat görürse ciddiye alınabilir. Orman mı yanıyor, ormana girmeyi yasakla. Trafik mi tıkanıyor, altından üstünden geçit yap. Turizm mi fena? E kapat kapıları, biz birbirimizin parasını yeriz.

Sadece insanlar memlekette kalmayacak. Bir de para gelecek üstelik. Para nereden gelir? Telefondan, benzinden, sigaradan, içkiden… Sıradan insan ne kullanıyorsa ondan almak en garantilisi. Bir de harçlar tabii. Hepsinin ortak noktası insana dokunması. Bize yani.

Bunlar bize yazıyor tabii ki. Bir zengin o ay cep telefonu faturasını yüz lira fazla ödese, çıkarken yüz dolar çıkış harcı verse servetine ne olabilir?

İnsanın kımıldamasını engelleyen her şey, kedilerin geçtiği yerlere sınırlar pasaportlar icat etmek filan zaten zırva. Bir de vizeler, kontroller hepten fenalık. Bunların üzerine çıkış harcının ben çağrısından bile korktum.

Ahmet Bodrum’da yaşıyor. Kos on dakika. Sen diyorsun ki Ahmet’e, her çıkışın 100 USD.

Yahu Ahmet karşısındaki adaya gitmek için zaten gitmiş bir pasaport almış. Yetmemiş gitmiş bir vize almış. Yetmemiş her iki tarafta da suratsız polislere, gümrük görevlilerine, kuyruklara katlanıyor. Bir de zaten on beş TL çıkış harcını devlete her çıkışında paşa paşa veriyor. Ateş beyciğim sen diyorsun ki bu Ahmet bir de her seferinde 100 USD versin. Niye? Turizm kötü diye. E Ahmet mi turizmi kötü yaptı?


Metin Solmaz Kimdir?

1969′da doğdu, Ankara’da büyüdü. İstanbul, Fethiye, Lapta, Lefkoşa ve Bodrum’da yaşadı. 1990 yılından bu yana yazılı basında ve muhtelif internet sitelerine yazıyor. siberalem.com, idefix.com, Overteam ltd ve Ağaçkakan Yayınları kurucularındandır. Kitapları: Kenardaki Milyonerler (1992, Korsan), Rock Sözlüğü (1994, Pan) Türkiye’de Pop Müzik (1996, Pan), Türkiye’ye Ait 100 Büyük Yanılgı (2015, Ağaçkakan), Erken Adam Hikayeleri (2016, Pan), 100 Ne Olacak Bu Memleketin Hali (Hazırlayan, 2016, Ağaçkakan) Facebook: MetSolmaz | Twitter: @metinsolmaz